Davalı-karşı davacı erkek tarafından, davacı-karşı davalı kadına karşı vuku bulan şiddet, tehdit ve hakaret eylemlerinden sonra tarafların ayrılmadığı, evliliklerine devam ettiği, davacı-karşı davalı kadının eşini affettiği, bu hususların davalı-karşı davacı erkeğe kusur olarak yüklenilemeyeceği, davalı-karşı davacı erkeğin rahatsızlığından dolayı ilk başlarda kendi işlerini yapabildiği ancak son zamanlarda yatalak ve bakıma muhtaç hale geldiği, davacı-karşı davalı kadının yatalak eşine bakmadığı, bakıcı parası için müracaat ederek alacağı bakıcı parası ile eşine bakmak yerine, bakıcı parası almak için müracaat etmekten kaçınarak, gündelik işlerde çalıştığı ve evde yalnız kalması sağlığı için tehlikeli olan eşini evde yalnız bıraktığı ve en son davalı-karşı davacı erkeği kardeşlerinin götürmesi için akrabalarını telefon ile aradığı, davalı-karşı davacı erkeğin ise yardıma ve bakıma muhtaç olması nedeniyle eşine agresif davranışlar sergilediği, davacı-karşı davalı kadının boşanmaya sebep olan olaylarda ağır kusurlu olduğu-
Davacı erkek tarafından sunulan ses kayıtlarına ilişkin CD'nin kadının "özel hayatının gizliliği" ihlal edilmek suretiyle hukuka aykırı yolla elde edildiği anlaşıldığından ve hukuka aykırı delil, hükme esas alınamayacağından, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda tamamen kusurlu olan erkeğin boşanma davasının reddi gerektiği-
Davacı kadının bağımsız konutta oturmak istemesine rağmen ,davalı kocanın bu isteği karşılamak için yeterli çaba sarf etmeyip, eşini kendi ailesiyle birlikte oturmaya zorlaması nedeniyle mahkemece boşanmaya karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığı-
Tarafların 7-8 yıldır ayrı yaşaması, kadının eşine sert davranıp bağırması, erkeğin de fiili ayrılıkta başka kadınla gezip tozması sadakate aykırı davranması olaylarına göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuz olup bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmediğinden davanın reddi gerektiği-
Boşanmaya ilişkin açılan davada, erkeğe kusur olarak yüklenen eşine yönelik fiziksel şiddet fiilinin sonrasında,evlilik birliğinin uzunca bir süre daha devam ettiği anlaşılmakta olup, kadının, bu olayı affettiği, en azından hoşgörü ile karşıladığının kabul edilmesi gerektiği, affedilen veya hoşgörü ile karşılanan olayların erkeğe kusur olarak yüklenemeyeceği-
Boşanma istemine ilişkin açılan davada, hem tarafların birbirlerini affettiği, aftan sonra da boşanmayı gerektirir bir olayın varlığının kanıtlanmadığı, hoşgörülen ve affedilen olaylara dayanılarak boşanma kararı verilemeyeceği gerekçesi ile zina ve onur kırıcı davranış sebebine dayalı boşanma davalarının reddine karar verildiği, hem de tarafların davranışları ile eşit kusurlu olduğu, iki taraf yönünden de evliliğin devamının beklenemeyeceği gerekçesi ile evlilik birliğinin sarsılması sebebi ile boşanmaya karar verildiği açıklanarak 'çelişki' yaratılmış olduğundan, gerekçe bölümünde yaratılan bu çelişki sebebiyle hükmün bozulması gerektiği-
Tarafların iradelerini etkileyip sözleşmeyi (boşanma protokolünü) yapmalarına neden olan şartlar daha sonra önemli surette, çarpıcı, adaletsizliğe yol açan olayların gerçekleşmesi ile değişmişse, tarafların artık o akitle (boşanma protokolüyle) bağlı tutulmayacağı ve değişen bu koşullar karşısında TMK.'nun 2. maddesinden yararlanılarak sözleşmenin (boşanma protokolünün) yeniden düzenlenebileceği- Mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları gözetilip, delilleri toplanıp, iddia ve savunmaları değerlendirilip, nafaka takdir edilirken taraflar arasında mevcut olan denge durumu da dikkate alınarak, hakkaniyet ilkesi (TMK. mad. 4) gereğince nafakanın artırılıp artırılmayacağının değerlendirilmesi gerektiği-
Her dava açıldığı tarihe göre değerlendirileceğinden, kadın tarafından dava tarihinden sonra gerçekleştirilen sadakat yükümlülüğüne aykırı ey-lemin kadına kusur olarak yüklenemeyeceği- Evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda tazminat isteyen davalı-davacı erkeğin ağır ya da eşit kusurlu olmadığı ve yaşanan olayların kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşıldığından, mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları dikkate alınarak erkek yararına uygun miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekeceği-
Türk Medeni Kanununun 166/3. maddesi gereğince tarafların boşanmalarına karar verilse de, davacının anlaşmalı boşanma hükmünü gerçekleşen anlaşmaya rağmen temyiz etmesi davadan açıkça feragat etmedikçe anlaşmalı boşanma yönündeki iradesinden rücu niteliğinde olup, bu halde anlaşmalı boşanma davasının "çekişmeli boşanma" (TMK m. 166/1-2) olarak görülmesi gerekeceği-
Kadına kusur olarak yüklenen fiillerden sonra tarafların evlilik birliğini devam ettirmek için yeniden bir araya geldikleri dolayısıyla erkeğin, kadının bu davranışlarını affettiği, en azından hoşgörü ile karşılamış sayılması gerektiği anlaşıldığından ve tarafların bir araya gelmesinden sonra taraflara yüklenebilecek yeni bir olay da kanıtlanamamış olduğundan, affedilen veya hoşgörü ile karşılanan olaylar taraflara kusur olarak yüklenemeyeceği gerekçesiyle davanın reddi gerekeceği-