Boşanan tarafların anlaşma protokolüne, mülkiyeti üçüncü kişiye ait bulunan taşınmazın tapuda tescilini amaçlayan madde koymalarının, mülkiyet sahibi üçüncü kişiyi infaza zorlama olanağı bulunmadığından doğru olmadığı Boşanma protokolüne uygulama açısından duraksama yaratarak yeni davaların açılmasına neden olabilecek hükümlerin konulmaması gerektiği- İnfaz imkansızlığı nedeniyle uygulanması mümkün olmayan protokol hükümleri nedeniyle sorumluluğu ve bu nedenle uğranılacak zararı sadece taraflardan birine yüklemenin hakkaniyete uygun olmayacağı, ortaya çıkan bu durumdan, taşınmazı üçüncü kişi konumunda olan kendi kardeşinden alıp çocukları adına tescil ettirmeyi ve evin kullanımını davacıya bırakmayı kabul eden davalının da sorumlu olduğu ve bu protokol hükümleri üzerinde değişiklik yapılmadan buna uygun mahkemece boşanmaya hükmedildiği hususu da dikkate alındığında; protokolün uygulanamaması nedeniyle ortaya çıkan zarar ve mağduriyetinin giderilmesini davacının isteyebileceği-
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. maddesi, Avrupa Çocuk Hakları Sözleşmesinin 3. ve 6.maddeleri gereğince idrak çağındaki küçüklerin görüşlerine başvurulmadan velayet ile ilgili düzenleme yapılamayacağı-
Boşanmada maddi tazminat hesaplanırken tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaatin dikkate alınması gerekeceği-
Müşterek çocuklardan K...’ın 1996 doğumlu olup idrak çağında olduğu, mahkemece K...'ın dinlenmesi, her iki çocuk yönünden de uzman görüşü alınarak delillerin birlikte değerlendirilmesi gerekirken eksik inceleme ile velayet yönünden yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı-
Evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı, bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmediğinden, boşanma isteğinin reddi gerekeceği-
Davacı-davalı kadının ceza soruşturması sırasındaki beyanının af niteliğinde olmadığının, evlilik birliğinin temelden sarsılmasına neden olan olaylarda; eşine şiddet uygulayan, hakaret eden davalı-davacı kocanın tamamen kusurlu bulunduğunun anlaşıldığı, bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin mevcut ve sabit olduğu-