Anlaşmalı boşanma protokolü tanzim edilerek açılan boşanma davasının yargılaması sırasında davalının duruşmaya gelmemesi sebebiyle davanın evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davasına dönüşmesi ve mahkemece tanıkların dinlenerek şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanmaya karar verilmesi halinde anlaşmalı boşanma koşulları oluşmadığı için boşanmanın mali hükümlerinin düzenlendiği boşanma protokolünün taraflarca mahkemeye verilmiş olmasının, hakim tarafından uygun bulunmayıp hüküm fıkrasında tasdik edilmeyen protokolün hükümsüz kaldığı sonucunu değiştirmeyeceği-
Davalı erkeğin aşırı alkol aldığı ve alkol aldığında agresif davranışlar içine girmek suretiyle birlik görevlerini ihmal ettiği anlaşıldığından, taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin mevcut olduğu-
Dava şartı noksanlığının, mahkemece, davanın esasına girilmesinden önce fark edilmemiş, taraflarca ileri sürülmemiş ve fakat hüküm anında bu noksanlık giderilmişse, başlangıçtaki dava şartı noksanlığından ötürü, davanın usulden reddedilemeyeceği- Somut olayda davacı erkeğin yargılama devam ederken ölümü üzerine önceki eşinden olan çocuğunun mirasçısı olarak Türk Medeni Kanunu’nun kendisine tanıdığı "sağ kalan eşin boşanmaya sebebiyet verecek derecede kusurlu olup olmadığının tespitine" yönelik olarak davaya devam edebilme hakkını kullanarak davayı sürdürebileceği-
İlk derece mahkemesince hükmolunan ziynet alacağının miktarı karar tarihindeki kesinlik sınırını aşmadığından, temyiz sınırı altında kalan para alacağına ilişkin kararın kesin olduğu- Davacı erkeğin kadına fiziksel şiddet uygulamasından sonra evlilik birliğinin devam ettiği, kadın tarafından affedildiği durumda erkeğe bu noktada her ne kadar kusur olarak yüklenilecek bir durum yoksa da, davacı erkeğin yine de tam kusurlu diğer davranışları düşünülerek tesis edilen hükmün uygun olduğu-
Tam kusurlu eşin tek taraflı irade ile boşanma davası açması hukuk sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkardığından, tam kusurlu eşin boşanma davası açamayacağı- Boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olunması gerekmeyip, daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi gerekeceği- Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa az kusur tespit edilmiş olsa dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamayacağı, yani az kusurlu eşin karşı çıkması, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olması, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmamasının anlaşılması sebeplerinin varlığı halinde ancak boşanmanın mümkün olacağı- Tanık beyanlarının ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenilmeyecek derecede birliğin sarsıldığı ve davanın kabulü için yeterli olup olmadığı ışığında somut olay incelendiğinde; tanık ifadelerinin bir kısmı duyuma dayalı olduğu gibi mevcut beyanların birliğin temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli beyanlar olmadığı, tanık ifadelerinin sebep ve saiki açıklanmayan soyut ve inandırıcılıktan uzak olduğu görüldüğünden, davalı erkeğin boşanmaya sebebiyet verecek derecede kusurlu bir davranışı ispatlanmamış olup, davacı kadının boşanma davasının reddi gerektiği-
Akıl hastası olan kadının hareketleri iradi olmadığından "evlilik birliğinin temelinden sarsılması" hukuki sebebine dayanarak açılan davada erkeğin vefatı sonrasında kadının kusurlu olduğunun tespitine yönelik karar verilmesinin doğru olmadığı-
Taraflarca sunulan delil listesinde yer alan tanıklarla taraflar arasındaki akrabalık başlı başına tanık ifadelerinin değerini hükümden düşürmeyeceği, davalı kadın tarafından davacı erkeğe hakaret edildiği sabit olmakla beraber bu vakıaya yönelik olarak esas alınan tanık ifadelerinin gerçeğe aykırı olduğu konusunda da ciddi ve inandırıcı delil, olay bulunmadığı-
Kadının, eşinin başka kadınla olan mesajlaşmalarını öğrendikten sonra eşiyle tartıştığı, tanıkların araya girmesiyle konunun konuşulduğu ortamda erkeğin pişmanlığını dile getirdiği, tarafların akşam yemeğe çıkmaya karar verdikten sonra kadının aynı günün akşamı ailesinin yanına gittiği ve sonrasında bir araya gelmedikleri durumda erkeğin güven sarsıcı eyleminden sonra evlilik birliği devam etmediği için kadının, erkeği affettiğini kabul etmenin namümkün olduğu- Kadının, eşinin annesini bulundukları ortamdan "defol git" diyerek kovduğu her ne kadar sabit ise de güven sarsıcı davranışlarda bulunmuş erkeğin yine de boşanmaya sebebiyet veren olaylarda daha kusurlu olduğu-
Kadının açtığı bağımsız tedbir nafakası davasında "pedagog, psikolog, sosyal hizmet uzmanı" tarafından düzenlenen raporda davalı-davacı kadın ile görüşüldüğü, kadının herhangi bir sağlık probleminin bulunmadığının belirtildiği görülmekle beraber, aynı dosyada kadının akıl hastası olduğuna dair bir iddia ve bu yönde yapılan bir araştırmanın da bulunmadığı, erkek tarafından evlilik birliğinin sarsılması sebebine dayalı olarak açılan boşanma davasında ise; "davacı kocanın tam kusurlu olduğu” gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, kararın temyiz edilmeyerek kesinleştiği, bu dosyada da davalı-karşı davacı kadının akıl hastası olduğuna dair bir iddianın ileri sürülmediği ve bu konuda bir araştırmanın da yapılmadığı, tarafların bu davadan sonra yeniden bir arada yaşamaya başladıkları anlaşılmakta olup, son açılan davada, davalı-karşı davacı kadının ruhsal rahatsızlığı bulunduğunu gösteren, bu hususa bağlı olarak vesayet altına alınmasının gerekip gerekmediğinin araştırılması ve davalı-karşı davacı kadının vücut dokunulmazlığına müdahale edilmesini gerektiren, böyle bir inceleme ve araştırma yapmaya yetecek düzeyde ciddi ve inandırıcı bir delil de bulunmadığı görüldüğünden, yerel mahkemece davalı-karşı davacı kadının TMK. mad. 405. ve HMK. mad. 56/1 uyarınca vesayet altına alınmasının gerekip gerekmediği yönünde bir araştırma yapılmasına gerek olmadığına ilişkin olarak verilen direnme kararı yerinde olduğu-
İştirak nafakasının talep edilmesi halinde, mahkemece, bu istemin dışına çıkılarak iştirak nafakası ile birlikte bunun eklentisi olarak ortak çocuğun öğrenim gideri için de ayrıca belirli bir meblağa hükmedilemeyeceği- "İştirak nafakasının kamu düzenine ilişkin olduğu, çocuğun üstün yararının dikkate alınması gerektiği, hâkimin tarafların talebiyle bağlı olmadığı, iştirak nafakasının taleple bağlılık ilkesinin istisnası olduğu"şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-