Davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı-davalı erkek tarafından her iki dava yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: Davacı-davalı erkek tarafından açılan evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki nedenine dayalı dava ile davalı-davacı kadın tarafından açılan aynı hukuki nedene dayalı birleşen boşanma davası-
Davacının duruşmada bildirdiği adres “Bilinen son adres” olduğuna göre, kararın bu adres yerine, mernis adresine Tebligat Kanunu'nun 21/2. maddesine göre tebliğinin usulsüz olduğu ve kesinleştirme işlemi geçersiz olduğundan, davacının temyiz talebinin süresinde olduğu- Anlaşmalı boşanmaya ilişkin kararın dokuz yıl gibi uzun bir süre geçtikten sonra davalı tarafından tebliğe çıkarılmasının dürüstlük kuralına aykırı ve "hakkın kötüye kullanılması" niteliğinde olduğu-
Yoksulluk nafakasının kaldırılması için, aynen evlilik gibi ortak bir hayat kurularak, fiilen birlikte yaşamak gerektiği- Dosyadaki tüm deliller bir arada değerlendirildiğinde, davalının davacıdan boşandıktan sonra başka bir şahıs ile "Evlenme olmaksızın fiilen birlikte yaşadığına" dair somut, inandırıcı delil bulunmuyorsa, yoksulluk nafakasının indirilmesi için yasanın aradığı koşulların oluşmayacağı-
Davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı-karşı davalı erkek tarafından kusur belirlemesi, tazminatlar ve kendi tazminat talebinin reddi yönünden; davalı-karşı davacı kadın tarafından kusur belirlemesi, tazminatların miktarı, tedbir ve yoksulluk nafakasının reddi yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: Taraflar arasında görülen karşılıklı boşanma davası-
Eve dön ihtarı ile eşinin ortak konuta dönmesini isteyen tarafın, diğer eşin ihtar talep tarihinden önceki kusurlu davranışlarının affedilip, en azından hoşgörüyle karşılandığına ve bu nedenle yeniden birlikte yaşama isteğine ilişkin bir irade açıklaması niteliğinde olduğu- Affedilen veya hoşgörüyle karşılanan olayların ise boşanma sebebi olamayacağı-
Avukatın vekâleten takip etmekte olduğu bir davada; taraflara oranla üçüncü kişi konumunda olduğundan görevi nedeniyle öğrendiği hususlar dışında, tanıklık etmek zorunda olup, tanık olarak dinlenilmesinde de yasal engel bulunmadığı, diğer tanıklar gibi HMK 240 vd gereğince dinlenilmesi gerektiği, aksi durumda; hukuki dinlenilme ve adil yargılanma hakkının ihlal edilip, savunma hakkı kısıtlanacağından davacı tanığı dinlenilip tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir karar verilmesi gerektiği- "Avukatlık görevini bıraktıktan sonra tanık olarak dinlenilmesi gerektiği, aynı davada vekillik ve tanıklık görevlerinin bağdaşmayacağı, hukuk davalarında vekillerin yargılamanın tüm safhalarında aktif olarak taraf adına gerek usuli gerekse esasa ilişkin bütün işlemleri yürüttükleri, davada taraf olmayan kişilerin tanık olarak gösterilmesi gerektiği, diğer tanıkların dinlenilmesi aşamasında vekillerin hazır bulundukları da düşünüldüğünde tarafın aynı zamanda vekili olan tanığın dinlenilmesinin hak kaybına da neden olacağı" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca kabul edilmediği-
Davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı erkek tarafından kusur belirlemesi, kadının yararına hükmolunan tazminat, nafakalar ile tedbir ve iştirak nafakası yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: Taraflar arasındaki evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki nedenine dayalı boşanma davası-
Taraflarca evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı olarak karşılıklı açılan boşanma davasında, yapılan kusur belirlemesine göre; mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen daha az kusurlu taraf yararına uygun miktarda maddi ve manevi tazminata hükmedilebileceği- Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 373/3 ve 4'e uygun şekilde duruşma açılarak bozmaya uyulduğu halde, davacı yararına, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca maktu vekalet ücreti takdir edilmemesinin usule ve kanuna aykırı olduğu-
Taraflarca, evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı açılan boşanma davasında; erkek eşin, başka biriyle ilişkisi olduğuna dair söylentiye neden olacak kadar müşterek konuttan ayrı kaldığı iddiası ispatlanamadığı için bu kusurun ona yüklenemeyeceği, ancak yine de kadın eş ve müşterek konutun giderleriyle ilgilenmemesi sebebiyle kusurlu sayılacağı ve ayrıca gerçekleşen kusurlu davranışların yanında, güven sarsıcı davranışlar da sergilediği anlaşılmış olup; bu durumun kadın eşin kişilik haklarına saldırı teşkil ettiğinden hata/kusur belirlemesine bağlı olarak manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği-
"Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerin her birinin boşanma davası açabileceği" hükmünü; tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamanın doğru olmayacağı çünkü kimsenin kendi eylemine ve kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği, bunun temel hukuk ilkelerine; tek taraflı irade ile boşanmanın da hukuk sistemimize aykırı düşeceği- TMK m. 166 gereğince boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp, daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için kusurun varlığı ve belirlenmesi gerektiği- Kusurun belirlenmesi ve sonucuna göre daha az kusurlu eşin, boşanmaya karşı çıkışının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu anlaşıldığında; artık eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmayacağı-