Geçimsizliğe neden olan olaylarda her iki tarafında kusurlu bulunduğu ancak kusurun ağırlığının davalı karşı davacı kocada olduğu anlaşılmakta olduğu, bu durumda davalı-karşı davacı koca da dava açmakta haklı olacağı; kocanın boşanma davasının da kabulünün gerekeceği-
Davalı kadının cevap dilekçesinde adresini bildirdiği, mahkemece yargılama sırasında bu tarihten sonra yapılacak tebligatların davalı kadının bizzat mahkemeye bildirdiği adres dikkate alınarak yapılması gerekirken, davacı kocanın da yerleşim yeri adresi olduğu anlaşılan adrese Tebligat Kanununun 21/2. maddesi gereğince yapılan tebligatların usulsüz olduğu-
Cinsel ilişkiden kadının kaçındığına ilişkin bir delil bulunmayıp, ayrı ve bağımsız konut isteğinin karşılanmaması sebebiyle evi terk eden kadının birlikte yaşamaktan kaçındığının kabul edilemeyeceği ve bu davranışının kadına kusur olarak yüklenemeyeceği, kadının karşı boşanma davasının reddi gerekeceği-
Davacı kadının Aile Mahkemesinde açtığı boşanma davasından barıştıkları gerekçesi ile feragat ettiği ve davalı kocanın o tarihe kadar olan kusurlarını affettiği, feragat tarihinden sonra ise boşanmayı gerektirir bir olayın varlığının ispatlanamadığının anlaşıldığı, tanık beyanlarında geçen olayların dava tarihinden sonraki döneme ilişkin olması nedeniyle bu davada esas alınamayacağı; ancak yeni bir davaya konu edilebileceği-
Kadının kocasına karşı aşağılayıcı söz ve davranışlarda bulunduğu, kadının bu sözleri fevren söylediğinin kabul edilemeyeceği; kocanın gerçekleşen kusurları ile kadının kusurları karşılaştırıldığında, birini diğerinden baskın kusurlu saymanın mümkün olmayacağı, davalı-karşı davacı (kadın) yararına maddi ve manevi tazminata hükmedilemeyeceği-
Davalının kusurlu bir davranışı kanıtlanamadığından, açılan boşanma davasının reddi gerekeceği-
Davalının "bir yıldır başka biri ile yaşıyorum, alın kızınızı götürün" diyerek birlikte yaşamaktan kaçınması halinde, taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabit olduğundan, bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülemeyeceği-
Fiili ayrılığın başlı başına boşanma sebebi olmayacağı; Türk Medeni Kanununun 166/1-2 maddesi uyarınca; boşanma kararı verilebilmesi için evlilik birliğinin, ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenmeyecek derecede temelinden sarsıldığının sabit olması gerektiği-
Davalı kocanın eşine fiziksel şiddet uyguladığı, birlik görevlerini ihmal ettiği anlaşıldığı durumda, şiddet olayından sonra tarafların ortak konutta yirmi gün kadar daha kalmaya devam etmeleri, kadının kocasının kusurlu davranışlarını af veya hoşgörme olarak değerlendirilemeyeceği, bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabit olduğundan; bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya karar verilmesi gerekeceği-
Davacının duyuma dayalı tanık beyanlarının boşanmaya esas alınamayacağı; ziynet ve çeyiz eşyaları sebebiyle maddi tazminat talebinin Türk Medeni Kanununun 174/1. maddesi gereğince boşanmanın eki niteliğindeki maddi tazminat niteliğinde olmayacağı-