HMK'nun 297. maddesinde hükmün kapsamının hangi hususları içereceğinin düzenlendiği, aynı kanunun 298/2. maddesi gereğince gerekçeli kararın tefhim olunan hüküm sonucuna aykırı olamayacağı, bu nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulünün gerektiği-
Tüm dosya kapsamı birlikte incelendiğinde davacılar tarafından açılan üç dava birleştirilerek yargılama yapıldığı, mahkemece, her ne kadar taleple bağlı kalınarak ecrimisile hükmedildiği belirtilmiş ise de, hangi dava dosyasında ne kadar alacağın kabul edildiğinin hükümden anlaşılamadığı, o halde, mahkemece, talep miktarları da dikkate alınarak, her bir dava yönünden hangi alacak kalemi için ne miktar talebin kabul edildiği açıkça yazılarak karar verilmesi gerekirken, açık ve anlaşılır olmayacak şekilde hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğu-
Kararın tefhimi, "mahkemece hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile gerçekleşeceği- Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle, sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebileceği- Bu durumda gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekeceği- 321. maddedeki “hükme ilişkin tüm hususlar”dan kastedilenin HMK'nin 297. maddesindeki unsurlar olduğu; Buna göre; mahkemenin, tahkikatın tamamlanmasından sonra, tarafların son beyanlarını alıp yargılamanın sona erdiğini bildirdikten sonra hükmü tefhim etmesi ve kural olarak mahkemece kararın tefhiminde hükme ilişkin tüm hususların açıklanması gerektiği- İcra İflas Kanunu'nun 363/1. maddesi uyarınca icra hukuk mahkemelerince verilecek kararların temyiz süresi tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren 10 gün olduğu- Maddedeki “tefhim” kavramının "hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal" olarak anlaşılması gerektiği- Bu nedenle, yukarıda açıklanan nitelikte bir tefhim varsa temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren, aksi halde gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlayacağı-
Hakimin, tarafların talep sonucu ile bağlı olup, kararında taleplerin her biri hakkında verilen hükmü göstermesi gerektiği, tüm dosya kapsamına göre; davalının karşı dava ile depozitonun kendisine geri ödenmesini talep ettiği belirlenmiş ise de; mahkemece bu konuda olumlu olumsuz bir karar verilmemiş olması sebebi ile yukarıdaki ilke kapsamında hükmün bozulması gerektiği-
Mahkemece gerçek kişi aleyhine açılan davanın reddine karar verilmesi karşısında Özel Daire tarafından davalı hakkında husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğuna ilişkin bozma kararının maddi hataya dayandığının kabul edilmesi gerekeceği- O halde ortada 6100 sayılı HMK'nin 297 vd. maddelerine uygun olarak tesis edilmiş bir bozma kararının bulunmadığı- Dosyanın Özel Dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği-
Mahkemece davanın tüm tarafları hakkında olumlu ya da olumsuz bir hüküm kurulması gerektiği-
Gerekçenin somut olay ile uyumlu olmadığının, kararın gerekçesinin kendi içinde çelişkili olduğunun görüldüğü, bu durumda, mahkemece yasa hükümlerine ve içtihada uygun şekilde tarafların iddia ve savunmaları değerlendirilerek, gerekçe ile hüküm çelişkisi içermeyen, kendi içinde tutarlı, maddi olaya ve talebe uygun, denetime elverişli gerekçeli karar oluşturulmak gerekirken Anayasa ile 6100 sayılı HMK'nın 297 ve 298. maddelerinde belirtilen unsurlardan yoksun kendi içinde çelişki içeren gerekçe ile karar verilmesinin doğru olmadığı-
Mahkemece birden fazla aktüer kök ve ek rapor alınmış olup taleple bağlı kalınarak hüküm kurulmuş ve davacı tarafın fazlaya dair maddi tazminat talepleri saklı tutulmuş ise de; hangi tarihli aktüer raporunun benimsendiği gerekçede belirtilmeyerek hükümde muğlaklığın oluşturulduğu, bu hususun HMK.'nun 297. maddesinde açıklanan ilkelere aykırılık oluşturduğu- Manevi tazminat red vekalet ücretinin maktu ücreti geçemeyeceği-
Ecrimisil, kiraz ağaçlarından yola çıkılarak hesaplanmış ise de; dava konusu dört parça taşınmazın tapuda tarla niteliğiyle kayıtlı olduğu, fiili durumda taşınmazların üzerinde kiraz ağaçları bulunmakla birlikte dosya kapsamındaki tüm bilgi, belge, iddia, savunma, taraf ve tanık beyanlarından kiraz ağaçlarının davalı tarafça diktirildiği sabit olup, taşınmazların "tarla" vasfı yerine davalı tarafından diktirilen kiraz ağaçları üzerinden davacı paydaşlar lehine ecrimisil hesaplanmasının yerinde olmadığı- Mahkemece; öncelikle taşınmazların "tarla" olarak yerleşik uygulamaya uygun şekilde belirlenecek ecrimisil bedeli üzerinden davacıların pay oranları gözetilerek alacak miktarının hesaplanması, bu hususta tarım arazilerin haksız kullanımı nedeniyle ürün esasına göre talep varsa, bu konudaki resmi verilerin getirtilmesi, taşınmazın bulunduğu bölgede ekilen tarım ürünlerinin neler olduğu tarım il veya ilçe müdürlüğünden sorulması, ekildiği bildirilen ürünlerin ecrimisil talep edilen yıllara göre birim fiyatları ve dekara verim değerleri, hal müdürlüğünden ilgili dönem için birim fiyatların getirtilmesi, bölgede münavebeli ekim yapılıp yapılmadığı, taşınmazın nadasa bırakılıp bırakılmadığının tespit edilmesi gerektiği-
Davacı vekilinin dava dilekçesinde, davaya konu taşınmazın 2.627,50 m2 alan üzerindeki muhdesata ilişkin talepte bulunduğu halde mahkemece, davaya konu taşınmazın 3.350,59 m2 kısmında yer alan muhdesatların davacıya ait olduğunun tespitine karar verildiği anlaşıldığına göre; davacının talepte bulunduğu alan üzerinde yer alan muhdesatların belirlenerek bu muhdesatlar hakkında karar verilmesi gerekirken taleple bağlılık ilkesine aykırı olarak yazılı şekilde hüküm verilmesinin doğru olmadığı-