Mahkeme kararlarının sonuç kısmında, yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereği olarak gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği- Kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerektiği-
Çekin dosya arasında bulunan suretinden, davalının çeki ......... isimli kişiye ciro ettiği ve çekin bu kişi tarafından bankaya ibraz edildiği anlaşıldığından, çekin ibrazı davalı şirketten beklenemeyecek olup, mahkemece yapılması gereken işin, çekin akıbetinin muhatap bankadan ve gerekirse ciranta ............’dan sorulması ve bu suretle çek aslının nerede olduğu tespit edildikten sonra ibrazı için 6100 sayılı HMK’nın 221. maddesine göre işlem yapılması olması gerekeceği- İlk Derece Mahkemesince, davanın kabulü ile, davacının dava konusu çekler yönünden borçlu olmadığının tespitine karar verilmişse de, davaya konu çeklerin teşhisi için gerekli olan seri numaralarının ve muhatap banka isminin hükümde zikredilmemesi ve çeklerden birindeki keşide tarihinin hatalı olarak hükme yazılması doğru olmayıp, belirtilen hususlar hükmün infazında tereddüt oluşmasına sebebiyet verebilecek nitelikte olduğundan hükmün bu nedenle de bozulmasına karar vermek gerektiği-
Gerekçe, hükümle çelişik olamayacağından, mahkemece yapılacak işin; uyulan bozma kararı doğrultusunda, gerekçe ile hüküm arasındaki çelişki giderilecek şekilde vicdani kanaate göre yeniden uyuşmazlığın esası hakkında bir karar vermek olması gerekeceği-
Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda mahkeme yönünden o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine bozma kararında açıklanan hukuki esaslar çerçevesinde hüküm kurmak yükümlülüğünün doğacağı, somut olayda, mahkemece bozma kararına uyulmasına rağmen Anayasanın 141.maddesine ve 6100 sayılı HMK hükümlerine riayet edilmeyerek hükümde varılan sonuca nasıl ulaşıldığı gerekçelendirilmeden ve dolayısıyla bozmanın gereklerini de tam olarak yerine getirilmeden karar verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğu-
İşyeri sigorta sözleşmesinden kaynaklanan rücuen tazminat istemi-
Direnme kararı verildikten sonra söz konusu karar esas yönünden bozulmadan başka bir karar verilmesinin mümkün olmadığı ve YHGK.'nın direnme kararının esas yönünden doğru veya yanlış olduğu yönünde bir inceleme yapılmadığı hususu göz önüne alındığında, mahkeme tarafından YHGK. bozma kararında açıklandığı şekilde bir direnme kararı verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile direnme kararı esastan bozulmuş gibi yorumlanarak Özel Dairenin bozma kararının gereğini yerine getirecek şekilde karar verilemeyeceği-
İlgililere bizzat bildirim yapılmadığı için bağlayıcılık niteliği taşımayan kıyı- kenar çizgisi karşısında, bilirkişi heyeti vasıtası ile kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi gerekmiş olup, mahkemece ilk olarak akademik ünvanlı jeoloji mühendisleri ve harita mühendisinden oluşan bilirkişi kurulu heyeti ile birlikte keşif icra edilerek keşfen kıyı kenar çizgisinin belirlendiği, bilirkişi kurulu tarafından sunulan fen bilirkişi raporunda dava konusu taşınmazın krokide (A) harfi ile gösterilen 18.637,35 m2'lik kısmının yeni belirlenen kıyı kenar çizgisi içinde kaldığının belirtildiği, sonraki bilirkişi kurulu raporunda ise, 4 adet araştırma çukurunun açıldığı ve bu kısımlarda denizel plaj çökellerine rastlanılmadığı belirtilerek dosyada mevcut kıyı kenar çizgisi olarak adlandırılan kıyı kenar çizgisi ile uyumlu olmayan yeni kıyı kenar çizgisinin belirlendiği, en son düzenlenen ve hükme esas alınan bilirkişi raporunda da, 7 adet araştırma çukuru açıldığı, arazi incelemesinde denizel etki oluşumuna rastlanmadığı ve taşınmazın kıyı kenar çizgisi dışında kaldığının belirtildiği görülmüş olup dava konusu taşınmazın yüzölçümünün büyük olması (20.730 m2) dikkate alındığında gözlem çukurlarının taşınmazın hangi kısmında açıldığının önem arz ettiği, ne var ki gözlem çukurlarının nerede açıldığı harita üzerinde işaretlenmediğinden bu hususun denetlenemediği, ayrıca keşfen tespit edilen kıyı kenar çizgisinin rapor eki olan kroki üzerinde gösterilmediği, bu hâliyle bilimsel verilere dayanmayan bilirkişi heyet raporunun denetime elverişli olmadığı ve hükme esas alınamayacağı- Bilirkişi heyet raporları birbiriyle çelişkili olduğundan mahkemece bu çelişki giderilmeden hüküm kurulmasının da hatalı olduğu- Bilirkişi heyeti vasıtası ile yeniden yapılacak keşif neticesinde kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi, dava konusu taşınmazda açılan gözlem çukurlarının harita üzerinde işaretlenerek gösterilmesi, keşfen tespit edilen kıyı kenar çizgisi ile Bakanlık tarafından onaylanan kıyı kenar çizgisinin fen bilirkişi tarafından kroki üzerinde gösterilmesi, dosya kapsamında mevcut bilirkişi raporları arasındaki çelişkinin bilimsel gerekçeler gösterilmek suretiyle açıklığa kavuşturulması ayrıca keşfi izlemeye ve infaza olanak sağlayacak biçimde fen bilirkişisine kroki düzenlettirilmesi, kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan kısım var ise kroki üzerinde işaretlenmesi ve renkli olarak belirtilmesi gerektiği-
"Mal rejiminden kaynaklanan alacak” davasında, "Asliye Hukuk Mahkemesi" olarak verilen karar üzerine, Özel Daire tarafından sırf mahkemenin görevi yönünden bozma kararı verildiği, mahkemenin ise; "davanın kanuna uygun olarak görevli asliye hukuk mahkemesinde görülerek hükme bağlandığı, hükümde görev yönünden kanuna aykırı, bozmayı gerektirecek bir usulsüzlüğün bulunmadığı" gerekçesiyle direnirken "... Asliye Hukuk Mahkemesi (Aile Mahkemesi Sıfatıyla)" karar verdiği uyuşmazlıkta, "davanın aile mahkemesi sıfatıyla görülüp karara bağlanması gerektiğine" değinen bozma üzerine mahkemece önceki kararda direnildiği belirtilmişse de, esasen bozma kararında belirtilen husus yerine getirilmiş olduğundan, verilen direnme kararının gerçekte bozmaya eylemli uyma sonucu verilen yeni hüküm niteliğinde olduğu ve bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye ait olduğu-
Y.li ve geçerli yasal gerekçe ile karar verilmemesinin keyfiliğe yol açacağı- Keyfiliği önlemenin, tarafların yargıya güvenini sağlamak ve yargısal denetim açısından gerekçe önemli olduğu-
Mahkemece, son beş yıldan önceki alacakların zamanaşımına uğradığı kabul edilerek yapılan hesaplama isabetli bulunmuş ise de, 2009 yılı tam tasdik sözleşmesine istinaden talep edilen ....... TL yönünden mahkeme gerekçesinde bir değerlendirme yapılmamış, olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiş olmasının HMK'nın 297. maddesine aykırı olduğu- Yapılan ödemeler yönünden de taraflar arasında çekişme bulunduğu tartışmasız olup, mahkemece; davacının bu yöne ilişkin itirazları dikkate alınarak icra takibine konu döneme ilişkin alacağın hesaplanması için bilirkişiden ek rapor alınması ve ulaşılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekeceği-