Dava; kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir...
Taraf teşkili, kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında re'sen dikkate alınması gerektiği-
Mahkeme kararının gerekçe kısmında “....tapu kaydına arsa niteliği ile kaydedilmiş... bu taşınmazlar yönünden maişet iddialarının reddine karar verilmiş ve diğer taşınmazlar ise bilirkişilerce geçim için zorunlu kabul edilmiş olup, emekli maaşının eklenmesiyle de bu sonuç değişmediğinden bunlar yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir...” ifadesi bulunduğu halde, hüküm kısmında “...Davalı banka yönünden davanın kısmen kabulü ile aşağıdaki yazılı taşınmazlar yönünden hacizlerin kaldırılmasına,...” karar verildiği görülmekle maişet iddiası reddedilen taşınmazlar yönünden hüküm kurulmayarak kararın gerekçesi ile hüküm kısmı arasında çelişki meydana getirildiği- Mahkemece, kararın gerekçe kısmı ile hüküm fıkrası arasında infazda tereddüt oluşturacak şekilde çelişki oluşturulması başlı başına bozma sebebi olup, anılan çelişki giderilmek suretiyle yeniden hüküm tesis edilmesi gerektiği-
Kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takipte; borçlunun mükerrer takip yapıldığı itirazı dışındaki diğer itirazları ve istinaf nedenleri hakkında değerlendirme yapılmamış olmasının hatalı olduğu-
İlk derece mahkemesince öncelikle, dava konusu taşınmazların tapu kaydında bulunan muhdesat şerhi sahiplerine dava dilekçesi ekli duruşma gününü bildirir davetiye tebliğ edilmek suretiyle yöntemine uygun şekilde taraf teşkili sağlanmalı, anılan kişilerden savunma ve delillerinin sorulması, bildirdikleri takdirde delilleri toplanması ve bundan sonra işin esasına girilerek HMK m. 297'ye uygun olarak karar verilmesi gerektiği-
Kadastro tespitine itiraz davasında dava konusu taşınmazların güncel tapu kayıt maliklerinin tümü ile yine kadastro komisyon tespit maliklerinin tümünün (ölmüş olanların ise mirasçılarının) davada taraf olarak yer almaları gerektiği-
Alacaklının İİK’nin 99. maddesine dayalı istihkak iddiasının reddi talebi (Asıl-birleşen dava)- Somut uyuşmazlıkta, hükmüne uyulan bozma ilamında, asıl ve birleşen dava ile ilgili ayrı ayrı karar verilmesi gerektiği belirtilmiş, ancak mahkemece tefhim edilen kısa kararda birleşen dava ile ilgili sehven hüküm kurulmadığı belirtilerek HMK‘nin 305. maddesine atıf yapılarak sadece asıl dava hakkında karar vermekle yetinilmiş ve hüküm muğlak bırakılmış olduğundan, hükmün bu hali ile infaza uygun olmadığı, mahkemece asıl ve birleşen davalar hakkında ayrı ayrı hüküm kurulması gerektiği, HMK'nin 297/2. maddesi gereğince sadece asıl davaya ilişkin hüküm kurulmasının isabetsiz olduğu-
Yanlış veya yersiz alınmış olduğu saptanan primlerin, alındıkları tarihten on yıl geçmemiş ise, payları oranında işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara veya genel sağlık sigortalılarına veya hak sahiplerine yasal faizi ile birlikte geri verileceği- Dosyanın esasının incelenmesine geçilmeden önce Hukuk Genel Kurulunun usulden bozma kararı sonrasında Özel Daire bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne karar verilmesi karşısında Mahkemece verilen hükmün yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre bu karara yönelik temyiz itirazlarının Özel Daire tarafından incelenmesi gerektiği-
Mahkemece verilen hüküm fıkrasının açık ve icra edilebilir olması gerektiği; aksi halde hukuki belirlilik gereği açık ve infaz kabiliyeti bulunması gereken hüküm fıkrasının özellikle icrası sırasında şüphe veya tereddütler doğmasına ve hükmün icra edilememesi gibi durumlarla karşılaşılacağı-