Direnmeye esas kısa kararda ve gerekçeli kararda kanuna uygun hüküm fıkrası oluşturulmamış, önceki karara atıf yapılarak sadece; “bozma ilamına karşı önceki hükümde direnilmesine” denilmekle yetinilmiş, dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakkın sıra numarası altında belirtildiği açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı niteliklere haiz kısa karar ve buna uygun gerekçeli karar kurulmamış olduğu- Davacı vekilinin talebi üzerine duruşma açılmak suretiyle verilen ek karar ile hükmün tamamlanmasına karar verilerek hüküm kurulmuş, ek kararın asıl kararın hükmün eki sayılmasına karar verilmişse de; bozma kararı ile hayatiyetini yitiren ilk karara atıf suretiyle hüküm tesis edilemeyeceği, görünüşte olan karar ile uyuşmazlığın esası hakkında bir karar verilmediğinden belirsizliğe neden olunduğu gibi bu tarz eksik hükümlerin icraya konulmasının da mümkün olmadığı, bir başka ifadeyle yok hükmündeki kararlara dayanarak usuli ya da maddi anlamda bir talepte bulunulamayacağı, uyulup uyulmama konusunda verilen irade açıklamalarının ara karar niteliğinde olduğu, hüküm fıkrasına geçirilmişse de "...direnilmesine..." şeklindeki ara kararın ve hakkında karar verilmemiş olan maddi hukuka ait taleplerin tamamlanması mümkün olmadığı gözetildiğinde, HMK m. 305-A'nın somut olayda uygulanamayacağı, hükmün tamamlanması yoluyla verilen nihai kararın düzeltilemeyeceği, eldeki davada usulün aradığı niteliklere haiz kısa karar kurulmadığından usulün öngördüğü anlamda oluşturulmuş bir hüküm bulunmadığı gibi direnme kararlarını denetleyen Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenebilecek nitelikte teknik anlamda bir direnme hükmün de bulunmadığı- "Medenî usûl hukukunda taraflarca talep edilmesine veya re'sen hükme geçirilmesi gerekmesine rağmen hükümde yer alması unutulan hususa ilişkin eksikliğin giderilebilmesi için ya hükmün tamamlanması yoluna başvurmak ya kanun yolu açık ise kanun yoluna gitmek dışında kural olarak hükümdeki eksikliğin giderilmesinin mümkün olmadığı, şartları oluştuğu takdirde hak arama hürriyetinin ve hukuki dinlenilme hakkının bir uzantısı olan mahkemeye erişim hakkının zedelenmemesi, usul ekonomisi bakımından hükmün tamamlanması yolunun seçilmesinde her iki tarafın da hukuki yararının bulunduğu, somut olayda mahkemenin uyuşmazlığın çözümü bakımından kararda direnilmesine yönelik iradesini ortaya koyduğu, süresinde yapılan talep üzerine hükmü atıf yaptığı ilk kararın aynısını vermek suretiyle tamamladığı, tamamlama kararının her iki tarafa gerekçeli karar ile birlikte tebliğ edildiği, bu suretle tamamlama kararıyla da ortaya koyduğu ilk iradeye uygun karar vererek eksikliği tamamlayarak kararı infaz ve denetime elverişli hâle getirdiği, mahkemenin direnme kararı verdikten usuli müktesap hak oluştuğundan bu ara kararından dönemeyeceğinden, direndiği ilk kararın aynısını hüküm fıkrasına geçireceği, mahkemece bu hususlara riayet edildiği, yapılan tamamlamanın HMK. m. 305-A'nın konuluş amacına ve lafzına da uygun düştüğü, mahkemece ortaya konulan direnme yönündeki iradenin varlığına göre ilk hüküm fıkrasında yer alan hususların kendiliğinden direnme hükmüne geçirilmesi gerekli olduğundan somut olayda 305-A maddesinin uygulanabileceği ve işin esasının incelenmesine geçilmesi gerektiği" şeklindeki karşı görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Yanlış veya yersiz alınmış olduğu saptanan primlerin, alındıkları tarihten on yıl geçmemiş ise, payları oranında işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara veya genel sağlık sigortalılarına veya hak sahiplerine yasal faizi ile birlikte geri verileceği- Dosyanın esasının incelenmesine geçilmeden önce Hukuk Genel Kurulunun usulden bozma kararı sonrasında Özel Daire bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne karar verilmesi karşısında Mahkemece verilen hükmün yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre bu karara yönelik temyiz itirazlarının Özel Daire tarafından incelenmesi gerektiği-
İlk derece mahkemesince verilen yetkisizlik kararında; HMK m. 20'deki iki haftalık süresinin yazılmamasının mahkemeye erişim hakkının ihlali olarak değerlendirilemeyeceği-
Tasarrufun iptali davalarında iptali istenilen tasarrufun borcun doğumundan sonra yapılmış olmasının ön koşul olduğu, dava koşulunun var olup olmadığı belirlenmeden işin esası hakkında hüküm kurulamayacağından, bu husus mahkemece resen araştırılacağı- Tasarrufun iptali davasında takip konusu senetlere bağlı borcun borçlu ile arasındaki senetlerin tanzim tarihinden önceki hukuki/ticari ilişkiden doğduğu ve hakediş karşılığı, bağımsız bölümün kendisine temlik edildiğini iddia eden kişinin bu iddiasını ispat etmesi gerektiği-
Yargıtayın asıl görevinin, hukukun ülke içinde ahenkli bir şekilde uygulanmasını sağlamak olduğu- Yargıtayın kuruluş ve mevcudiyet sebebi olan bu önemli görevi dolayısıyla bütün mahkeme kararlarını hukukun uygulanması bakımından kontrol edebileceğini ve bu kontrol yetkisinin de mutlak olduğu- Esastan temyiz incelemesi yapılabilecek ve denetlenebilir nitelikte bir karar bulunmadığından kararın usulden bozulacağı ve bu nedenle Özel Dairenin birinci bozma kararına uyulmakla taraflar yararına usuli kazanılmış hak doğduğundan söz etmenin mümkün olmadığı- Hizmet tespit davalarının, kamu düzeninden ve resen araştırma ilkesine tabi davalardan olduğu gözetilerek kesintisiz çalışmaya karar verilen dönemler yönünden kendi dönemleri de belirtilmek suretiyle sürekli çalışan bordro tanıkları tespit edilerek beyanlarına başvurulması, bu beyanlar kapsamında davacının bu süre zarfında ara vermeksizin sürekli çalışıp çalışmadığı, ne iş yaptığı, hangi bölümde çalıştığının tereddütsüz bir şekilde ortaya konulması, öte yandan davacının bildirim yapılan dönemlerde eksik bildirilen günlerin hangi nedenle eksik bildirildiğinin, buna ilişkin bilgi ve belgelerin gönderilmesi Kurumdan istenilmesi gerektiği-
Bölge Adliye Mahkemesinin gerekçesinde tarafların müterafik kusurlu oldukları belirtilmesine rağmen davalı bankanın tam kusurlu olduğu şeklinde mahkemece alınan bilirkişi raporunda tespit edilen davacının tüm alacak miktarının davalı bankadan tahsiline karar verildiği, buna göre, Bölge Adliye Mahkemesi kararında gerekçe ile hüküm çelişkisinin bulunması usul ve yasaya aykırı görülmekle 6100 sayılı Kanun'un 297 nci maddesi ve devamı maddelerine göre hükmün bozulması gerekeceği-
İlk Derece Mahkemesince asıl dava yönünden Bölge Adliye Mahkemesinin iade kararına atıf yapılarak karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği, asıl dava hakkında kaldırılan İlk Derece Mahkemesi kararındaki hükümle yetinildiği, hükmün muğlak bırakıldığı, hükmün bu hali ile infaza uygun olmadığı-
Hangi davacının sorumlu olduğu açıklanmadan "davacıdan" denilerek, taraf yerine, vekiller lehine vekalet ücretine hükmedilmesi ve Bölge Adliye Mahkemesince bu hususların gözden kaçırılması hatalı olup, bozma sebebi ise de, bu yanlışlıkların düzeltilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılmasına, İlk Derece Mahkemesi kararının düzeltilerek onanmasına karar vermek gerektiği-
Davalı adına kayıtlı dava konusu endüstriyel tasarımların yeni ve ayırt edici olmadıkları iddiasına dayanan hükümsüzlüğü istemi- Hüküm fıkrasında çelişki-
Bölge Adliye Mahkemesince, davalı Lego Teşhir Elemanları San. ve Tic. A.Ş. (Yeni Unvan: Tab 25 Market Ekipmanları San. ve Tic. A.Ş. ) vekili istinaf başvurusu üzerine yapılan incelemede İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden hüküm kurulmak sureti ile verilen karar gerekçesinde, İlk Derece Mahkemesince markaya tecavüz ve haksız rekabetin tespiti kararı yerinde olmakla ürünlerde kullanıma dair başkaca tespitin yapılmadığı ve davacı delilleri arasında kullanıma dair başkaca delil bulunmadığı dikkate alındığında davanın tam kabulü ile Lego ibaresini öne çıkaracak tüm kullanımların her türlü tabela, tanıtım vs.. ambalaj malzemesi, poşet, çanta, gibi tanıtım vasıtası, ve katalog, üretim, satış, pazarlama dağıtım ve ticari maksatla elde bulundurmasının önlenmesine, var olanların toplatılmasına, üzerlerinde yer alan LEGO VE LEGOSTAND ibarelerinin silinmesine, silinmeyenlerin imhasına karar verilmesinin yerinde olmadığı belirtilmiş ise de hükmün 3 üncü fıkrasının (ç) bendinde Lego ibaresini öne çıkaracak tüm kullanımların her türlü tabela, tanıtım vs.. ambalaj malzemesi, poşet, çanta, gibi tanıtım vasıtası, ve katalog, üretim, satış, pazarlama dağıtım ve ticari maksatla elde bulundurmasının önlenmesine, var olanların toplatılmasına, üzerlerinde yer alan LEGO VE LEGOSTAND ibarelerinin silinmesine, silinmeyenlerin imhasına karar verildiği, bu suretle gerekçe ile hüküm fıkrasının çelişki içerdiğinin görüldüğü, bu durumda Bölge Adliye Mahkemesince, ilgili yasal düzenlemeler ve ilkeler gözetilerek anlaşılabilir, denetlenebilir ve kendi içerisinde çelişki içermeyecek nitelikte uygun bir gerekçe ve hüküm kurulması gerektiğinden kararın usulen bozulmasına karar vermek gerektiği-