Mahkemece “her iki davalının da iflasına karar verildiği, ikinci alacaklılar toplantısının yapıldığı, alacaklarının tümünün iflas masasına kayıt edildiği, İİK gereğince iflas kararının kesinleşmesi ile müflisin taraf olduğu takiplerin düşeceği, bu durumda davanın konusuz kaldığı, %40 inkâr tazminatı istemenin yasal dayanaktan yoksun bulunduğu, dava açıldığı tarihte davacı banka haklı durumda bulunduğundan, davalı tarafın yargılama giderlerinden sorumlu olduğu, gerekçeleri ile, “konusu olmayan dava hakkında karar vermeye yer olmadığına” dair verilen kararın onanması gerekeceği-
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasında; mahkemece “takipten sonrası için faize faiz yürütülmesine olanak sağlayacak biçimde” hüküm kurulması doğru değilse de, bu yanlışlığın düzeltilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, hükmün düzeltilerek onanması gerekeceği-
Dava açıldıktan sonra, davalı borçlunun icra dosyasındaki itirazından vazgeçmesi nedeni ile davanın konusuz kaldığı ve böylece davalının haksızlığı anlaşıldığına göre dava konusu alacağın likit nitelikte olduğu da gözetilerek, davacı lehine inkâr tazminatına hükmedilmesi gerekeceği-
Müzayaka halinde bulunan bankanın bu halinden faydalanmak girişiminde bulunan davacı tutumu, M.K’nun 2 ve BK’nun 19 maddelerine de aykırılık teşkil ettiğinden “itirazın iptali” davasının reddi gerekeceği-
Dava, kaçak su kullanımı nedeniyle girişilen icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir. Mahkemece istem reddedilmiş ve davalılara icra inkâr tazminatı verilmesi hüküm altına alınmıştır. İİK.’ nun 67/2 maddesinde takibin kötü niyetle yapılması halinde alacaklının tazminata mahkûm edilmesi düzenlenmiştir. Davaya konu takibin kötü niyetle yapıldığı ispatlanamamıştır. Davalılar tuvaletin bulunduğu işhanında büroları bulunan kişilerdir. Şu durumda davacı aleyhine icra inkâr tazminatına hükmedilmesi doğru değildir. Ne var ki, bu yanılgının giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden kararın düzeltilerek onanması gerekeceği-
Açılmış olan “itirazın iptali davası”nda; hem icra dairesinin hem de mahkemenin yetkisine itiraz edilmiş olması halinde, mahkemece öncelikle “icra dairesinin yetkisine yönelik itiraz”ın incelenip karara bağlanması gerekeceği-
Dava konusu çeklerin arkasındaki yazıda “çeklerin karşılıksız olduğu” bilgisinin yanında, hamil davacının “davalı bankadan ödemekle yükümlü olduğu miktarı istemediği” ibaresi de mevcuttur. Bu durumda; çek arkasındaki bu yazının öncelikle “çekin karşılıksız olduğunu belirlemek amacıyla yazıldığı”nın kabulü gerekir. Şerh; bankaca tek taraflı olarak kaleme alınmış olup, ödenmesi zorunlu olan bedel yönünden davacı hamili bağlayıcı olmadığı gibi, davacı hamilin, “davalı bankayı da ibra ettiği” anlamına gelmez. Aksi düşünce MK’nun 2. maddesinde düzenlenen objektif iyi niyet kurallarına da aykırıdır. Hal böyle olunca mahkemece açıklanan hususlar üzerinde durulup sonuca göre karar vermek gerekirken aksi düşünceyle “davanın reddine” karar verilmesi doğru olmadığı gibi, kabule göre de davacının kanunen hakkı olan bedeli tahsil için yaptığı girişimde kötü niyetten bahsedilemeyeceğinden, inkâr tazminatına hükmetmenin yanlış olacağı-
Mahkemece davalının itirazın iptali ile birlikte İİK.’ nun 67/2 maddesine göre %40 icra inkâr tazminatına da hükmedilmiştir. Bilindiği gibi icra inkâr tazminatı ancak alacağın likit olması halinde verilebilir. Alacağın miktarının belirsiz olması ve yargılamayı gerektirmesi hallerinde bu tazminata hükmedilemez. Dava konusu kaçak olarak kullanılan elektrik bedeli ile ilgili olarak taraflar arasında uyuşmazlık mevcut olup, ancak yargılama sonucu gerçek miktar belirlenebilmiş ve sonuçta da icra takibimde talep edilen miktarın bir bölümü için itiraz iptal edilmiştir. Bu durumda alacağın başlangıçta likit olmadığı anlaşıldığı halde icra inkâr tazminatına hükmedilmesi hatalıdır. Ancak bu yanılgının giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden HUMK.’ nun 438. maddesi uyarınca kararın düzeltilerek onanması gerekeceği-
Kasko sigortasının, bir meblağ sigortası olmayıp, gerçek zararı karşılamaya yönelik bir sigorta türü olduğu dikkate alındığında, tazminatının da önceden belirlenebilirlik vasfı ve dolayısıyla “likit” alacak niteliği taşımadığından, davacı tarafın icra-inkar tazminatı talebinin reddi gerekeceği-
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasında; icra mahkemesinin takip hukukuna yönelik karının kesin hüküm oluşturmayacağından, genel mahkemede işin esasına girilerek iddia ve savunma çerçevesinde deliller toplanarak sonuca gidilmesi gerekirken, icra mahkemesi kararının hükme esas alınarak “talebin reddine” karar verilmesinin doğru olmayacağı-