İlk Derece Mahkemesinin, davacı vekilinin istinaf başvurusu üzerine harç ve giderlerin yatırılmaması sebebiyle davacı vekiline eksikliğin giderilmesi için usulüne uygun olarak hazırlanan muhtırayı 09.10.2022 tarihinde tebliğ ettiği, yasal sürede harç ve giderlerin yatırılmaması üzerine İlk Derece Mahkemesince 19.10.2022 tarihli ek karar ile davacı vekilinin istinaf isteminden vazgeçmiş sayılmasına karar verilmesinin yerinde olduğu-
Davalı banka tarafından yapılan kesintinin emsal bankalara göre daha düşük ya da yüksek oranda uygulanıp uygulanmadığının tespiti bakımından, özel ve kamu bankaları olmak üzere en az beş bankaya sorularak bildirilen komisyon oranlarının ortalaması bulunup davacıya kullandırılan aynı tür kredilerin erken kapatılmasında uygulanan oran belirlenerek oluşacak sonuca göre, bankaca uygulanan komisyon oranı yüksek ise bulunan bu oran dikkate alınarak bir karar verilmesi gerekeceği-
Mahkemece, imza incelemesine esas olmak üzere gerekli araştırma yapılmış ise de senet aslının resmi dairelerden temininin mümkün olmadığı, davacı vekiline senet aslının sunulması için iki haftalık kesin süre verilerek sunulmadığı takdirde mevcut durum dahilinde karar verileceğinin ihtar edildiği, senet aslının verilen kesin süre geçtikten sonra sunularak mahkeme kasasına alındığı, verilen kesin süre içinde evrakın sunulmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinin yerinde olduğu-
İtirazın iptali davasının daha önce kesinleşen davanın eki mahiyetinde olması, borcun miktarının önceki karar kapsamında açıkça belirlenmiş ve vade ve takip tarihinde döviz kurunun da belirlenebilir olması nedeniyle alacağın likit olduğunun kabulü ile davalı tarafın takibin devamına karar verilen miktar yönünden takibe itirazda haksız olduğunun kabulü ile davacı taraf yararına icra inkar tazminatına karar verilmesi gerekirken hatalı gerekçeyle bu istem yönünden davanın reddine karar verilmesi isabetli görülmemiş ve bu kısım yönünden davanın bozulmasına karar vermek gerekmiş ise de bu hususun yeniden yargılamayı gerektirmediği-
Davalı, taraflar arasındaki akdi ilişkiyi inkar ederek mal alınmadığını savunmuş ise de davacının iddiasının lehine delil teşkil eder nitelikteki ticari defter ve kayıtları ile teyit edildiği, malın teslim edildiği iddiasının delili olarak dosyaya ambar teslim fişlerinin ve kargo şirketi yazılarının sunulduğu, Sosyal Güvenlik Kurumundan gelen müzekkere cevapları ile sigortalı çalışan tanıkların beyanları ile de mal teslimine ilişkin yeterli kanaat oluştuğu gerekçesiyle, mahkemece davanın kabulü ile itirazın iptaline, takibin devamına, asıl alacağın %20'si oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmesinin yerinde olduğu-
Davacı tarafça, davalı banka çalışanın yargılandığı ceza davasına delil olarak dayanıldığı ancak davalı banka çalışanın ceza yargılaması sürecinde davacının hesaplarından para çekerek zimmetine geçirdiği yönünde bir beyanının bulunmadığı, keza ceza mahkemesinin ilk kararında da belirtilen hususa ilişkin bir değerlendirme yapılmadığı, bir işlem haricinde yapılan tüm işlemlerde davacının imzası bulunduğu gibi davacının bu imzaları inkar da etmediği, davalı bankanın davacının imzası bulunmayan işleme ilişkin olarak icra takibine itirazda bulunmadığı, davacının itiraz edilen kısımlar bakımından alacaklı olduğunu kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesinin isabetli olduğu-
Davacı tarafça Dairenin ......... sayılı kesin kararının tebliğ tarihi olan 15.02.2021 tarihinden itibaren iki hafta içerisinde görevli mahkemeye gönderme talep edilmesi gerekirken 08.03.021 tarihinde sunulan talebin iki haftalık süreden sonra gerçekleştirilmesi nedeniyle mahkemece davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, davacı vekilinin gerekçe ile hüküm fıkrası arasında çelişki bulunduğundan bahisle Dairelerinden ek karar talep ettiği ve 26.02.2021 tarihli ek kararı ile talebin reddedildiği, ek karar talebi üzerine iki haftalık sürenin işlemeyeceğine dair yasal düzenlemenin de bulunmadığı-
Taraflar arasında satım sözleşmesinde satış bedelinin davacı tarafından peşin ödendiği uyuşmazlık konusu olmadığı, somut olayda taraflar arasındaki sözleşmelerde vade bulunduğu, 16.01.2013 tarihli sözleşmede ürünlerin en fazla üç ay içerisinde, 03.11.2014 tarihli sözleşmede ise ürünlerin en fazla on iki hafta içerisinde teslim edileceğinin kararlaştırıldığı, davalı tarafından delil olarak sunulan sipariş fişlerinde, emtianın sipariş ve ithalat tarihleri dikkate alındığında, dava konusu emtianın ilk sözleşme kapsamında sipariş edildiği anlaşıldığı, satıcı malları teslim almak konusunda davacı alıcıyı temerrüde düşürdüğüne ilişkin herhangi bir kanıt sunmadığı, emtianın teslim edildiğini veya teslime hazır halde bekletilmesine rağmen davacı alıcının isteği ile teslim alınmadığını ispat yükü davalı satıcıda olduğu gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekeceği-
Şirketler arasındaki virman işlemlerinin “Toplantı Tutanağı” başlıklı belgede kararlaştırıldığı şekilde ve davalı şirket çalışanı tarafından gönderilen e-postalarla gerçekleştirildiği, tüm e-pastaların bilgi/cc kısmında, her iki grup firmanın yetkilileri ve yönetim kurulu üyeleri olan, aynı zamanda toplantıda da hazır bulunan kişilerin yer aldığı- Davalı çalışanının şirket mail adresinden yazdığı e-postaların davalı şirket bakımından bağlayıcı olduğu, davacı ile davalı arasında davacı lehine (TBK 196) anlamında bir borcun üstlenilmesi sözleşmesinin kurulduğu- “Borcun naklinde iki tarafın anlaşması gerektiği, burada üçüncü kişinin fiilini taahhütten söz edilebileceği” şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
6098 sayılı Kanun'un 586 ncı maddesine göre asıl borçlu yönünden gönderilen ihtarın sonuçsuz kalması durumunda, rehin paraya çevrilmeden kefilin takip edilebileceği, kaldı ki dosyada mevcut rehinlerin de kefillerin kefaletini kapsamadığı, bu nedenle mahkemece yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığı, bunun yanında davalılarca yapılan yargılama giderlerinin hüküm altına alınmamasın da isabetsiz olduğu- 6098 sayılı Kanun'un 583 üncü maddesine göre kefalet sözleşmesinin, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azami miktar ile kefaletin tarihi belirtilmedikçe geçerli olmayacağı, kefilin, sorumlu olduğu azami miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısı ile belirtmesinin şart olduğu- Adli Tıp Kurumu tarafından yapılan inceleme sonucunda, sözleşmedeki kefalete ilişkin yazıların davalıların eli ürünü olmadığı tespit edildiğinden davalıların kefaletinin geçerli olmadığı, Mahkemece davalıların şekle aykırılık savunmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğundan bahisle davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığı, Mahkemece davanın bu gerekçeyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu-