Davacı vekilinin verilen kesin süreye rağmen bilirkişi ve posta giderini yatırmadığı gerekçesiyle dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesinin yerinde olduğu-
Davanın hile ve bedelsizlik nedeni ile tapu iptali ve tescil davası olduğu, mal rejiminin tasfiyesi, katkı alacağı, tasarrufun iptali yahut aile konutu şerhine dayalı talep olmadığı, bu nedenle uyuşmazlığın Aile Mahkemesinin görevi içinde bulunmadığı, Borçlar Kanunu’ndan kaynaklanan uyuşmazlığın genel görevli Asliye Hukuk mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği-
Cevap dilekçesi verildiği takdirde; bir örneğinin mahkemece, davacı tarafa tebliğ edilmesi gerekeceği-
İhalenin iptali sonucunda dayanaksız kalan sözleşmeye dayanılarak yapılan masraflar ve kâr mahrumiyet bedelinin tahsili istemi- Sözleşmeden önceki ihale (4734 sayılı Kanun) aşamasındaki uyuşmazlıkların dava yoluyla çözüm yeri idari yargı, ihalenin kesinleşmesi üzerine sözleşmenin imzalanmasından sonraki (4735 sayılı Kanun) aşamasında ise taraflar arasındaki uyuşmazlıkların dava yoluyla çözüm yerinin adli yargı olduğu-
Gider avansının; tebligat, bilirkişi ücreti ve diğer iş ve işlemler için dava açılırken alınması gereken bir tutar olduğu- Dava şartı olmayan ve HMK'nın 324. maddesinde düzenlenen, taraflardan birinin, ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen ve verilen kesin süre içinde yatırılmak zorunda olunan ( delil ikamesi için ) avansa ilişkin yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde, diğer tarafın bu avansı yatırabileceği- Aksi halde talep olunan delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılacağı- Görüldüğü üzere her iki avansın niteliği ve yatırılmamaları halinde uygulanacak hükümlerin farklı olduğu-
Dava, tapu kayıt maliki ile davacıların miras bırakanlarının aynı kişi olduğunun tespiti isteğine ilişkin olup, çekişmesiz yargı işi olduğundan bu tür davaların görülme yeri Sulh Hukuk Mahkemeleri olup, davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasına girilerek karar oluşturulmasının hükmün bu nedenle bozulmasına neden olacağı-
Ortaklık hak ve sıfatına bağlı olarak dava açan kişinin, şayet yargılama sırasında bu ortaklık sıfatı sona erecek olursa, artık davayı takip ve sonuçlandırmakta hukuki yararının kalmayacağı-
Davalı bir dönem kooperatif başkanlığı yapmış olmasına rağmen, davacının taleplerinin üyelik hakkına dayanması nedeniyle bu davalının taraf ehliyetinin bulunmadığı-
Aracı kurumun iflasının Kanun’un 46/h maddesine göre gerçekleşmediği, eğer diğer iflas kararı verilmeseydi, Kurul’ca verilen mehil içinde mali durumun düzeltilmesinin ihtimal dahilinde bulunduğu ya da Kurul’un tedrici tasfiye yoluna gitmesi ihtimalinin gündeme gelebileceği, ancak bu prosedürün işletilmesi olanağının verilen diğer iflas kararı nedeniyle mümkün olmadığı, bu durumda da davacı Kurulun, yöneticilerin şahsi iflaslarını isteme hakkı bulunmadığı-
Davacının katıldığı ve olumlu oy kullandığı genel kurul kararlarının yok hükmünde olduğuna yönelik bir iddiası olmadığı ve bu genel kurul kararının kesinleştiği gözardı edilip genel kurul kararının yok hükmünde olduğunun kabulü ile sonuca gidilmesinin doğru olmadığı-