Somut olayın oluş biçiminde, TMK'nun 24 ncü maddesi anlamında davacının doğrudan kişilik haklarına tecavüz söz konusu olmadığı gibi, EBK'nun 49 ncu maddesinde belirtilen manevi tazminat isteme koşullarının da oluşmamış olduğu, mahkemece, manevi tazminata ilişkin, kanıtlanamayan talebin reddine karar verilmesi gerektiği-
Davalı hakkında hakaret suçlaması ile Adana 2. Asliye Ceza mahkemesine açılan kamu davasında yapılan ceza yargılaması sonucunda davalının mahkumiyetine dair verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, ceza mahkemesinde verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının B.K'nun 53. maddesi anlamında hukuk hakimini bağlayıcı nitelikte bir karar olmadığı, ceza dosyasında dava konusu yayınlara ait CD'nin bilirkişiye yaptırılan çözümünde, evlilik mağduru gencin başından geçenleri anlattığı, bu kişinin ve sunucunun ekranda gözükmediği, ekranda gösterilen resimlerdeki kişilerin ise yüzlerinin kapatılması nedeniyle tanınacak durumda olmadıkları, herhangi bir ismin de geçmediği, bu kapsamda davacıya yönelik bir matufiyet bulunmadığının, yayında hukuka aykırılık olmadığının anlaşıldığı-
Davalı şirketin mağaza vitrininde ve işletme sahibinin kartvizitinde davacı fotoğrafının ticari nitelikli olarak kullanılmasının davacının kişilik haklarını zedeleyeceğinin kabulü gerekeceği-
Sadece yasa dışı elde edilen delile dayanılarak davalının sorumluluğuna hükmedilemeyeceği-
Dava konusu yazı, bir bütün olarak değerlendirildiğinde, bankaların bankacılıktan ziyade ticaretle iştigal ettikleri, yanlış uygulamaları sonucu geri dönüşü olmayan krediler verilerek, kredi borçlularının malları ve mülklerinin zoraki alıcısı olmak zorunda kaldıkları hususlarında eleştiri yapıldığı, hukuka aykırılık unsuru taşımadığı ve davacının kişilik haklarına saldırı oluşturmadığı-
Davalı hakkında verilen ceza mahkûmiyet hükmü hukuk hâkimi yönünden de bağlayıcı olduğundan, ceza mahkemesi kararında hakaretin karşılıklı olduğu yönünde bir kabul olmamasına rağmen afaki gerekçelerle hakaretin karşılıklı olduğunun kabulü ve tazminat miktarının da buna göre tayininin doğru olmayacağı-
Davacı hakkındaki ceza davası Yargıtay Dairesi'nin düşme kararıyla neticelenmiş olduğuna göre, 1 yıllık zamanaşımı süresinin bu tarihten itibaren işlemeye başlayacağı- Haksız fiil tarihi dikkate alındığında, eldeki davada öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresi de dolmadığından, somut olayda zamanaşımı süresi dolmadığı anlaşılmakla mahkemece işin esasının incelenip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
Ceza mahkemesinin beraat kararı, hukuk yargıcı yönünden bağlayıcı değilse de ceza mahkemesince belirlenecek maddi olgular hukuk yargıcı yönünden de bağlayıcı olduğundan olayın özelliği nedeniyle dava konusu yayın nedeniyle hakaret suçundan açılan ceza mahkemesindeki davanın sonucunun beklenmesinin gerekeceği-
Zarar doğuran eylem, Türk Ceza Kanununda düzenlenen iftira suçunu oluşturduğu için uygulanacak zaman aşımı süresi ceza zaman aşımı süresi olup bu sürenin 8 yıl olduğu ve henüz dolmadığı anlaşıldığından esasa girilerek karar verilmesi gerekeceği-
Davaya konu olayda; olayın oluş şekli, kusur durumu, yaralanmanın niteliği, tarafların ekonomik ve sosyal durumları gözetildiğinde, davacı yararına hükmedilen manevi tazminat miktarının az olduğu-