5651 sayılı yasa, internet ortamındaki yayınlar nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğraması durumunda hangi usul ve esaslara göre mücadele edileceğini düzenlemekte olup bu yönüyle 4721 sayılı Medeni Kanuna göre özel yasa durumunda olup, özel yasada bir düzenlemenin varlığı halinde öncelikle uygulanacağı da hukukun genel kuralı olduğundan 5651 sayılı yasadaki özel düzenleme gözetildiğinde bu konuda görevli mahkemenin sulh ceza mahkemesinin olduğu-
Şikayet konusunun, yargılama yapmayı gerektirir nitelikte görülmesi, davacının arabuluculuk talebinde bulunduğu hususunda bir itirazının bulunmaması ve bir kısım tanıkların da "davacı talebinin kabul edilmemesi üzerine baskı yapma yönünde davranışlarda bulunmuş ve yaptığı bu davranışlarla baskıyı hissettirmiştir." şeklinde ifade vermeleri göz önüne alındığında, yerel mahkemece, şikayet için yeterli emare olması nedeniyle davalının yasal şikayet hakkını kullandığı sonucuna varılarak, istemin tümden reddine karar verilmesi gerekeceği-
Eleştiri sınırları içerisinde olan konuşmaların, siyasi bir kişilik olan davacının hakkında yapılan sert eleştirilere katlanması gerekeceği-
T.B.M.M'nin birleşiminde, davaya konu edilen sözlerin, davacı ve davalı arasında karşılıklı diyalog şeklinde gelişen konuşmalardan ibaret olduğu, tarafların siyasi kimlikleri ve mecliste tartışılan konunun içeriğinin önemi de gözetildiğinde kişilik haklarına saldırı amaçlı söylenen sözler olmadığı-
Davalı gazetede yer alan yayınlarda davacının kişiliğine yönelik herhangi bir saldırı olmadığından manevi tazminat isteminin reddi gerekeceği-
Davalı banka tarafından batık kredi bildirimi yapılan borcun aslında davacının kardeşine ait olduğu, davacının tüm müracaatlarına karşın davalı bankaca T.C.Merkez Bankası'ndaki kaydın düzeltilmediği ve T.C. Merkez Bankası'ndan davacının adının zarar niteliğindeki krediler ve alacaklar kısmında yayınlanmasına son verilmediği, davacının her kredi başvuru işleminde davalı bankadan borcu yoktur yazısını almak zorunda kalan ve manevi hakları ağır şekilde zarar gören davacı lehine manevi tazminata karar verilmesi gerekeceği-
Haksız şikayet ya da haksız ceza davası açıldığı hukuksal sebebine dayanan manevi tazminat davalarında, şikayet ya da dava hakkının kötüye kullanılıp kullanılmadığı, şikayetin veya davanın hukuka aykırı olup olmadığı sorununun ancak, şikayetçinin veya davacının şikayetine dayanak yaptığı kanıtların hukuk hakimi tarafından değerlendirilmesi ile çözümleneceği-
Kamu görevlisinin üçüncü kişiye verdiği zarar nedeniyle İdare aleyhine açılan davada bir isabetsizlik bulunmamakla birlikte bu tür davanın kamu görevlisi üzerinde gerek görevlinin seçiminde ve gerekse görev sırasında denetlemek yükümlülüğü bulunan idare aleyhine İdari Yargılama Usulü Yasası'nın 2/1-b maddesi gereğince idari yargı yerinde tam yargı davası olarak açılması gerekeceği-
Yazı güncel bir konuya ilişkin olup görünür gerçeğe uygun olup, konunun kamuoyuna yansıyış biçimi göz önünde tutulduğunda, düşünsel bağlılığın korunduğunun da kabul edilmesinin gerekeceği-
Dava konusu köşe yazısının içeriği bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacı tarafından HSYK görüşmeleri sırasında sunulduğu iddia edilen kararnamenin ve öncesinde yaşanan bir takım gelişmelerin yazı konusu yapıldığı, kararnamede Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan taslak dışında, özel yetkili Hakim ve Savcıların görev yerlerinin değiştirilmesi isteminin değişik yorumlar katılarak eleştirildiği, davacının HSYK önemli ve kritik görevi nedeniyle eleştiri niteliğindeki bu yazıya katlanması gerektiği, yazıya ilişkin anlatım ve okuyucunun ilgisini çekmeye yönelik "Arsızlık mı, yüzsüzlük mü?" şeklindeki başlıkla yazı içeriği karşılaştırıldığında, eleştirilen konu ile anlatım arasında düşünsel bağlılık unsurlarının korunduğu, davacıya "arsız" şeklinde her hangi bir nitelendirmenin yapılmadığı, bu haliyle yazıda hukuka aykırılık unsuru bulunmadığı-