Yayınlanmasında kamu yararı bulunan «gerçek» ve «güncel» bir haberin (eleştirinin), özle biçim arasında denge kurularak verilmesi durumunda, hukuka aykırılığının ortadan kalkacağı ve tazminata hükmedilemeyeceği -Karar verme hakkının sınırlarının belirlenmesinde en önemli unsurlardan biri olan «gerçeklik» unsurunun burada «somut gerçeklik» olmayıp, «kararın verildiği andaki olayın beliriş biçimine göre görünüşteki gerçeklik» olduğu- Yayınlanan haberin «gerçek» olması halinde, yayında «hukuka aykırılık» bulunduğundan söz edilemeyeceği ve davacı lehine -kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu kabul edilerek- manevi tazminata hükmedilemeyeceği–
Hakimin manevi tazminata karar verme yetkisinin “özel haller” ve “adalet ”ile sınırlı olduğu, MK. 4 uyarınca, “hakimin takdir hakkını hak ve nasafate uygun şekilde” kullanması ve bunu yaparken, tarafların kusur oranını, sıfatını, bulunduğu sosyal ve ekonomik durumunu araştırarak ve takdir hakkını etkileyecek nedenleri karar yerinde objektif olarak göstererek, istek sahibinin olaydan duyduğu acıyı gözönüne alarak ve davalıyı da ekonomik yönden zor (müzayaka) duruma düşürmeyecek bir miktara hükmetmesi gerekeceği–
Şeriat yanlısı eylemlerde bulunan “Aczimendi tarikatının şeyhi” olan davacının özel yaşamı hakkında, haber verme hakkının sınırları aşılmadan yayınlanan bir tür köşe yazısının “haksız eylem” olarak nitelendirilemeyeceği–
Eleştiri amaç ve sınırını aşan yazıların gerçeği yansıtsa bile yazıda kullanılan dil, ifade ve üslubun davacıyı küçük düşürmek, ona hakaret etmek amacına yönelik bulunması, davacının kişilik değerlerine saldırı niteliğinde bulunması halinde, davacı lehine tazminata hükmedilmesi gerekeceği–
Haberin yayınlanmasında kamu yararı bulunsa bile özle biçim arasında dengenin kurulması gerekeceği, yayınlanmasında toplumsal ilgi bulunan bir haberin verilişinde seçilen üslup ve sözcüklerin aşağılayıcı, küçük düşürücü, incitici, abartılı olmaması gerekeceği, aksi halde salt bu nedenle dahi yayının hukuka aykırı olacağı ve davacının tazminat istemekte haklı olacağı-
Kişiyi küçük düşürmek amacıyla yapılan davranışların, kişinin manevi değerlerini zedeleyeceği–
Dava konusu dilekçede yer alan ve davacı belediye başkanının “kişisel çıkarlarının gözettiği, belediyeyi tüccar mantığı ile yönettiği, yolsuzluk ve usulsüzlük yaptığı” şeklindeki sözlerin doğruluğu davalılarca kanıtlanmadıkça, davacının kişisel haklarına saldırı sayılacağı ve manevi tazminatı gerektireceği–
Bir belediye başkanının; “ben böyle sanatın içine tüküreyim, ahlaksızlığın adını sanat koymuşlar” şeklindeki sözlerinden sonra belediye başkanının emriyle yerinden kaldırılmış olan eserin sahibine karşı, hem belediye başkanı hem de belediyenin sorumlu olduğu–
Siyasi kişilerin gerek basın ve gerekse başka kişiler tarafından sert de olsa –sınırları aşılmadan– eleştirilmelerinde kamu yararı bulunduğu–