4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesi uyarınca tazminat istemi-
İcra mahkemesi kararlarının, maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmeseler de, uygulamada kendi aralarında kesin hüküm oluşturduğunun kabul edildiği- Bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerektiği- Bir hükmün, davada veya karşılık davada ileri sürülen taleplerden sadece hükme bağlanmış olanlar hakkında kesin hüküm teşkil ettiği- Daha önce verilen kararla şikayet eden borçlunun Türkiye Finans Katılım Bankasındaki hesaplarına konulan hacizlerin kaldırılmasına ilişkin talebi hakkında hüküm tesis edilmediğinden yargılamaya konu şikayet yönünden kesin hükmün varlığından söz edilemeyeceği-
Her iki davanın sebebi ayrı ise önceki kararının eldeki dava açısından kesin hüküm ya da derdestlik oluşturmasından söz edilemeyeceği-
Bozma ilamına uyulmasına karar verilmesi halinde ilgili ilam doğrultusunda yargılama yapılarak oluşacak sonuca göre dosya kapsamına uygun bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme yapılarak, hüküm kurulmuş olmasının doğru olmadığı-
Genel mahkeme ile icra mahkemesi arasında yargılama usulü, ispat vasıtaları ve uygulanan kanun maddelerinin farklılık içermesi, icra mahkemesinin dar yetkili olması, kural olarak icra mahkemesi kararlarının maddi anlamda kesin hüküm oluşturmaması gibi özelliklerin yanında Yargıtay 3. ve 12. Hukuk Dairelerinin temyizen inceleme konusu yaptığı işlerin aynı mahiyette bulunmaması hususu da dikkate alındığında içtihadı birleştirmeye yer olmadığı-
Kesin hükmün ancak hüküm anındaki durumu tespit edeceği, hükümden sonraki döneme etkili olmayacağı, bu nedenle yeni meydana gelen vakalara dayanılarak açılan ikinci dava için birinci davanın kesin hüküm oluşturmayacağı-
Her iki davanın tarafları, dava sebepleri ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucu aynı olmadığı gibi ilk davadan verilen kararın gerekçesinde bahsedilen ve mahkemece yanılgılı şekilde kesin hükme esas teşkil ettiği kabul edilen hususların da bu davadaki talep ile doğrudan ilişkisi bulunmadığı anlaşıldığından, mahkemece, uyuşmazlığın esası incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği-
Bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekeceği-
TTK. mad. 5/A'da açık bir şekilde "alacak" kelimesi zikredilerek "konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat davaları" olarak düzenlenme yapılmışsa da, alacağın varlığı hususunda açmış olduğu eda davasında tespit isteyen alacaklının karşı yanı olan ve alacağın var olmadığını iddia edip bu konuda tespit isteyen borçlunun da arabulucuya başvuru zorunluluğu bulunduğunun kabulü gerektiği- Zorunlu arabulucuya başvurulmadan İİK. mad. 72 uyarınca açılan menfi tespit davasının dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmesi gerektiği- 
İşin esası bakımından 5841 Sayılı Yasa'nın yürürlüğü döneminde davanın hak düşürücü süreden reddedilmiş olmasının doğru olduğu, ancak anılan yasanın Anayasa Mahkemesi'nin .............. tarihli ve ........ E. ........... K. sayılı kararı ile iptal edildiği, .............. tarihinde Resmi Gazete yayımlanarak yürürlüğe girdiği, öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 Sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse de, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından sonra meydana gelen değişiklik karşısında doğru olduğunun söylenemeyeceği-