Dava konusu taşınmazın bir başka alacaklının yaptığı takip sonucu satıldığı ve artan para kalmadığından dolayı konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığı-
Tapudaki değer ile işlem tarihi için belirlenen gerçek değer arasında, mislini aşan fark bulunduğu ve F'nin borçlu R'nin eşi olduğu, dosyaya celp edilen ve eski adresleri de gösteren mernis kayıtlarına göre, karı koca olan davalı-borçlu ve davalı- 3. kişiler ile davalı- 4. kişi E'nin 2007-2014 yılları arasında aynı sitede oturdukları, yani komşuluk yaptıkları, ayrıca, duruşmada dinlenen kendi tanıklarının beyanına göre arkadaş oldukları, buna göre davalı E'nin borçlunun mali durumunu bildiğinden, davalılar arasındaki tasarrufun iptaline karar verilmesi gerektiği-
Davalı borçluların alacağı karşılayacak mal varlığının bulunmadığı, aciz halinin bulunduğu, davaya konu taşınmazlardaki hisselerin önceden davalı borçlular adına kayıtlı olup daha sonra devirlerinin diğer davalılar adına yapıldığı, dava konusu taşınmaz ve hisselerin pek aşağı değerde devredildikleri, davalı 3. kişilerin borçluların durumunu bilebilecek durumda oldukları, davaya konu tasarrufların davalılar arasında danışıklı işlem ile yapılmış olduğundan tasarrufların iptaline karar verilmesi gerektiği-
İİK m. 284 uyarınca, tasarrufun iptali davasının tasarruf tarihinden itibaren 5 yıl içinde açılması gerektiği (hak düşürücü süre)- Yargılama sırasında üçüncü kişinin dava konusu taşınmazı devretmesi durumunda ise 5 yıllık hak düşürücü süre dolduktan sonra davalı dördüncü kişinin davaya dahil edildiği gerekçesiyle bu kişi bakımından davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğu- Davalı borçlu vefat ettiğinden ve mirasçılar mirası reddettiklerinden, yargılamaya tereke temsilcisinin huzuruyla devam edildiği gözeitlerek harç, yargılama gideri ve vekalet ücretinden borçlunun terekesinin sorumlu tutulması gerektiği, bunun yerine taraf sıfatı bulunmayan davalı mirasçıların sorumlu tutulmalarının hatalı olduğu- Dava konusu taşınmazlarda satış tarihinden sonra tadilat yapıldığı ileri sürüldüğünden, mahkemece davalı tarafından sunulan tadilata ilişkin faturaların ve yapılan tadilatların bu taşınmazların o tarihteki değerine etkisinin tartışıldığı bir ek rapor alınarak taşınmazların satış tarihindeki gerçek değerinin buna göre belirlenmesi gerektiği-
4. HD. 08.11.2023 T. E: 6057, K: 12116
Davacı vekilinin, ön inceleme duruşmasında davanın İİK.'nun 280 ila 282 maddeleri gereğince açıldığını beyan etmesine ve İİK'nun 284 üncü maddesi gereği tasarruf tarihinin üzerinden 5 yıllık hak düşürücü sürenin geçmesinden sonra davanın açıldığının anlaşılmasına göre " davanın süre aşımı nedeniyle reddine" dair verilen kararın usul ve kanuna uygun olduğu-
Dava konusu taşınmazın davalı borçlu tarafından davalı üçüncü kişiye tarihinde devrine ilişkin davanın kabulüne karar verilmişse de bu karar kesinleşmeden önce üçüncü kişinin bu taşınmaza dördüncü kişiye devretmesi ve bu kez bu taşınmazın davalı borçlu tarafından davalı üçüncü kişiye ve üçüncü kişiden dördüncü kişiye devrinin iptali için dava açılması halinde, açılan ikinci dava İİK. 284.uyarınca taşınmazın ilk tasarruf tarihinden itibaren 5 yıllık süre geçtikten sona açıldığından, hak düşürücü süre geçtiği için davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
6183 sayılı yasanın 26. maddesinde tasarrufun vuku tarihinden itibaren 5 yıl geçtikten sonra tasarrufun iptali davası açılamayacağının hükme bağlandığı, bu sürenin hak düşürücü süre olup hakim tarafından re'sen gözetilmesinin gerektiğinden, tasarruftan itibaren 5 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra 09.01.2020 tarihinde dava açıldığı anlaşıldığından tasarrufun iptali davasının hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığı-
Uyuşmazlık, TBK'nın 19. maddesi gereğince açılmış muvazaalı işlemin iptali istemine ilişkindir...
Davacı tarafın talebi ve somut uyuşmazlığın niteliği gereği eBK m. 110, 179 ve 180 kapsamındaki talepleri, İİK m. 280/3'deki iptal sebepleri bakımından da birlikte tartışılması gereken, yarışan talepler olup, taleplerden biri hakkında verilecek karar diğerini doğrudan etkileyeceği ve davacının taleplerinin bütün olarak ele alınarak çözülmesi gerekmekte olduğundan bu hususun usul ekonomisi ilkesine de aykırılık oluşturmadığı- Borçlu ile davalı üçüncü kişi arasında (sözleşme ve protokolün) tasarrufun iptali davasına konu edilebilecek bir tasarruf işleminin bulunmadığı, "iptale tabi tasarruf bulunduğunun kabulü gerektiğine" ilişkin görüşün benimsenmediği- Sözleşme ve protokol içeriklerinde BK'nın 179 ve 180. maddeleri anlamında ticari işletme veya mal varlığı devrinden söz etme olanağının da bulunmadığı-