Borçlu ile bir ilgisinin olmayan bir taşınmazı satın almış olan davalıya husumet düşmeyeceği- İİK. mad. 284 uyarınca tasarrufun iptali davasının 5 yıllık hak düşürücü süre içinde açılabileceği-
Davacının kendisinin alacağını akim bırakan bir işleme karşı, takip yapılmamış olması halinde ve İİK. 284. maddedeki hak düşürücü sürenin geçmiş olması gibi durumlarda TBK. mad. 19'e dayalı olarak bir dava açabileceği gibi aynı işlem için koşulların varlığı halinde İİK. 277 vd maddelerine göre bir tasarrufun iptali davası açmasının da mümkün olduğu-
Davacının, alacağını tahsiline engel olmak amacıyla borçlu tarafından yapılan mal kaçırma işlemine karşı, borçlu hakkında takip yapmamış olsa dahi İİK.'nun 284. maddesindeki hak düşürücü süre geçmiş olsa dahi TBK.'nun 19. maddesine dayalı olarak borçlu hakkında "muvazaa davası" açabileceği gibi, aynı işlem için İİK.'nun 277 vd. maddelerine göre bir (tasarrufun iptali davası) da açabileceği-
Hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilen bağımsız bölümler yönünden, davalı, davanın ve tasarrufun tarafı olmadığı halde lehine vekalet ücreti takdir edilmesinin isabetsiz olduğu- Asıl ve birleşen davanın konusunu teşkil eden diğer bağımsız bölümle ilgili verilen tasarrufun iptali kararının davacının tasarruf tarihi olan tarihe kadar olan alacak ve fer'ileriyle sınırlı olarak iptaline karar verilmesi gerekeceği-
İptale konu tasarruf ile açılan tasarrufun iptali davası arasında İİK mad. 284’de öngörülen 5 yıllık hak düşürücü süreden fazla bir sürenin geçmiş olması halinde davanın reddi gerekeceği- Tasarrufun iptali davasının borçlu ve borçlu ile işlem yapan üçüncü kişiye karşı açılması gerekeceği (İİK. mad. 282), olayda davalı olarak gösterilen kimse hakkında yapılmış bir icra takibi bulunmadığı gibi adı geçen davalı tarafından yapılan bir tasarruf işlemi de bulunmadığından, bu davalı yönünden davanın husumet nedeniyle reddi gerekeceği-
5411 S.K'nun 138/11. Fıkrasında, bu Kanunun 107 nci maddesi uyarınca bir ban­kanın, borçlarının, taahhütlerinin yüklenilmesi veya alacaklarının devralınması hâlinde, bu borç, taahhüt ve alacaklarla ilgili olarak açılmış veya açılacak dava ve icra takiple­rinde kanunlarda yazılı zamanaşımı ve hak düşürücü süreler dâhil her türlü sürenin, alacağın devralmadığı veya borcun, taahhüdün yüklenildiği tarihten itibaren Fon bakı­mından dokuz ay süre ile duracağı hükmüne yer verilmiş ve aynı Kanun'un Geçici 16. maddesinde de bu Kanun ile Fon alacağının tahsili bakımından yarar görülerek zama­naşımı ve diğer konularda Fon lehine getirilen hükümlerin makable şamil olacağı be­lirtilmiş olmasına göre mahkemece, davacının açtığı işbu dava açışından hak düşü­rücü sürenin 9 ay süre ile durup durmadığının tartışıldıktan sonra bir karar ve­rilmesi gerektiği-
İİK'nın 278. maddesinde düzenlenen iptal nedenleri için açıklanan haciz veya aciz yahut iflastan evvelki iki senelik süre bu maddede öngörülen akrabalık ve bedel farkından dolayı iptal ile borçlunun kendisine yahut üçüncü bir şahıs menfaatine kaydı hayat şartıyla irat ve intifa hakkı tesis ettiği akitler ve ölünceye kadar bakma akitleri için belirlenen süre olduğu, İİK'nun 279. maddesinde ise borçlu tarafından verilen rehinler, mutat ödeme vasıtaları dışında yapılan ödemeler, vadesi gelmemiş borç için yapılan ödemeler ve kişisel hakların kuvvetlendirilmesi için verilmiş şerhlerde 1 yıllık süre belirlendiği ve İİK'nın 280. maddesinde sayılan iptal nedenleri için uygulan­mayacağı, 280. maddede sayılan iptal nedenleri için ise beş yıllık hak düşürücü süre içinde dava açılmasının mümkün olduğu- İİK'nun 278, 279 ve 280. mad­delerden birine dayanılmış olsa dahi mahkeme bununla bağlı olmayıp diğer madde­lerden birine göre iptal kararı verebileceği-
6183 sayılı Kanun uyarınca, kamu alacağından dolayı en geç, tasarrufun yapıldığı tarihten itibaren beş yıl içinde iptâl davası açılabileceği, bu sürenin "hak düşürücü süre" olduğu–
İptâl davasında, "borçlu" ve "borçlu ile hukuki ilişkide bulunan üçüncü kişiler", "kötüniyet sahibi üçüncü (dördüncü) kişiler" ve "bunların mirasçıları"nın 'zorunlu dava arkadaşı' durumunda olduğu, mahkemenin bu kişilerin "davalı" olarak gösterilmiş olup olmadığını kendiliğinden araştıracağı ve eğer "davalı" olarak gösterilmemişlerse, kendilerine dava dilekçesi gönderilerek davaya dahil edilmeleri için davacıya süre verilmesi gerekeceği–