MK’nun 713/II. maddesine göre açılan tescil davasında zilyetliğin davasız, aralıksız, malik sıfatıyla geçmiş olması yeterli olup ayrıca zilyetin iyiniyetli sayılmasının gerekmediği, başka bir deyişle MK’nun 713. maddesinde edinme bakımından iyiniyet veya kötüniyetin koşul olarak öngörülmemiş olduğu–
Sit alanında kalan taşınmazların zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla kazanılamayacağı–
Kamu malı niteliğindeki yol ve meydanların zilyetlikle iktisap edilemeyeceği–
Tapulu bir taşınmazın veya tapuda kayıtlı bir payın kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesinin -kural olarak- mümkün olmadığı; ancak, konunun açıkça izin verdiği ve düzenlediği ayrık durumlarda tapulu bir yerin veya tapuda kayıtlı bir payın koşulları oluştuğu takdirde kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesinin mümkün olabileceği–
Kültür ve tabiat varlıklarının koruma alanlarında kalan taşınmazların zilyetlikle kazanılamayacağı–
Yasa koyucunun öncesi vakıf olan taşınmazların vakfına (aslına) dönmesini uygun gördüğü, bazı ayrıcalıklar dışında hazineye intikal yolunu kapatmak istediği, mülkiyeti mutasarrıfa geçmiş olan taşınmazlarda maliklerin bu yasanın yayımı tarihine kadar ölmeleri üzerine son mirasçı sıfatıyla hazineye intikal edip de bu husus tapu kaydına işlenmiş bulunanlar ayrık bırakılarak, işlenmemiş olan taşınmazların mahlülen vakfına rücu edeceği, o halde 2888 sayılı Yasanın yürürlük tarihinden önce son mirasçı olarak hazineye intikal edip, tapuda hazine üzerine tescil edilen taşınmazların, yasada öngörülen ayrıcalıkları teşkil ettiğinden mülkiyetin vakfa dönmesine yasal olarak bulunmayacağı-
4721 sayılı TMK’nun 713/V. fıkrasının son cümlesinde yer alan «mülkiyet, birinci fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur» hükmü karşısında, «...mülkiyet hakkının tescil kararının kesinleşmesinden sonra doğabileceğine...» değinen 04.12.1998 tarih 4/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının geçerliliğini yitirmiş olduğu–
Uzun yıllardan beri bir taşınmaza malik sıfatıyla zilyet olan, gerek Türk Kanunu Medenisinin 639. maddesi gerekse Kadastro Yasasının 14 ve 17. maddelerindeki taşınmaz mal kazanımına ilişkin koşulların lehine gerçekleştiği kişinin cebri icra tehdidi altında Hazine tarafından istenen işgal tazminatını ödemesinin, kira sözleşmesi yapmasının aleyhine yorumlanamayacağı, çünkü kişinin, hazine tarafından istenen işgal tazminatını ödemediği ve taşınmazın elinden alınacağı korkusuyla kira sözleşmesi yapmadığı takdirde hakkında Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Kanun hükümleri uygulanacağı ve ödeme yapmadığı, mal beyanında bulunmadığı durumda hapsen tazyik (hapis ile zorlama) yaptırımı ile karşı karşıya kalacağı-
Tescil isteminin tapu iptal istemini de kapsayacağı– Bir taşınmazın idari yönden tapuya bağlanmasından önceki zilyetliğe dayanılarak kaydın iptali istenmesi halinde, koşulların oluşması durumunda taşınmazın zilyetlik yoluyla kazanılmasının mümkün olacağı–
Davacının eklemeli olarak 1952 yılından itibaren 50 yıldır dava konusu taşınmazda zilyet olduğu, davacının babasının burayı imar ve ihya edip ev ve bahçe olarak kullandığı, 30 yıl kadar önce babasının çocuklarına mallarını paylaştırdığı, davaya konu yerin davacıya düştüğü, davacının da ayrı şekilde aralıksız ve çekişmesiz olarak kullanmaya devam ettiği ve zilyetlikle kazanım koşullarının lehine gerçekleştiği, buna karşılık, davacının zorlayıcı yaptırım tehdidi altında 30.9.1997 tarihinde, 1.1.1991 tarihinden itibaren 6 yıl 9 aylık ecrimisil ödemesinin, doğmuş bulunan mülkiyeti talep hakkından feragat anlamına ve hazinenin üstün zilyetliğini kabul anlamına gelmeyeceği, davacının asıl amacının taşınmazı elinde tutmak ve sahip olmak olduğu-