Tasarrufun iptali davalarında amacın, borçlunun haciz yada iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da "iyiniyet kurallarına aykırılık" nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamak olduğu- Tasarrufun iptali davalarında 3. kişinin borçludan satın aldığı malı elinden çıkarması durumunda mahkemece davacıya dava dışı dördüncü kişilerin davayı yöneltip yöneltmeyeceği ya da davasını bedele dönüştürüp dönüştürmeyeceğinin sorulması gerektiği- Mahkemece, plakasının değişip değişmediği ve dava dışı kişilere devredilip devredilmedikleri anlaşılmayan araçlar yönünden araştırma yapılarak devredilmemişse, tasarrufun iptaline, devredilmiş olmaları halinde ise davacıya davasını bedele dönüştürüp dönüştürmeyeceği veya devralanları davaya dahil edip etmeyeceği hususunda seçimlik hakkı sorularak karar verilmesi gerektiği- Tasarrufun iptali davasında, alacak kesin aciz belgesine bağlanmışsa, alacaklıya bu miktar üzerinden haciz ve satış istemi yetkisi verilmesi gerektiği-
İptal davası, alacaklıya alacağını tahsil olanağını sağlayan, nisbi nitelikte yasadan doğan bir dava olup; tasarrufa konu malların aynı ile ilgili olmadığı- Borçlunun üvey annesi olan davalı 3. kişinin borçlunun alacaklıya zarar vermek kastıyla taşınmazı sattığını bilebilecek kişilerden olduğu-
Kısa kararında "davanın kabulüne" denildiği halde, gerekçeli kararda "Davanın kabulüne, Dava konusu .. nolu bağımsız bölümün davalı tarafından diğer davalıya satışına ilişkin tasarrufun iptaline, davacıya tasarrufa konu taşınmazda alacak miktarı ve fer'ileri ile sınırlı olmak üzere haciz ve satış isteme yetkisinin tanınmasına, " şeklinde yazıldığının görüldüğünden ve bu durum HMK'nin 294/3. maddesine aykırılık teşkil ettiğinden, kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki çelişkinin giderildiği bir hüküm kurulmak üzere kararın bozulmasına karar verilmesi gerektiği-
Tasarrufun iptali davalarının ticaret mahkemesinin görevi içinde sayılan ticari davalardan olmadığı ve Türk Ticaret Kanunu'nun 5. maddesi gereğince ticaret mahkemelerindeki ayırım görev ayırımı niteliğinde olduğu, temliknamenin muvaazalı olup olmadığına ilişkin kararı inceleme yetkisinin asliye hukuk mahkemesinin olduğu-
6183 s. K. mad. 24 vd. uyarınca açılan tasarrufun iptali davasının kabulü halinde, davacı kamu idaresinin iptal edilen tasarrufun meydana geldiği tarihteki kamu alacağının tespit edilerek bu miktar ile sınırlı olarak tasarrufun iptali gerektiği- 6183 s. Kanunun uygulanmasından doğan her türlü davalar için avukatlık ücreti tutarının maktu olarak belirlenmesi gerektiği-
Borcun bononun tanzim tarihinde doğduğu bir karine olup borcun daha önceden doğduğunun alacaklı tarafından ispatlanmasının mümkün olduğu- Davacı alacaklı borcun sözleşmeden doğduğuna ilişkin çeşitli belgeler sunarak bu yönünde tanık dinletmek üzere tanık listesi vermiş, ancak bu tanıklar dinlenmemiş, davalı borçlu da "sözleşmelerde imzası olmadığından bu sözleşme gereği borçlu olmadığını" savunmuş ancak borcun hangi ilişkiden kaynaklandığı yönünde bir açıklama da getirmemiş olup mahkemece, gerekirse konusunda uzman bilirkişi aracılığı ile (borçlunun ortağı olduğu) dava dışı AŞ'nin ticari defterlerini inceleyerek böyle bir sözleşme gereği anılan şirketin davacı alacaklıya borcu olup olmadığının araştırılması, ayrıca davacı alacaklının borç kaynağı vakıaların ispatı yönünde ismini verdiği tanıklarını dinleyerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği- Tasarrufun borcun doğumundan önce gerçekleşmesi halinde, dava ön koşul yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken pasif husumetten reddinin isabetsiz olduğu, ancak maktu vekalet ücretine hükmedilmesinin yerinde olduğu-
Tasarrufun iptali istenilen borçlu adına kayıtlı olan taşınmazlar üzerinde 17-18 adet haciz bulunmakta olup davacı alacaklının haczinin bunlardan sonra geldiği, ipotekli taşınmazların ise davalı borçluya ait olmadığı gibi yapılan kıymet takdirine göre takip konusu borcu karşılamaya da yeterli olmadığı, borçlunun ev ve iş adresinde yapılan hacizlerde de hacze kabil mal bulunmadığı anlaşıldığından, borçlunun aciz halinin varlığının kabul edilmesi gerektiği- Dava konusu hisse devrinin yapıldığı şirkette borçlu ve üçüncü kişi kuruluştan itibaren ortak olup birbirlerini tanıdıkları, aynı şirkette hissedar oldukları sabit olduğundan, davalının, borçlunun mali durumunu ve alacaklılarını ızrar kastını bilebilecek şahıslardan olduğunun kabulü gerektiği- Tasarrufun iptali davasının aciz halinin yokluğundan reddi halinde, maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği, maktu vekalet ücretinin 3 katına hükmedilmesinin hatalı olduğu-
Borçlu hakkında iflas kararı verilmesi halinde iptal davasına konu hak masaya geçeceği, iflas idaresi bu hakkını kullanmazsa, davacının kişisel hakkına dayalı olarak davasına devam edeceği- Davalı borçlunun iflasına karar verildiği, davacıya alacaklılar toplantısında İİK. mad. 245 gereğince yetki verilmediği, davalı iflas idaresinin temyiz dilekçesinde "davaya iflas idaresi olarak devam etmek istediklerini" bildirdiği, buna göre davadan önce iflasın kesinleşmesiyle davacının aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı anlaşıldığından, davanın aktif husumet ehliyeti olmadığından reddine karar verilmesi gerektiği- Tasarrufun iptali davalarında üçüncü kişinin borçludan satın aldığı malı elinden çıkarması ve satın alan dördüncü kişinin davaya dahil edilmemesi ya da davaya dahil edilmekle birlikte iyi niyetli olduğunun anlaşılması halinde bedele dönüşen davada üçüncü kişinin dava konusu malı elinden çıkardığı tarihteki gerçek değeri oranında bedelle sorumlu tutulması gerektiği- Davalı borçlunun borcundan dolayı dava konusu taşınmaz üzerindeki ipotek/haciz nedeni ile cebri icra yolu ile satılması halinde de davalı üçüncü kişinin elinde bir bedel kalır ise bu bedel ile sorumlu tutulacağı- Dava konusu taşınmaz tasarruf tarihinden önce tesis edilen ipotek nedeniyle; davadan önce cebri icradan dava dışı Bankaya satıldığından, söz konusu taşınmaz dava açılmadan önce cebri icradan satıldığına göre, davanın açıldığı tarihte dava konusu olmadığından mahkemece verilen kararın infaz kabiliyetinin de bulunmadığı-
İptal davası, alacaklıya alacağını tahsil olanağını sağlayan, nisbi nitelikte yasadan doğan bir dava olup; tasarrufa konu malların aynı ile ilgili olmadığı- Borçlu hakkında alınmış bir kesin aciz belgesi olmadığı gibi, borçlu adresinde yapılmış İİK'nun 105.maddesi anlamında aciz belgesi niteliğinde olan bir haciz tutanağı da olmadığından tasarrufun iptali davasının ön koşulunun bulunmadığı- Dava konusu taşınmazlardan biri borcun doğumundan önce borçlu tarafından dava dışı bir kişiye ve onun tarafından da diğer davalıya satılmış olduğundan, bu taşınmaz yönünden tasarruf borcun doğumundan önce gerçekleşmiş olduğu gibi üçüncü kişinin de taraf sıfatını almamış olduğu- Mahkemece davanın her iki taşınma yönünden de dava ön koşulu yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiği- Dava ön koşulları kamu düzenine ilişkin olup resen araştırılması gerektiği ve temyiz edenin sıfatına bakılmaksızın bozma nedeni olduğu- İİK. mad. 283 gereğince, davanın bedele dönüşmesi durumunun, taşınmazın borçlunun bir başka alacaklısı tarafından yapılan ihalede satılması halinde de söz konusu olacağı ve bu halde ihale sonucunda bir bedel kalıp kalmadığı araştırılarak kalması halinde bu bedelin davacı alacaklıya verilmesi aksi halde davanın konusu kalmadığına karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği-
Borçlu ile taşınmaz komşusu olan üçüncü kişinin borçlunun mali durumunu bilebilecek kişilerden olup olmadığı değerlendirilmeden davanın reddinin isabetsiz olduğu- Dava konusu taşınmazın davalı üçüncü kişi tarafından elden çıkarılması halinde, bu taşınmazın elden çıkarıldığı tarihteki gerçek değerinin belirlenerek bu miktarın alacak ve ferilerini geçmeyecek şekilde davalı üçüncü kişiden tahsiline karar verilmesi gerektiği, tazminat miktarı belirtilmeden kararın infaz kabiliyeti olmayacak şekilde hüküm tesisinin isabetsiz olduğu- Davanın bedele dönüşmesi halinde, bu bedelden borçlunun sorumluluğunun söz konusu olmayacağı- Dava konularından 13 adet taşınmazı satın alan davalı üçüncü kişi bu taşınmazlardan 10 tanesini davalı dördüncü kişiye satıp diğer 3 taşınmaz davalı üçüncü kişide kaldığından, elde kalan taşınmazlarla ilgili olarak tasarrufun iptaline karar verilmesi gerekirken, taşınmazların tümü satılmış gibi bedele hükmedilmesinin isabetsiz olduğu-