Davacı alacaklının da aralarında bulunduğu kişiler hakkında "senet yağması", "örgüt kurmak" suçlarından dava açıldığı ve mahkumiyet kararı verildiği ve bu miktar borcu verebilecek maddi gücü olmadığını, borçlu ile üçüncü kişi arasında dava konusu taşınmazla ilgili anlaşmazlık olduğu haklarında şikayet dilekçeleri verildiği anlaşılmakla, tasarrufun iptali davasının alacağın gerçek olmadığı dolayısı ile ön koşul yokluğundan reddine karar verilerek davalılar lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği-
Tasarrufun iptali davası-
Davacının, alacağını dayandırdığı belgelere, tasarrufların yapıldığı ve davanın ikame edildiği tarihe ve diğer verilere göre mahkemece verilen 'ihtiyati tedbir talebinin reddine' dair kararın, yasal ve yargısal koşullara uygun olmadığı- Şöyle ki, davalı adına kayıtlı taşınmazın muvazaalı olarak davalılar arasında satış gösterilmek suretiyle devredildiğinin ileri sürülmesi, davalıların akraba olması, aralarındaki devir işlemlerinin de alacağa esas icra dosyasında borçluya çıkartılan ödeme emrinin tebliğinden hemen sonra yapılmış olması dikkate alındığında yaklaşık ispat koşulunun gerçekleştiğinin görüldüğü- Davacı alacaklı ihtiyati tedbir talep etse de sırf HMK 389'uncu maddesi gerekçe gösterilerek talep reddedilmemeli, davacının amacı alacağını garantiye almak olduğundan somut olayda ihtiyati tedbir kararı verilebileceği- Buradaki tedbirin ihtiyati haciz niteliğinde olduğu-
Tasarrufun iptali davasına konusu edilen araçlardan biri dava dışı bir kişiye devredildiğinden davacıya bu kişiyi davaya dahil edip etmeyeceğinin sorulması, davaya dahil etmesi halinde usulüne uygun biçimde dava dilekçesi tebliğ edilerek taraf teşkilinin sağlanması, ondan sonra taraf delilleri toplanarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi, 4. kişinin davaya dahil edilmemesi halinde ise 3. kişi yönünden aracı elinden çıkardığı tarihteki rayiç değer üzerinden tazminata dönüştüğü kabul edilerek hüküm altına alınması gerektiği- Tasarrufun iptali davalarında; davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın dava konusu edilen araçların aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu gözetilerek İİK 283/1 maddesi gereğince iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının dava konusu araçların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerektiği- 6183 s. Kanunun uygulanmasından doğan her türlü davalar için avukatlık ücreti tutarının maktu olarak belirlenmesi gerektiği-
Davacının kendi alacağını akim bırakan bir işleme karşı, TBK. mad. 19 uyarınca bir dava açabileceği- Dava konusu takibin muvazaalı olduğunun anlaşılması halinde İİK. mad. 283 kıyasen uygulanarak, anılan takip dosyasının alacaklısının yaptığı tahsilatların davacıya iadesi gerekeceği gibi davacının alacağına kavuşma imkanının da doğacağı ve bu nedenle davacının bu davayı açmakta hukuki yararı bulunduğu- Davacılar, davalının maliki olduğu aracın karıştığı kazada murislerinin vefat etmesi nedeniyle davalı aleyhine dava açtığından (tasarrufun iptali davası için aranan şartların aranması yerine) davacının açtığı tazminat davası sonucu beklenerek davacının talebi doğrultusunda TBK 19 uyarınca yargılamaya devam edilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği-
Davalı borçlunun alacaklıya olan borcunun dayanağının, davacı alacaklı Faktoring Hizmetleri AŞ ile dava dışı AŞ. arasında imzalanan faktoring sözleşmesine dayandığı, çek tevdii bordrosuna göre borçlu tarafından ibraz edilen dava konusu çekin, 28.09.2012 keşide tarihli olmasına rağmen 28.06.2012 de faktoring firmasına tevdii edildiği, bu durumda dava konusu araçlar ile ilgili tasarruf tarihlerinin dava konusu çekin davacı faktoring firmasının teminatını teşkil etmek üzere davalı borçlu tarafından ileri tarihli düzenlenerek davacıya ibraz edildiği, davacı ile davalı borçlu arasındaki borcun da tasarruf tarihlerinden önce doğduğu anlaşıldığından, tacir olan borçlu şirketin ticari defterleri üzerinde bir inceleme yapılmadan, salt çekin tarihinin borcun doğumu olarak kabul edilmesinin hatalı olduğu- Mahkemece işin esasına girilerek toplanan ve toplanacak deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
Tasarrufun iptali davasının görülebilmesi için borçlu davalı hakkında yapılmış ve kesinleşmiş bir icra takibinin bulunması ve bu koşulun karar kesinleşinceye kadar mevcudiyetini devam ettirmesi gerektiği- Davalı borçlu tarafından davacı alacaklı aleyhine açılan dava sonucunda icra mahkemesince İİK. mad. 71 gereğince icranın geri bırakılması kararı verildiği ve bu kararın kesinleştiği anlaşıldığından ve mahkemece davacı alacaklı tarafından İİK. mad. 33a/2 uyarınca açılmış bir dava bulunup bulunmadığı araştırılarak dava açılmış ise sonucunun beklenmesi, açılmamış olması halinde bu takip dosyası ile ilgili davanın ön koşul yokluğundan tasarrufun iptali davasının reddine karar verilmesi gerektiği-
İİK'nin 282. maddesi gereğince davalı borçlu ve borçlu ile doğrudan veya dolaylı işlem yapan 3. kişiler arasında 'zorunlu dava arkadaşlığı' bulunduğu- İptal davaları için kanunda özel bir düzenleme öngörülmediğinden, davanın HMK'nın 6. maddesi gereğince 'davalının davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesinde' açılması gerektiği- Aynı Kanun’un 7/1. maddesi gereğince de, davalının birden fazla olması halinde, davanın bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde de açılabileceği-gerçek değeri 115.000,00 tl olan ve üzerinde bir bankaya 300.000,00tl ipotek tesis edilmiş olan taşınmazın, davalının beyanına göre sadece 30.240,00tl ödenmek sureti ile satın alındığının kabulü hayatın olağan akışına aykırı olduğu-
Tasarrufun iptali davası- Bozma ile kesinleşen yönlere ilişkin inceleme yapılmasının mümkün olmadığı-
Ön inceleme duruşmasında, "tarafların sulh ve arabuluculuktan yararlanıp yararlanmayacakları" sorulduktan sonra imzaları alınmış, taraflar arasındaki uyuşmazlık noktaları tespit edilmediği, karar verilen celseden önceki duruşmada, sadece davacı vekili hazır olduğu halde "karar verilmek üzere incelemeye alınmasına" karar verilmiş, "bir sonraki celse sözlü yargılamaya geçileceği" hususu belirtilmemiş ve taraflara bu yönde kanunun aradığı şekilde ihtaratlı bir bildirim de yapılmamış olup, davacı vekili ile davalı vekilinin beyanları alınarak, "tahkikatın bittiği ve sözlü yargılama aşamasına geçildiği" bildirilmeden ve son sözleri sorulmadan(HMK.m.186/(2) ve 321/(1)) davanın reddine dair karar verildiği anlaşılmakla, HMK ile öngörülen yargılama aşamalarına uyulmadan, usulüne uygun sözlü yargılama yapılmadan tarafların savunma hakkını kısıtlayacak ve adil yargılanma hakkını etkileyecek şekilde yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulmasının usul ve yasaya aykırı olduğu- Borcun doğumunun tasarruf tarihinden sonra ödenmemiş kart borcunun doğum tarihi olarak kabul edilmişse de borçlu ile alacaklı arasındaki kredi sözleşmesinin imzalandığı tarihten itibaren sürekli yenilenen bir borç ilişkisi meydana geldiğinden, borcun doğumunun yenilenen ilişki tarihi değil sözleşmenin imza tarihi olarak kabulü gerektiği-