6100 sayılı HMK'nın 293. maddesinde düzenlenen uzman görüşünün, tarafların uyuşmazlığın aydınlanabilmesi, anlaşılabilmesi ve iddia ve savunmaların ispatı içen kendisinin belirlediği özel ve teknik bilirkişiden bir konuda bilgi alması olarak düzenlenmiş olup, uygulamada 'özel bilirkişi' adı da verilmekte olduğu- Tarafların kendi menfaatlerini koruyabilmek ve alınan bilirkişi raporundan tatmin olmamaları halinde, olayın tam olarak aydınlanmasını sağlamak ve doğru ve adil kararın verilmesi için uzman görüşü alıp mahkemeye ibraz edebilecekleri- Mahkemenin; özellikle özel ve teknik bilgiyi gerektiren konularda tarafın sunduğu uzman görüşünü, dava konusuyla ilgili olması halinde, mutlaka dikkate almak ve değerlendirmek zorunda olduğu-
6100 sayılı HMK’nun 355. maddesi uyarınca tasarrufun iptali davalarında incelemenin, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılacağı, kamu düzenine aykırılık olup olmadığının ise re'sen gözetileceği- Yine; HMK'nun 357. maddesine göre de ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmaların istinafta dinlenemeyeceği ve istinafta yeni delillere dayanılamayacağı-
Üçüncü kişinin mal veya hakkı dava sırasında elinden çıkarması veya elinden çıkardığının dava sırasında öğrenilmesi halinde, davanın ıslahına gerek olmadan davacı alacaklı davaya bedel davası olarak devam edilmesini isteyebilir veya devralan 4. kişi davaya dahil ederek davaya devam edilebileceği- Davalı dava konusu taşınmazı dava açılmadan önce 09/03/2016 tarihinde elinden çıkarmış, davacı ise bu tasarrufu dava sırasında öğrendiklerini iddia etmiş, dava tarihi ile tasarruf tarihi arasında yaklaşık otuz üç ay bulunduğu tapuda tutulan kayıtlarda aleni olmakla, Avukatlık kanuna göre Avukatın dava açmadan önce bu kayıtları inceleme yetkisinin bulunduğu; ayrıca davacının dava dilekçesindeki anlatımına ve istemine bakıldığında da taşınmaz temlik edilmişse nakden tazmin istemi olduğuna dair beyanı da bulunduğu- Tüm bu anlatılanlardan sonra davacının taşınmazın dördüncü kişiye devredildiğini dava sırasında öğrendik davaya dahil edilmesini istiyoruz şeklindeki beyanına itibar edilemeyeceği- Mahkemece gerekçe yanlış olsa da dördüncü kişinin davaya dahil ettirilmemesinin yerinde olduğu; ne var ki davacının nakden tazminat isteminin de mevcut olduğu, bu isteminden de davacının açıkça feragat etmiş bulunmadığı ve davacının bu istemi açısından da red kararı verilmesinin doğru olmayacağı-
Aynı tasarruf için ve aynı kişiler hakkında birden fazla iptal davası açılmış ise bunların birlikte görülmesi gerekir ise de farklı tasarruflar hakkında farklı davalılar aleyhine dava açılmış ise bunlar hakkındaki davanın birlikte görülmesi zorunlu olmadığı- Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerektiği- Uygulamada alacak-borç ilişkisi daha önce başlamasına rağmen alacak için düzenlenen BONO VEYA ÇEK GİBİ KIYMETLİ EVRAKA SONRAKİ TARİHLERİN ATILDIĞI SIKLIKLA GÖRÜLDÜĞÜ- (Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 2004/16789 Esas, 2005/775 Kararı aynı mahiyette) Bu nedenle davacı alacaklının, borçludaki alacağının gerçek bir alacak olması gerektiğinden, mahkemece alacaklı davacıya bu konuda kanıt sunma olanağı verilip, gerekirse davacı alacaklı ile borçlu davalı isticvap edilerek çek-senedin düzenlenmesine neden olan temel ilişki sorulmalı, bu yönde beyanda bulunan tanıkların beyanları netleştirilmeli ve davacının borçludaki alacağının gerçek bir alacak olup olmadığı tespit edilerek, ön koşulun gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması gerekeceği-
Kesinleşen karar sonrasında, Bölge Adliye Mahkemesince, dosyada kesinleşmeden sonra elde edilen yeni bir belgenin (delilin) ortaya çıkması söz konusu olmadığından ve somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kurallarına aykırı bir yön bulunmayıp usul ve yasaya uygun olduğundan davacının yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine karar verilmesi gerektiği-
"TBK. mad. 19'a dayalı tapu iptal ve tescil davası olarak görülen davanın, tüm dosya içeriği gözetildiğinde, İİK. mad. 277 vd. uyarınca açılan tasarrufun iptali isteğine davası olarak görülmesi gerektiğine" ilişkin bozma ilamı üzerine, "geçici ya da kesin aciz vesikası bulunmadığı, haciz tutanağının da geçici aciz vesikası kapsamında kabul edilemeyeceği" gerekçesiyle dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesinin isabetli olduğu-
Tasarrufun iptali davasının kabulüne ilişkin verilen karardan sonra, dava dayanağı icra dosyasının tahsil ve tasfiye edildiği anlaşıldığından, alacaklı ve borçlunun da bu konuda beyanı alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
Davalı-borçludan bir alacağı olan davacının tasarrufun iptali davası açmakta hukuki yararı olacağından, davacının davalı aleyhine açtığı katkı payı alacağı davasının sonucunun beklenmesi gerektiği-
6183 sayılı Yasa'dan kaynaklanan tasarrufun iptali davasının yargılamasında vekalet ücretinin maktu hesaplanması gerekirken nispi hesaplanması hatalı olsa da yapılan yanlışlığın giderilmesi yargılamanın tekrarını gerektirir nitelikte görülmediğinden hükmün düzeltilerek onanacağı-
Davalı borçlular "davacıya bir borçlarının kalmadığını" iddia ettiğinden, mahkemece, "davacı alacaklıdan taşınmazdaki ipoteğin dayanağı borç belgelerin ve hangi kredi için verildiğinin açıklanmasının istenmesi, gerekirse konusunda uzman bilirkişiden rapor alınarak dava dayanağı icra takip dosyalarındaki borcun, davacıya verilen ipotek ile ilgileri olup olmadığı, davalı borçluların iddia ettiği gibi borcun ödenip ödenmediği" tespit edilerek, ipotek bedeli ile borcun ödenmiş olduğunun tesbiti halinde "davanın reddine", bir kısmının ödenmiş ise, ödenmeyen takip dosyaları yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği-