Tasarrufun iptali davasında borçlunun aciz halinin varlığının gerektiği- Borçlunun adına kayıtlı taşınmazların kıymet takdirlerinin haczi ikinci sırada yer alan davacı bankanın dosya borcunu karşılamaya yeterli olmadığı görüldüğünden, borçlunun aciz halinin sabit olduğu- Davanın aciz belgesi sunulmadığından, yani dava koşulu gerçekleşmediğinden reddi halinde, davalılar yararına maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği-
10.04.1992 gün 7/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı hakimin tefhim etmiş olduğu kısa kararla gerekçeli kararın uyum içinde olmasını öngördüğü, kısa kararda hükmedilen bir yükümlülüğünün gerekçeli kararda hüküm altına alınmamış olmasının çelişki teşkil etmediğini söylemenin mümkün olmadığı- Tefhim edilen hüküm başka gerekçeli karardaki hüküm başka ise bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağının tartışmasız olduğu, İBK ile bu konuya çok büyük bir önem verilmiş olup, çelişkinin varlığı tespit edildiği takdirde başka bir incelemeye gerek görülmeksizin ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın salt bu nedenle bozulması gerektiği-
Somut olayda takip konusu alacağa ilişkin 10.11.2015 tarihli satış vaadi sözleşmesinin resmi şekilde yapılmadığı için geçerli kabul edilemeyeceği- Bu durumda adi şekilde yapılmış ve geçersiz olan 10.11.2015 tarihli taşınmaz satım sözleşmesine bağlı olarak kararlaştırılan cezai şarta ait hükümler de geçersiz olduğundan cezai şarta ilişkin takip konusu alacağın da gerçek bir alacak olduğundan bahsedilemeyeceği- Bu durumda eldeki davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği-
Zorunlu dava arkadaşları usul işlemlerini birlikte yapmak zorunda olduklarından yetki itirazının davalılarca birlikte ileri sürülmesi gerektiği- Yalnız bir davalı tarafından ileri sürülen yetki itirazının hukuki sonuç doğurmayacağı- Duruşmaya gelmiş olan dava arkadaşlarının yapmış oldukları usul işlemlerinin, usulüne uygun olarak davet edildiği halde duruşmaya gelememiş olan dava arkadaşları bakımından da hüküm ifade edeceği-
İİK'nun 282. maddesi gereğince borçlu ile hukuki işlemde bulunan üçüncü kişinin, mecburi dava arkadaşı olup davada haksız çıkmaları halinde yargılama giderinden birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olmaları gerektiği, eğer tasarrufun iptali davası sabit görülmemiş ise davada her iki davalının da haklı aksi halde haksız konumda olacağı- Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 6. maddesi gereğince davanın konusuz kalması ön inceleme tutanağı imzalanmadan önce gerçekleştiğinden tarife hükümleriyle belirlenen ücretin yarısına hükmedilmesi gerekirken tam vekalet ücretine hükmedilmesinin isabetsiz olduğu-
Dava hukuki yarar yokluğundan red edildiğine göre Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 7/2. maddesi gereğince davalılar vekili lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ile nisbi vekalet ücreti takdir edilmesinin hatalı olduğu-
Derdestlik dava şartı olduğundan (HMK. mad. 114,1/1), davanın tarafları, davanın konusu ve sebepleri olan bir davanın ikinci kez açılması halinde ikinci davanın açıldığı mahkemenin davanın reddine karar vereceği-  Davacı tarafından yapılan takibin borçlusu dava dışı bir başka kişi olup, tasarruf da bu şahıs tarafından değil, borçlu olmayan şirket tarafından yapıldığı, davacının şirket aleyhine açılan alacak davalarının red edildiği, bir alacağının da olmadığı anlaşıldığından, tasarrufun iptali davasının ön koşul yokluğundan reddi gerektiği-  Tasarrufun iptali davalarının kabulü halinde, tapunun iptaline gerek olmadan tasarrufun alacaklının takip konusu yaptığı alacak ve ferileri ile sınırlı olarak iptali ile haciz ve satış isteme yetkisi verilmesi gerektiği-
Satşıa konu 6 taşınmazın üzerindeki ipotek bedelleri dikkate alındığında, tapudaki satış bedelleri ile gerçek değerleri arasında fahiş fark bulunmamakla birlikte, satışı yapılan taşınmazlardan birinde borçlunun oğlunun oturmaya devam ettiği ve borçlunun annesinin amcasınınoğlu olan davalı üçüncü kişi, İİK 278/3-1 kapsamında yakın akraba olmasa da, İİK 280 gereği borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve alacaklılarını ızrar kastını bilebilecek şahıslardan olduğu ve bu durumda tasarrufun iptali davasının kabulü gerektiği-
Davacının borçlunun 12 günlük oğlunun böyle bir taşınmazı alım gücünün olmayacağından bedelinin borçlu tarafından ödendiğini iddia ettiği, davalıların ise taşınmazın babaannesi tarafından bedeli ödendiği ve torununa bağış yaptığını ileri sürdüğü, borçlunun oğlu adına olan taşınmazın borçlu tarafından alındığı davacı tarafından kesin ve güçlü delillerle ispat edilemediğinden tasarrufun iptali davasının reddi gerektiği-
Tanık beyanları ile "borçlu şirket ile davalı üçüncü kişinin ziraat sektöründe faaliyette bulundukları ve önceden tanışıklıkları olduğu" anlaşıldığından, İİK. mad. 280 gereğince davalı üçüncü kişinin borçlu şirketin mali durumu ve alacaklılarını ızrar kastını bilebilecek şahıslardan olmasından dolayı davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği- Aracın yargılama sırasında dava dışı (4.) şahsa satıldığı ve davanın İİK. mad. 283 gereğince bedele dönüştürüldüğü anlaşıldığından, aracın 4. kişiye satış tarihindeki değerinin belirlenerek davalı 3. kşiden tahsiline karar verilmesi gerektiği- Dava konusu aracın satıştan önce kaza geçirdiği ve sigortalar birliği tarafından bildirilen değerin ise hasarsız araca ilişkin olduğu, oysa aracın değer tesbitine ilişkin olarak alınan raporlarda bu kaza nedeni ile aracın değerinin tesbitine ilişkin somut açıklayıcı bir bilginin yer almadığı görüldüğünden, sigorta birliği tarafından bildirilen hasarsız değerin, bilirkişinin aracın hasarı dikkate alınarak belirlediği değerle aynı olması hususun yeterince incelenmediği görülmekle, bir başka bilirkişi tesbit edilerek, dava konusu aracın geçirdiği kaza tutunak ve ekspertiz raporları dikkate alınarak, satış tarihindeki değerinin tesbiti için bir rapor alınması gerektiği- Bilirkişi tarafından belirlenen değer yerine satış sırasındaki kasko değeri kadar tazminata hükmedilmesinin hatalı olduğu- İİK. mad. 283 gereğince bedele dönüşen davada, üçüncü kişinin elinden çıkardığı tarihteki bedel ile sorumlu olması gerektiği ve bedel üzerinden faiz yürütülmesinin de hatalı olduğu-