Kamu alacaklarının bir kısmını veya tamamının tahsiline olanak bırakmamak amacı ile borçlu tarafından bir taraflı tasarruflar ile borçlunun maksadını bilen veya bilmesi gereken kimseler ile yaptığı tasarrufların tarihleri ne olarsa olusun geçersiz olduğu (6183 s. K. mad. 30) kabul edildiğinden, mahkemece tanık beyanlarının bu madde kapsamında olup olmadığının değerlendirmesi gerektiği- 6183 s. Kanunun uygulanmasından doğan her türlü davalar için avukatlık ücreti tutarının maktu olarak belirlenmesi gerektiği-
Davacı alacaklı taşınmazlar üzerindeki hacizlerde 2. sırada yer almakta olup, bu taşınmazların kıymet takdirlerinin yapılarak ve birinci sıradaki haciz miktarı tesbit edilerek, davacı alacaklının alacağını karşılamaya yetip yetmediği saptanarak, aciz halinin olmadığı anlaşıldığı takdirde, davanın ön koşul yokluğundan reddine; aksi durumda ise davalı 3. kişilerinin borçlu ile yakınlıkları, borçlunun mali durumunu bilen veya bilmesi lazım gelen şahıslardan olup olmadığı, ivazlar arasında bedel farkı bulunup bulunmadığı, yani İİK. mad. 278, 279 ve 280 uyarınca iptal şartlarının bulunup bulunmadığı araştırılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği-
Davalılar, temyiz aşamasında davacı alacaklı ile sulh olduklarını belirtmiş ve davacı alacaklı vekili de bu iddiayı teyid etmiş olduğundan, mahkemece, sulh sözleşmesi var ise, tarafların bu sulhe göre karar verilmesini isteyip istemediği sorularak sulhe göre karar verilmesini istemeleri halinde, sulh sözleşmesine göre karar verilmesi; sulhe göre karar verilmesini istemezlerse "karar verilmesine yer olmadığına" şeklinde karar verilmesi gerektiği-
Değerlendirilmesi gereken bir diğer hususda hukukun uygulanmasına ilişkindir. 6100 sayılı HMK’nun 33. maddesine göre hâkimin Türk hukukunu resen uygulayacağı- Maddedeki “Türk hukuku” teriminin kanunların yanı sıra mevzuat ile örf ve adet hukukunu ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri de kapsadığı- Davacının dava nedenini yani dayandığı olayları bildirmekle yetineceği- Bu olaylara uygulanacak hukuk kurallarını bulmak ve uygulamak, başka bir söyleyişle bu olayların hukuksal niteliğini ve nedenini tayin etmek Türk yasalarını kendiliğinden (re’sen) uygulamakla yükümlü olan (HMK.33) hakime ait olduğu- (HGK'nun 2013/21-1791 Esas 2013/1676 Karar sayılı kararı)
Mahkemece oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerektiği- Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması gerektiği-
Mahkemece öncelikle, davacı vekiline İİK'nun 277 vd.maddelerine göre mi, BK'nun 19.maddesine dayanarak mı dava açtığının, hangi sebebe dayandığı hususunun açıklattırılması, daha sonra istinafa gelen davalılar vekilinin dava koşullarına ilişkin savunmaları değerlendirilerek, sonucuna göre ihtiyati haciz kararına itiraz konusunda bir karar verilmesi gerekeceği-
Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasında mahkemece, dava konusu edilmeyen taşınmaz yönünden bir dava varmış gibi asıl dava konularından ayrı bir karar daha verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Tasarrufun iptali davaları mutlak ticari dava niteliğinde olmayıp şahsi nitelikte ve borçlunun tasarruflarına yönelik olduğundan, asliye hukuk mahkemelerinin görevine girdiği- Davanın açıldığı tarihi itibari ile Asliye Hukuk-Ticaret Mahkemesi arasındaki ilişki görev değil, "iş bölümü" ilişkisi olup davalılar tarafından süresinde yapılmış bir işbölümü itirazı olmadığından "görevsizlik" kararı verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
TBK. mad. 19 uyarınca muvazaalı işlemin iptaline ilişkin açılan davalarda, davacının icra takip yapmasının aranmadığı ve beş yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olması sebebiyle İİK. mad. 284 uyarınca bu davanın reddine karar verilemeyeceği- Davacının iddiasını kanıtlaması halinde, iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek, İİK. mad. 283/1, 2 kıyasen uygulanarak "iptal ve tescile gerek olmaksızın" davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerektiği-
Mahkemece borçlu adına kayıtlı 3 araç ve 5 taşınmaz yönünden değerleri konusunda keşif yapılarak, bilirkişi raporu alınarak ve kıymet takdiri yaptırılarak üzerindeki haciz tarihleri ve miktarları ve halen geçerli olup olmadıkları tespit edilerek, borçlunun aciz halinde olup olmadığı, borçlunun mevcut malvarlığının dava konusu takip dosyalarındaki alacak ve fer'ilerini karşılayıp karşılamadığının tespidi, eğer borçlunun mevcut malvarlığının davacı alacaklının takip konusu alacak ve fer'ilerini karşılamaya yeterli ise davanın ön şart yokluğunun, karşılamaması halinde ise haciz tutanaklarının İİK 105.maddesi anlamında 'geçici aciz belgesi' olarak kabulü gerekip gerekmediğinin ve diğer dava koşulları yönünden dosyanın incelenmesi, varlığı halinde dava konusu tasarrufun İİK'nun 278, 279, 280 maddeleri gereğince iptale tabi olup olmadığının değerlendirilmesi gerekeceği-