Mirasın reddine ilişkin mahkeme kararının, icra takibinin kesinleşmesinden önce alındığı hallerde, mirasın reddi nedeniyle borçtan sorumlu olunmadığına ilişkin iddianın, "borca itiraz" olduğu ve ödeme emrinin tebliği üzerine takibin şekline göre yasal süre içinde ilgili merciye yapılması gerektiği- Mirasın hükmen reddine ilişkin ilamın, takibin kesinleşmesinden sonra alınması halinde ise, borçlunun talebinin "borca itiraz" değil, "şikayet" olarak değerlendirilmesi gerektiği-
Alacaklının icra takibine karşı, borçlunun yaptığı itirazın iptali ile itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçlayan ve takip hukukundan doğan bu davada; tespit edilecek konu, borçlunun icra takibine yapmış olduğu itirazında takip tarihi itibari ile haklı olup olmadığının belirlenmesi olup, zira genel hükümlere göre açılacak alacak davalarında haklılık durumu dava tarihi itibariyle tespit edilebilirken, İİK’dan doğan itirazın iptali davalarının sonuçları farklılık arz ettiğinden bu davalarda haklılık durumunun takip tarihi itibariyle belirlenmesi gerektiği- Somut olayda, kabul beyanı ile bağlı olan birleşen dosya davalısı, 22.01.2009 tarihli itiraz dilekçesiyle takip tarihi itibari ile borcun 10.000,00TL’sinden sorumlu olduğunu belirtmiş olup, birleşen dosya davalısına yönelik olarak açılan davada, dava değerinin 67.855,37TL olarak gösterildiği, yapılan itirazın, takipten sonra işleyecek faiz oranına, miktarına ve ferilerine yönelik olduğu ve mahkemece, takip tarihi itibari ile, varlığı kabul edilen 10.000,00 TL ile ilgili olarak 19.03.2004 tarihinden itibaren işleyecek olan faiz, faiz oranı ve faizin gider vergisine yönelik itirazın üzerinde durulması ve bu konu hakkında bir inceleme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
İcra takibinin kesinleşmesinden önceki dönemde, mirasın reddedilmiş olduğu hususu maddi hukuka dayalı bir borca itiraz sebebi olup; olayda borçlu tarafından, takibin kesinleşmesinden önce, TMK'nın 606. maddesine göre alınan mirasın kayıtsız şartsız reddedildiğine ilişkin sulh hukuk mahkemesi kararını, ödeme emri tebliğinden itibaren, yasal yedi günlük sürede icra dairesine bildirilmediği, bu durumda; takibin kesinleşmesinden sonra mirasın reddine ilişkin mahkeme kararının icra dairesine sunularak hacizlerin kaldırılmasının istenemeyeceği, buna göre; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Takip konusu alacak murisin vefat tarihinden sonraki bir tarihe ilişkin olduğundan borçlu terekenin borcu sebebiyle değil, şahsi borcu nedeniyle takip edildiği- Bu nedenle borçlunun mirasın reddine ilişkin mahkeme kararına dayanarak takibin iptalini istemesinin bir dayanağı olmadığı- Şikâyetin takip hukukunu ilgilendirdiği ve bununla icra ve iflas memurunun takip hukukuna ilişkin hükümleri uygulamadığı veya yanlış uyguladığının ileri sürüldüğü- İtirazda ise alacağa karşı ve dolayısıyla maddi hukuk hükümlerine dayanıldığı- Örneğin alacağın mevcut olmadığı, hükümsüz olduğu, alacağın alacaklının talep ettiği miktarda olmadığının, takas gibi bir sebeple ileri sürüleceği (Pekcanıtez, H.: İcra-İflas Hukukunda Şikayet, Ankara 1986, s. 26)- İcra müdürünün kendiliğinden gözetmesi gereken hususlar dışında kalan takip hukukuna ilişkin sebeplerin itiraz sebebi oluşturacağı-
Alacağın 10 yıllık zamanaşımına uğramadan TMSF'ye ve ........ Varlık Yönetim A.Ş.ye temlik edildiği, bu nedenle, alacağın, temlik tarihi itibariyle 20 yıllık zamanaşımı süresine tâbi hale geldiği ve 20 yıllık zamanaşımı henüz gerçekleşmeden takip başlatıldığı-
Her ne kadar imza sirküleri ve ticaret sicil müdürlüğü yazı cevabında borçlu şirket yetkilisi olarak itirazda bulunan kişinin ödeme emrinin tebliği ve itiraz tarihleri itibariyle temsil yetkisinin sona erdiği, görev süresinin uzatıldığına dair herhangi bir kararın da mevcut olmadığı görülmüş ise de TBK'nın 513. maddesinin son fıkrasına göre borca itiraz acele ve şirketin menfaatine olacak işlerden olduğundan temsil süresi sona ermiş olsa da yapılan itirazın geçerli olduğu-
Takip dosyası ve şikayet dosyası içeriğinden borçlunun vefatından evvel takibi öğrendiği ispat edilemediği gibi mirasçısı tarafından da murisin hayatta iken takipten haberdar olamadığı hususu, süresinde icra mahkemesinde ileri sürülmüş ise de takip dosyasında öğrenme tarihine göre süresinde yapılmış bir itiraz olmadığından takibin durdurulmadığı, bu hali ile sonucun alacaklının aleyhine durum oluşturmadığı anlaşıldığından, ilk derece mahkemesince, Tebligat Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca, şikayetçi borçlu yönünden ödeme emri tebliğ tarihinin, borçlunun usulsüz tebligattan haberdar olduğu tarihe göre düzeltilmesine karar verilmesi gerekirken, istemin gecikmiş itiraz olarak nitelendirilip takibin durdurulması yönünde hüküm tesis edilmesinin ve istinaf başvurusunun da Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddedilmesinin isabetsiz olduğu-
Borçlunun itiraz dilekçesinin ödeme emrinin tebliğinden itibaren yedi günlük süre geçirildikten sonra 06.07.2017 tarihinde icra tutanağına kaydedildiği ve aynı tarihte UYAP sistemine kaydının yapıldığı dosya kapsamıyla sabit olduğundan, itiraz dilekçesinin üzerinde yazılı tarihin itiraz tarihi olarak kabulüne imkan bulunmadığı ve itiraza esas olan tarihin anılan dilekçenin icra tutanağına geçirildiği 06.07.2017 tarihi olduğu, öyleyse, belirtilen tarih nazara alındığında borçlu tarafından İİK'nun 62. maddesinde öngörülen yasal yedi günlük süre içinde yapılmış bir itirazın varlığından söz edilemeyeceğinden, icra müdürlüğünün takibin durdurulması yönündeki kararının yasaya uygun bulunduğunu söyleyebilme olanağının olmadığı-
Davalı borçluya usulüne uygun tahliye istemli ödeme emri tebliğ edilmeden, ödeme ve itiraz süreleri de işlemeye başlamayacağından davacı alacaklının icra mahkemesinden itirazın kaldırılmasını ve tahliye isteyemeyeceği, bu durumda mahkemece, henüz kesinleşen icra takibi bulunmadığından, davalı kiracı yönünden davacının itirazın kaldırılması ve tahliye isteminin reddine karar verilmesi gerekeceği-
Davalı borçlu takibe itirazında açıkça ve ayrıca sözleşmeye ve kira miktarına karşı çıkmadığına göre İİK’nin 269/2 maddesi gereğince kira ilişkisi ile kira miktarının kesinleştiği, bu durumda borca itiraz eden davalının kira bedelinin ödendiğini veya sair bir sebeple istenemeyeceğini İİK'nin 269/c maddesindeki belgelerle ispat etmesi gerekeceği-