Davacı alacaklı tarafından "kendisine borçlu olan davalı ile diğer davalı üçüncü kişi arasındaki işlemin, danışıklı (muvazaalı) olduğu, kendisini alacağından yoksun bırakmak amacıyla yapılmış olduğu" ileri sürülerek BK. 18 (şimdi; TBK. mad. 19) dayanılarak iptâl davası açılabileceği, muvazaanın onlara karşı işlenmiş bir "haksız fiil" niteliğinde olduğu, bu davanın dinlenebilmesi için, davacı-alacaklının ayrıca "aciz belgesi"ne dayanmak zorunda olmadığı, davadan muvazaanın varlığının anlaşılması halinde, İİK. 283/I'e göre "iptâl ve tescil olmaksızın taşınmazın haciz ve satışının istenebileceğine" karar verilmesi gerekeceği–
Tasarrufun iptâline ilişkin 28.01.1993 tarihli mahkeme kararı 27.08.2005 tarihinde tebliğe çıkartılmış olup davalı temyiz dilekçesinde "karardan itibaren 10 yıllık sürenin geçtiğini ve davanın zamanaşımına uğradığını" belirttiğinden ve temyize konu davada hükümden sonraki 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşıldığından, zamanaşımını kesen ödeme ve diğer sebeplerin olduğunun ileri sürülmesi halinde bu hususların mahkemece soruşturulması ve incelenmesi gerektiğinden kararın bozulması gerektiği-
Danışıklı (muvazaalı) işlem (BK. 18; şimdi; TBK. mad. 19) nedeniyle hakları zarara uğratılan üçüncü kişilerin, bu danışıklı (muvazaalı) işlemin geçersizliğini ileri sürebilecekleri, çünkü danışıklı (muvazaalı) bir hukuki işlemin onlara karşı işlenmiş bir «haksız fiil» niteliğinde olduğu, «desteklerini öldüren» davalının (ya da «trafik kazasında yaralanmasına neden olan» davalının veya «boşanma davasına bağlı olarak açılan maddi/manevi tazminat davalarında, boşandığı eşinin») diğer davalıya -kendilerine tazminat ödememek için- yaptığı danışıklı (muvazaalı) satış işleminin iptâli istemiyle davacılar (alacaklılar) tarafından açılan iptâl davasında, davacıların açtıkları tazminat (ya da ceza) davasının sonucunun beklenilmeden davacıların davalıdan ne kadar alacaklı olduğu belirlenmeden, iptâl davasının sonuçlandırılamayacağı-
Tasarrufun iptali davasının hukuki yönü ile “ayni dava” olmayıp, “şahsi dava” olduğu; dava sonucunda verilen “tasarrufun iptaline” ilişkin kararın da “ayni” değil “şahsi” nitelikte olduğu, bu nedenle bu tür ilamların kesinleşmeden infaz edilebilecekleri-
Davacının iptal davası açmaktaki amacının "borçlunun yaptığı -'satış', 'bağış', 'kira' vb. şeklindeki- işlemin kendisi yönünden geçersizliğini sağlayarak, alacağına kavuşmak" olduğu–
Tasarrufun iptali davasının dinlenebilmesi için “dava tarihinden ö n c e veya s o n r a (yargılama sırasında) davacı - alacaklı tarafından yapılmış ve kesinleşmiş bir i c r a t a k i b i bulunması gerekeceği-
İptâl davasında, davacının aciz belgesi sunamaması halinde mahkemece "...dava şartı yerine getirilmemiş olması nedeni ile, açılan davanın reddine..." şeklinde karar verilmesi gerekeceği–
Bankacılık Kanunu'nda -5411 sayılı Kanunun geçici 13. maddesi uyarınca- TMSF tarafından açılan tasarrufun iptâli davalarında aciz belgesi aranması şartının ortadan kaldırılmış olduğu–