Davacının davalı ... adına yapılan menkul değerlerin borçlunun parası ile yapıldığı iddiası yani namı müstear niteliğinde olduğu ve terditli bir taleple açıldığı, bu sebeple BK'nun 19.maddesine göre de dava açmasında bir engel bulunmamakla birlikte, davacı alacaklının alacağının ipotek ile güvence altına alınmış olması nedeni ile her iki dava içinde davacı alacaklının bu davayı açmakta hukuki yararı olmadığı-
Takip konusu alacağının haksız fiilden doğmasına, borçlu hakkındaki takibin kesinleşmiş olmasına, haciz tutanağının İİK’nun 105.maddesi kapsamında geçici aciz belgesi niteliğinde bulunmasına,dava konusu taşınmazın satışa konu yapılmış olması nedeniyle davalıların meskeniyet iddiasının dinlenemeyeceğine, davalı 3 ve 4.kişinin borçlunun durumunu ve amacını bilebilecek kişilerden olması nedeniyle dava konusu tasarrufların İİK'nun 280/1 madde gereğince iptale tabi bulunduğu- Somut olayda davacıya takip konusu alacak ve ferileriyle sınırlı olarak dava konusu taşınmaz üzerinde haciz ve satış yetkisi verilmesi gerekirken ilaveten taşınmazın önceki malik adına tesciline karar verilmesinin doğru olmadığı-
Davalının daha önce verdiği kredi sözleşmelerinde de kredilerin teminatı olarak ipotek verileceğinin belirtildiği ve dava konusu ipoteklerin konulduğu taşınmazların ipotek tarihinden önce borçlu şirkete ait olmadığı, ipoteklerin tesis edildiği tarihte dava dışı şirketten satın alınmak sureti ile ipoteklerin tesis edildiği bu hali ile davalıların mal kaçırma amacı ile hareket ettiklerinin söylenmesinin mümkün olmadığı-
Tasarrufun iptali davasında, davalı 3.kişinin alacağın gerçek olmadığı yönündeki savunması üzerinde durularak özellikle takip konusu senetlerin vade tarihi, davacı ile borç şirket temsilcisinin hemşeri olması da gözönünde bulundurularak davacı vekilinin bildireceği deliller ile davalı 3.kişi vekili tarafından bildirilen delillerin tamamının toplanarak, gerektiğinde davacı ve davalı borçlunun takip konusu senetlerin tanzim tarihindeki ekonomik ve sosyal durumları hakkında zabıta araştırması yaptırılıp, banka kayıtları, vergi ve ticaret sicil kayıtları istenerek tarafların ticari defterleri üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılıp toplanacak tüm delillerin birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
Mahkemece, dava konusu ticari işletme rehine konu malların neler olduğu, borçlu şirket tarafından bu malların ne zaman alınarak fabrikasında kullanılmaya başlandığı, anılan malların alımından önce, satımından sonra borçlunun fabrikasındaki makinaların hangi makinalar olduğu, davalı borçlu şirket fabrikadaki tüm makinalarını sattığından dava konusu makinalar dışındaki satışların hangi makinalara ait olduğu ve ne zaman kimlere satıldığı, dava konusu satışı yapılan makinaların hangi makinalar olduğu, ticari işletme rehnine konu mallar olup olmadığı hususlarında, davalı şirketlerin kurulduğu tarihten bugüne kadar tüm ticaret sicil kayıtları, vergi kayıtları, dava konusu malların alım-satımına ilişkin BA/BS formaları, davalılar arasında düzenlenen dava konusu mallara ilişkin satış faturaları ve sevk irsaliyeleri, ticari defterleri, davalı 4. kişi şirketin dava konusu mallara ilişkin gümrük beyannamesi incelenmek suretiyle uzman bilirkişi heyetinden alınacak rapor sonucuna göre tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekeceği-
Eldeki tasarrufun iptali davasının borçlunun iflasından önce açıldığı anlaşıldığından öncelikle davacının eldeki davayı takip edebilmesi için İflas İdaresinden İİK'nun 245 maddesi gereğince yetki alması, yetki aldığı takdirde eldeki davayı takip edebileceği aksi halde yetki alamadığı takdirde davanın İflas idaresi temsilcisi huzuruyla görülmesi ve verilecek kararın İflas idaresi lehine veya aleyhine kurulması gerekeceği-
Dava konusu taşınmaz usule uygun olarak icra müdürlüğü tarafından yapılan ihale ile davalı tarafından satın alınmış olup bu işlemin yasal olmadığı ve muvazaalı olduğunun da davacı tarafça kanıtlanamadığı, davalı borçlunun vergi borcu miktarı ve tarihi bilgileri ile davacının hangi miktarda vergiyi tahsil edemediği ve dolayısıyla tasarrufun iptalini istediği vergi miktarı ve tarihinin belli olmadığını, davacı tarafça davalı borçlunun borcu karşılayacak herhangi bir malı bulunmadığı ya da yetmediği konusunda bir belge sunulmadığı anlaşıldığından, davanın reddine karar verilmesinin isabetli olduğu-
Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının da, HMK mad. 180 ve 184 uyarınca davanın tamamen ıslah mümkün olduğundan, mahkemece, davacının alacak davasının farklı (yazılı) yargılama usulüne tabi olması nedeniyle eldeki davadan tefrik edilmesi, yeni esasa kaydedilerek yargılamaya yeni esas üzerinden devam edilmesi, eldeki davanın da TBK’nun 19 maddesi gereğince muvazaa hukuksal sebebine dayalı iptal istemi olarak ıslah edilmesi nedeniyle murisin diğer mirasçılarının da davaya dahil edilmesiyle taraf teşkilinin sağlanması gerektiği-
Davacının alacağının bonodan doğduğu, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleştiği, haciz tutanağının aciz belgesinin niteliğinde olduğu, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapıldığı anlaşıldığından, dava ön koşullarının mevcut olduğu- Davalılar arasında anne-oğul ilişkisi olup, İİK 278/3-1 maddesi gereğince yapılan işlem bağış niteliğinde olduğundan iptali gerektiği, davalının inançlı işlem iddiasının yazılı belge ile de ispatlanmamış bulunması nedeni ile davanın kabulü ile ve 280/1 maddeler gereğince takip konusu alacak ve ferileriyle sınırlı olarak tasarrufun iptaline karar verilmesi gerekeceği-
Danışıklı işlem ile diğer kişilerin haklarının zarara uğratıldığının benimsenebilmesi için onların, danışıklı işlemde bulunandan alacaklarının bulunması ve danışıklı işlemin o alacağın ödenmesini önlemek amacıyla yapılmış olması gerektiği- Davacıların alacağı davalınn sebebiyet verdiği 2007 tarihli kazadan doğan tazminat alacağından kaynaklanmakta olup, tazminat davası sonuçlanmış, muvazaalı olduğu ileri sürülen icra takip dosyası ilk olarak önce takipsiz bırakılmış sonra yenilenmiş ve takip dosyasından haciz konulan taşınmaz yapılan ihalede alacağa mahsuben alacaklı kişi tarafından alınmış olup, mahkemece, bu taşınmazla  ilgili olarak mahallinde keşif yapılarak, keşif sırasında daha önce dinlenen tanıkların yeniden dinlenilerek, taşınmaz üzerinde borçlu, davalı ve dava dışı kişinin evlerinin bulunup bulunmadığı, evlere ne zaman elektrik ve su aboneliklerinin yapıldığı sorularak iddianın doğruluğunun araştırılması, doğruluğu ispat edildiği takdirde, muvazaalı olduğu iddia edilen takip konusu borcun aslında 1996 yılında doğduğu tesbit edilmiş olmakla birlikte amacın taşınmazın haczi ve satışını engellemek olduğundan takibin iptaline, ancak taşınmazın borçlunun adına kayıtlı hissenin aslında 1/3 nün borçluya ait olduğunun anlaşılmış olması halinde, sadece 1/3 üzerinde davacılara haciz ve satış isteme yetkisi verilmesine karar verilmesi gerektiği-