Malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun alacaklılarına zarar vermek kastıyla yaptığı tüm işlemlerin, borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve zarar verme kastının işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde tasarrufun iptal edileceği- Ticari işletmenin veya işyerindeki mevcut ticari emtianın tamamını veya mühim bir kısmını devir veya satın alan yahut bir kısmını iktisapla beraber işyerini sonradan işgal eden şahsın, borçlunun alacaklılarını ızrar kastını bildiği ve borçlunun da bu hallerde ızrar kastıyla hareket ettiğinin kabul edildiği- Bu karinenin, ancak iptal davasını açan alacaklıya devir, satış veya terk tarihinden en az üç ay evvel keyfiyetin yazılı olarak bildirildiğinin veya ticari işletmenin bulunduğu yerde görülebilir levhaları asmakla beraber Ticaret Sicili Gazetesiyle; bu mümkün olmadığı takdirde bütün alacaklıların ıttılaını temin edecek şekilde münasip vasıtalarla ilan olunduğunun ispatla çürütülebileceği- Dosya içerisinde dinlenen tanık beyanlarına göre; davalıların iş yeri komşusu olduğunun belirtilmesine, dosya içerisinde yer alan belgelere göre de dava konusu gayrımenkulün Organize Sanayi Bölgesinde bulunan bir iş yeri olmasına, davalı borçlunun iştigal alanı ile davalı 3. kişinin ortaklığı bulunan dava dışı şirketin aynı sektörde faaliyet gösterdiğinin ve davalı borçlunun ticari işletmesini İİK madde 280/3 hükmüne uygun devretmediğinin de anlaşılmış olduğundan mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği-
Uyuşmazlığın, İİK 277 ve devamı maddelerine göre açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkin olduğu-
Uyuşmazlık, İİK 277 ve devamı maddelerine göre açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir...
Uyuşmazlığın, TBK'nın 19. maddesinde tanımını bulan muvazaa hukuksal nedenine dayalı muvazaalı işlemin iptali istemine ilişkin olduğu- Devir bedeli ile gerçek bedel arasında fahiş fark olduğu, taşınmazın davalı N. tarafından Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin bozma ilamından hemen sonra davalılara devredilmiş olmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, davalı N.'nin söz konusu taşınmazı devretmiş olmasına rağmen devir tarihinden öncesinde, sonrasında ve halen oturmaya devam ettiğinden "davanın kabulüne" ilişkin kararda bir isabetsizlik bulunmadığı-
Dava dayanağı takip dosyasında İİK'nun 105 inci maddesinde belirtildiği şekilde borçlunun adresinde yapılmış bir haciz bulunmadığı gibi İİK'nun 143 üncü maddesinde belirtilen aciz belgesi de sunulmadığı, bu durumda, davalı borçlunun aciz halinin ispatlanmadığı gerekçesiyle davanın ön koşul yokluğundan reddine, yapılan yargılama giderlerinin davanın açılmasında haksız olan davacı üzerinde bırakılmasına karar verileceği-
Uyuşmazlığın, İİK 277 ve devamı maddelerine göre açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkin olduğu- Davalının dava konusu meskeni satın aldıktan sonra aidatlarını ödediği, elektrik su aboneliklerini adına aldığı, davalılar arasında akrabalık, arkadaşlık, tanıdıklık ilişkisinin bulunmadığı, davalının borçlunun mali durumunu ve ızrar kastını bilecek kişilerden olduğunun ispat edilmediği, gerçek satış ile tapuda gösterilen değer arasında misli bir fark olmadığı anlaşıldığından, davalı hakkında verilen " tasarrufun iptali davasının reddine" ilişkin kararda bir isabetsizlik bulunmadığı-
Tasarrufun iptalini talep edebilmesine dayanak bir kesinleşmiş icra takibi alacağının ortada bulunmadığı, buna göre asıl davanın bu önkoşul yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiği, birleşen dava bakımından ise; davalı borçlular ile taşınmazları devralan kişiler arasında muvazaayı gösterir bir yakınlık durumunun tespit edilemediği, bunun yanında davaya konu olan tasarrufların yapıldığı dönemde tapuda gösterilen resmi bedel ile taşınmazların gerçek değeri arasında fahiş bir farkın da tespit edilemediğinden davanın reddine karar verileceği-
Davalı borçlunun murisi tarafından noterde düzenleme şeklindeki vasiyetname ile bankalardaki hak ve alacaklarının devrine ilişkin tasarrufların borçlunun miras payı olan 1/3 oranında davacının haciz ve satışını isteyebilmesine karar verilmiş ise de, davacı vekili tarafından davalı borçlunun murisi adına bankada bulunan paranın davalı borçlunun miras payı olan 1/3 oranında davalıya ödendiği, bankada murisin parasının kalmadığı iddia edilmiş olup, böyle bir durumun varlığı halinde verilen kararın infaz kabiliyetinin mümkün olmayacağı, bu nedenle bu miktar için davalı aleyhine tazminata karar verilmesi gerekeceğinden, öncelikle borçlunun murisi 'ın belirtilen bankada ne kadar parası olduğunun ve vasiyetname gereğince davalıya ne kadar ödeme yapıldığının tespit edilerek ödeme yapıldığının anlaşılması halinde yapılan ödeme miktarının davacının alacak ve ferileriyle sınırlı olmak üzere davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmesi gerektiği-
Dava konusu eve ilişkin abonelik kayıtlarından, masraf belgelerinden ve özellikle tanık olarak dinlenen davacının annesi-davalının ablasının beyanından; dava konusu taşınmazı davalının yaklaşık 20 yıl önce davalıdan haricen satın aldığı, satın aldıktan sonra taşınmaz üzerine önce 2004 yılında duvar, 2015 yılında ev yaptığı, taşınmazın ise 2018 yılında davalıya tapudan resmi olarak devredildiği, bu durumda evvelce haricen satılan ve bedeli ödenen taşınmazın sonradan devrinin yapılmasının, borcun tasfiyesi için gerçek malike intikalinin sağlanması niteliğinde olduğu, borçludan mal kaçırma kastı olmadığı-
Akrabalık ilişkisi ile davalı borçlunun mali durumunu ve zarar verme kastını bilen kişi üçüncü kişinin, davalar ile arasındaki tasarrufun iptaline karar verilirken takip konusu alacak ve fer'ileriyle sınırlı olarak hüküm kurulması gerektiği-