Uyuşmazlık, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir...
Muvazaalı işlemin iptali istemi- TBK 19'a dayalı davalarda muvazanın her türlü delil ile ispat edilebileceği, bu sebeple mahkemece tanık beyanları değerlendirilmeksizin ve bu beyanlara göre davalının kötü niyetli olup olmadığı tartışılmaksızın davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığı-
Uyuşmazlık, İİK 277 ve devamı maddelerine göre açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir...
İİK'nun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amacın, borçlunun haciz ya da iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da "iyiniyet kurallarına aykırılık" nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağladığı ve davacı, iptal davası sabit olduğu takdirde, tasarruf konusu mal üzerinde cebri icra yolu ile hakkını almak yetkisini elde eder ve tasarruf konusu taşınmaz mal ise, davalı üçüncü şahıs üzerindeki kaydın düzeltilmesine gerek olmadan o taşınmazın haciz ve satışını isteyebileceği-Tasarrufun iptali davasını elinde geçici veya kesin aciz belgesi bulunan alacaklının açabileceği ve bu hususun, dava şartı olup, hâkimin görevi gereği yargılamanın her aşamasında doğrudan gözetmek zorunda olduğu-
Yapılan hacizlerde borca yeter mal ve alacağının bulunamaması, borçlunun kayıtlı adresini terk etmesi, yeni adresinin belli olmaması, menkul veya gayrimenkul malının tespit edilememesi, mevcut malvarlığının borcu karşılamaması veyahut üzerinde icra dosyalarını karşılamayacak sayıda haciz/ipotek takyidatlarının bulunması, ayrıca İİK. 44 ve 74. madde uyarınca mal beyanında bulunmamasına ilişkin olguları tevsik eden belgelerin, uygulamada "geçici aciz vesikası" hükmünde olduğunun kabul edildiği-
Tasarrufun iptali davasına konu malların cebri icra yolu ile satılması söz konusu olmayıp iptal edilen tasarrufun tarafı olan üçüncü kişi tarafından rızaen elden çıkarılmış olması nedeni ile alacaklının haklarının üstün tutulması gerektiği- İİK m. 24'de malın borçlu tarafından teslim edilmesi halinden söz edilmekte ise de, borçlu tabirinin geniş yorumlanması ve tasarrufun iptali kararı üzerine malı rızaen elinden çıkaran üçüncü kişinin de borçlu olarak değerlendirilmesi gerektiği-
Mahkemece HMK nın 375. maddesinde tahdidi olarak sayılan nedenler arasında belirtilen yargılamanın yenilenmesi hallerinin somut olayda bulunmaması nedeni ile yargılamanın iadesi talebinin reddine karar verilmesi gerekeceği-
İcra ve İflas Kanunu'nun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amacın, borçlunun haciz yada iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da "iyiniyet kurallarına aykırılık" nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamak olduğu- Bu tür davaların dinlenebilmesi için,borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması,iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin bulunması gerekeceği-
Davacı, iptal davası sabit olduğu takdirde, tasarruf konusu mal üzerinde cebri icra yolu ile hakkını almak yetkisini elde edeceği ve tasarruf konusu taşınmaz mal ise, davalı üçüncü şahıs üzerindeki kaydın düzeltilmesine gerek olmadan o taşınmazın haciz ve satışını isteyebileceği- Bu yasal nedenle iptal davası, alacaklıya alacağını tahsil olanağını sağlayan, nisbi nitelikte yasadan doğan bir dava olup; tasarrufa konu malların aynı ile ilgili olmadığı-
Borçlu hakkında aciz vesikası alınmamakla birlikte, borçlu kayıp ve adresi saptanamıyorsa, saptanan ve bilinen adreslerinde de icraca, borçlunun haczi kabil malının bulunmadığı tespit edilmiş ise, bu takdirde aciz halinin gerçekleşmiş sayılacağı- İİK.'nin 105/2 maddesine göre haczi kabil mal bulunmaz ise haciz tutanağı İİK.'nin 143. maddesindeki aciz belgesi hükmünde olduğu- Davacı tarafından dosyaya sunulan kredi sözleşmesi, dava konusu edilen tasarruf tarihlerinde sonraki tarihi taşısa da, alacaklı banka ile davalı borçlular arasında düzenlenen başka kredi sözleşmeleri olup olmadığı, kurulan ilk kredi ilişkisinin ne zaman başladığı ve alacaklının davalı borçlulardan olan alacağın kaynağı olarak gösterilen icra takiplerinin hangi kredi sözleşmelerine ilişkin olduğu, buna göre tasarruf tarihlerinin borcun doğumundan sonra olup olmadığı anlaşılamadığından, mahkemece öncelikle başka kredi sözleşmelerinin olup olmadığı araştırılarak, varsa dosya arasına getirtilerek, davacı alacaklı ile davalı borçlular arasındaki borcun gerçek doğum tarihi tespit edilerek bu koşulun gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması gerektiği-