Evli bir erkeğin evli olduğunu bilerek gönül ilişkisine ve giderek cinsel ilişkiye giren kadının evli erkeğin eşinin kişilik haklarına saldırıda bulunduğu kabul edilmeli ve davacı eş lehine manevi tazminata hükmedilmesinin gerekeceği-
Mahkemece, ziynet eşyaları, manevi tazminat ve çalışma karşılığı maddi tazminat talepleri yönünden davalı nikahsız eş yanında, nikahsız eşin babasının da hukuki sorumluluğunun bulunduğu gerekçesiyle müştereken ve müteselsilen sorumluluğa karar verilerek, bu isteklerin hüküm altına alınmasının gerekeceği-
Davacının dava dilekçesinin ekinde boşanma protokolünü mahkemeye sunmuş olması, boşanma davasındaki beyanları, boşanma kararının hüküm kısmı ve tarafların hiçbir zaman protokoldeki imzalarını inkar etmemiş olmaları, protokolün mahkemece onaylandığı, dikkate alındığında, boşanma dava dosyasındaki bu belge ve beyanların mahkeme içi ikrar niteliğinde olduğu; böylece, görülmekte olan davada kesin delil niteliğini taşıdığı ve ayrıca davacının bu ikrarına rağmen evlilik birliği içinde alınan taşınmaza katkı nedeniyle alacak istemine ilişkin davayı açarak tamamen aksini ileri sürmekle dürüstlük kuralına aykırı davrandığının ve bu durumun hakkın kötüye kullanılması teşkil ettiğinin kabulü gerekeceği-
Davada, aylık 100.-YTL fark üzerinden yıllık toplam 1.200.-YTL (fark) yoksulluk nafakası istenmiş olup bu miktar direnme kararının verildiği tarihte yasal temyiz edilebilirlik sını­rının altında kalmakta ise de nafaka davala­rının hukuki niteliği ve hükmedilecek mikta­rın takip eden yıllar için istenebilecek nafaka miktarına etkisinin ard etkisi kapsamında de­ğerlendirilmesinin gerekeceği-
Davacının, gayri resmi evliliğin gerçekleştiği 2004 yılında reşit ve mümeyyiz olduğu, resmi nikah olmaksızın kendi iradesi ile evlenmeyi kabul ettiği, davacının davalının başka biriyle evli olduğunu ve bu evlilikten çocukları olduğunu bildiği, buna rağmen evlilik vaadi ile kandırıp kızlığını bozduğu iddiası ile manevi tazminat isteminde bulunamayacağı-
Taraflar arasında daha önce görülen boşanma davasında, davanın kabulüne dair verilmiş bulunan 18.12.1990 tarihli gerekçeli kararın, hukuki mahiyeti itibariyle davaya son veren, hakimin işten elini çekmesini gerektiren nihai bir karar olduğu, o halde; bu karar usulen temyiz merciince bozulmadan, mahkemece ortadan kaldırılarak başka bir karar verilemeyeceğine göre; temyiz süresi içerisinde o davanın davacısı tarafından feragat dilekçesi verilmesi üzerine, boşanmaya ilişkin ilk kararın ortadan kaldırılması ile davanın reddine dair verilen 01.05.1991 tarihli ek kararın yok hükmünde olacağı, böyle bir kararın kesinleşmesinden de söz edilemeyeceği-
Taraflar arasında düzenlenerek, boşanma davasında hükme esas alınan protokolün incelenmesinde, davalıya ait taşınmazda davacının oturma hakkına ilişkin olduğu, davacının evlilik birliği içinde gerçekleşen katkı payı alacağına ilişkin düzenleme içermediği, protokolün, sadece düzenlediği konular yönünden tarafları bağlayacağı, diğer alacak ve borç ilişkileri yönünden esas alınamayacağı-
Taraflar 16 günlük ayrılıklarından sonra birbirlerini affedip tekrar bir araya geldiklerine göre daha önceki olaylar nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğradığından bahisle manevi tazminat talep edemezlerse de tanık beyanlarından tarafların bir araya geldikleri son üç haftalık zaman diliminde de davalı-k.davacı kadının herhangi bir kusuru olmaksızın davacı-k.davalı kocanın eşini istemediği, evden kovduğu, üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmediği ve bu olayların davalı kadının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği-
Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin devamının eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı, ne var ki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusurun gerçekleşmediği, bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekeceği-
Her ne kadar davalı kadının 700 TL aylık ücretle bir işyerinde çalıştığı ve aldığı bu ücretin onu yoksulluktan kurtaracağı iddia edilmişse de; davalının çalıştığı işin sabit ve güvenceli bir iş olmaması, davacının oto yedek parçacılığı yapıp maddi durumu itibarıyla davalıya nazaran çok daha iyi bir durumda bulunması nedeniyle, davalı lehine hükmedilen aylık 250 TL yoksulluk nafakasının kaldırılması şartlarının gerçekleştiğinden söz edilemeyeceği-