Davalı kooperatifin, icra takibine itiraz etmeyerek takibe konu bonodan dolayı borçlu olduğu hususuna kesinlik kazandırdığı, keşideci kooperatifin davaya konu bonodan dolayı borçlu olmadığını savunmuş bulunmasına göre ispat yükü kendisine ait olup bu hususu usulüne uygun olarak ispatlaması gerekeceği, her ne kadar davalı kooperatif kayıtları üzerinde yapılan incelemede senedin ve senet mukabilinde alınan malın kaydına rastlanmamış ise de, kayıtların usulüne uygun tutulmadığı bilirkişi incelemesi ile belirlenmiş olup, bu usulsüzlükten davalı kooperatifin yararlanmasının mümkün olamayacağı, o halde mahkemece davalı kooperatife bonodan dolayı borçlu olmadığı konusunda ispat yükü yüklenerek hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken ispat yükünün yanlış yöneltilmesi ile yazılı olduğu şekilde karar verilmesinin doğru olmayacağı-
Mahkemece yapılacak işin; taraflar arasında görülmekte olan itirazın iptali dava dosyası mahkemesinden getirilip incelenerek , gerçekten her iki davanın konusunu teşkil eden temel ilişki ve davanın taraflarının aynı olduğunun anlaşılması halinde, aralarında bağlantı bulunan her iki davanın usulünce birleştirilmesine karar vermek olması gerekeceği, yine, birleştirme kararının verilmesinden sonra yapılacak bilirkişi incelemesi ile de teknik konular içeren baskı işinin özellikleri de gözetilerek iade faturasına konu edilen mallarda gizli ya da açık ayıp olup olmadığının belirlenmesi buna göre de ayıp ihbarının süresinde yapılıp yapılmadığının değerlendirilmesi ve sonuca gidilmesi gerekeceği-
İşletme kooperatifinin ortağı olsun veya olmasın, kooperatif hizmetlerinden yararlanan kişilerin, hizmetin yapıldığı yerde oturmakta ve bu hizmetlerden açık ya da kapalı olarak yararlanmakta olduklarından, hizmetin karşılığı olan borçları ödemek zorunda olacakları, davalının, satın aldığı tarihten sonra hizmetlerden yararlanmaya devam ettiğinden, satımdan sonra doğan borçları ödemek zorunda olduğu gibi, davacının talep ettiği satım öncesi hizmetlerden kaynaklanan borçları da ödemek durumunda olacağı, zira, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 35 nci maddesi uyarınca, yeni giren ortağın, girişten önce doğan eski ortağın borçlardan diğer ortaklar gibi sorumlu olacağı, davalının da eski ortağın kooperatife olan borçları ile birlikte daireyi satın alarak, işletme kooperatifinin hizmetlerinden yararlanmaya devam ettiğinden, yeni giren bir ortakmış gibi düşünülerek, satım öncesi eski ortağın yararlandığı hizmetlerden doğan katkı bedeli borcundan da sorumlu tutulması gerekeceği, bu durumda, t
Sicil memurunun verdiği karar itiraz üzerine mahkemece verilen karara karşı ancak sicil memurunun ve ilgililerin temyiz yoluna başvurabileceği, ilgililerin kimler olduğu ise TTK.nun 30 ve Ticaret Sicil Nizamnamesinin 31. maddesinde gösterilmiş olup, bunların tüzel kişilerce yetkili organlar veya temsilciler olduğu-Ana sözleşme ortaklar arasında yapılmış bir sözleşme niteliğinde olup, uyulması zorunlu bulunduğundan, gerekli karar nisabını taşımayan kararlar iptali kabil değil, yoklukla sakat kararlar olacağı, mahkemece bu husus gözden kaçırılarak, ana sözleşmenin emredici hükmüne aykırı olarak karar verilmesinin hatalı olacağı-
Bir davadaki birden fazla talepten bir veya daha fazlası hakkında verilen kararın bozma kapsamı dışında kalması halinde, o karara yönelik açık bir onama hükmü olmasa dahi, ortada kısmi bir bozma ve kısmi bir onama kararının bulunacağı, başka bir ifadeyle, açık bir onama hükmü bulunmasa dahi, salt taleplerden biri veya daha fazlası hakkındaki yerel mahkeme kararına ilişkin temyiz itirazları Yargıtay’ca reddedilmiş ve böylece kararın o bölümü bozma kapsamı dışında bırakılmış ise, reddedilen temyiz itirazlarının ilgili bulunduğu karar bölümünün onanmış sayılacağı, hükmün bir bölümünün, taraflarca o yönden temyiz yoluna gidilmemesi nedeniyle kesinleşmesi veya temyiz edilip de bozma kapsamı dışında kalması arasında; gerek kesin hükmün bağlayıcılığı, gerek infaz kabiliyeti ve gerekse o konudaki uyuşmazlığın artık mahkemece yeniden ele alınmasının mümkün bulunmaması yönlerinden herhangi bir farkın olmayacağı-
BK. 493 (şimdi; TBK. mad. 600) ve 494. maddelerinin (şimdi; TBK. mad. 601) emredici nitelikte olmadığı, kefilin anılan yasa hükümleri ile kendisine tanınan haklardan başlangıçta vazgeçebileceği–
Borçlar Kanununun 161/son maddesinde yazılı, fahiş olan cezai şartın hakim tarafından indirilebileceği kuralı kamu düzeni ile ilgili olup, ticari olmayan işlemlerde borçlu ileri sürmese bile hakimin cezai şarttan indirim yapılıp yapılamayacağını kendiliğinden (resen) gözetmesi gerekeceği, somut olayda tacir olan işveren A.Ş. ile, işçi arasındaki ilişki ticari iş niteliğinde olmayıp 1475 sayılı İş Yasasının hükümlerine bağlı hizmet akti olduğundan TTK. 24. maddesinin (şimdi; Yeni TTK. mad. 22) uygulanmayacağı ve BK. 161/son (şimdi; TBK. mad. 182/3) maddesi uyarınca hakimin fahiş gördüğü cezai şarttan kendiliğinden indirim yapması gerekeceği, ticari işlemlerde dahi hakimin cezai şartın ahlak ve adaba aykırı olup olmadığını incelemesi gerektiği Hukuk Genel Kurulunu kararında kabul edildiği-
Bankacılık işlemleri açısından, verilen kredilere karşılık taşınmaz teminatı alınmasının doğal bir sonuç olduğu, bu taşınmaz üzerinde bina olmasının, bunu görerek almasının, tapu kaydında binaların 3. kişilere ait olduğuna dair şerh bulunmadığı sürece, kredi veren bankanın işlemlerini etkilemeyeceği, binaları görerek işlem yapılmasının ne danışıklı işlemin, ne de hakların kötüye kullanıldığına dair kanıt sayılamayacağı-
Davacının kooperatif üyeliğini devralma biçimi, devraldığı kişinin üyelik koşulları, devraldığı borç, genel kurul kararları gereğince sorumlu olduğu aidat tutarları, gecikme faiz oranları ve ödemelerinin saptanması için yaptırılacak bilirkişi incelemesi sonucuna göre karar verilmesi gereğine değinen Özel dairenin bozma ilamının yerinde olduğu-
Bankanın hesabın kat edildiğine ve asıl alacağın o zamana kadar işlemiş akdi faiziyle birlikte hesaplandığı miktarın ödenmesi gerektiğine ilişkin ihtarnamesi borçluya tebliğ edilemediğine, sözleşmede temerrüt için ihtarın aranmadığına ilişkin özel bir hüküm de bulunmadığına göre borçlu temerrüde düşmüş kabul edilemeyeceğinden alacaklının isteyebileceği faizin elbette temerrüt faizi olmayacağı, kat tarihinden takip tarihine kadar ayakta olan sözleşmede tarafların kararlaştırdığı faizin uygulanacağı-