03.07.2003 tarih ve 4916 Sayılı Kanunla 3533 Sayılı Kanunda yapılan değişikliğin uygulanması için dava konusu olan uyuşmazlığın gayrimenkulün aynına ilişkin bulunması gerektiği, dava konusu kayık çekek yerlerinin bulunduğu alanın tapusuz olması dolayısıyla mülkiyetinin Hazineye ait olduğu, üzerindeki muhtesatın aidiyetinin tespitinin istendiği, hal böyle olunca uyuşmazlığın gayrimenkulün aynına ilişkin olmadığı ve 4916 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle getirilen istisna kapsamına girmediği-
Harita ve krokisi bulunan tapu kayıtlarına Medeni Kanun'un 719, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 20. maddesi uyarınca kapsam belirleneceği, sınırlar değişebilir nitelikte ise veya tam olarak kapanmayıp açık yönler kalıyorsa, kayda değişmez sınırlarla bağlantı kesilmemek suretiyle miktarına göre kapsam belirlenmesi, ayrıca tapu fen memuru veya mühendisi sıfat ve yeteneğini taşıyan uzman bilirkişi veya bilirkişilerden keşifte saptanan bilgi ve bulgulara uygun ve uygulamayı tam olarak yansıtan, infaza elverişli rapor ve kroki alınmasının zorunlu olduğu-
Malik davacının eşinin izin vermesiyle taşınmazların kullanılmasını haklı ve geçerli neden oluşturmayacağı-
Mülkiyete ilişkin çekişmelerin taşınmazın mevcut çap kayıt ve krokisi dikkate alınmak suretiyle çözüme kavuşturulacağı, imarla oluşan çap kayıtlarının geçersiz hale gelmekle birlikte sicil kaydının ayakta olduğu, söz konusu kayıt iptal edilip sicilden terkin edilmeden kadastral mülkiyet durumuna göre çözüm sağlanamayacağı- Çaplı taşınmaza el atmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkin davada, davacılara dayanaksız kalan imar çap kayıtlarının iptali için önel verilmesi, bu hususta dava açıldığı takdirde sonucunun beklenmesi, açılan dava neticesinde kadastral mülkiyet durumuna dönülmesi halinde eksikliklerin tamamlanması ve ondan sonra bir karar verilmesi gerekeceği-
Mahkemece deliller gerekirse yeniden toplanmak suretiyle mahallinde keşif yapılarak daha önce gelen sel nedeniyle davacının ne kadar zarar gördüğünün tespit edilmesi gerekeceği, önce yapılan keşifte bilirkişi sel nedeniyle meydana gelen zararı değil olması gereken zararı hesapladığından, muhtemel zarar yönünden kabul kararı verilmesinin mümkün olmayacağı-
Taraflar arasında geçerli olarak kurulan sözleşmenin, 5.2.1947 tarih, 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı anlamında bir inanç sözleşmesi niteliğini taşımadığı-
Ortak muristen intikal eden taşınmazın kullanımından kaynaklanan ecrimisil istemli davada; davalının, sadece yanlar arasında paylı olan yerde davacıların payı oranında ecrimisille yükümlü olacağı düşünülmeden, eksik inceleme ile muristen intikal eden bu yer dışındaki fazla kısmın kime ait olup olmadığı araştırılmadan karar verilemeyeceği-
Paydaşlar arasındaki elatmanın önlenmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planın olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulması, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiğinin saptanılması, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlığın M.K.nun müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmesi gerekeceği-Taşınmazın kullanma biçiminin tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmesi, fiili bir kullanma biçiminin oluşması ve uzun süre paydaşların bu durumu benimsemeleri halinde kayıtta paylı, eylemsel olarak ( fiilen )bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya şuyun satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunmasınnı, `akde vefa` kuralının yanında Medeni Kanunun 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereği olduğu-
Çaplı taşınmaza el atmanın önlenmesi ve yıkım istemli davada, davalı, savunmasında “taşınmazı satın almak için yapılacak girişim sonuçlarının beklenmesi gerektiğini” belirttiğinden, satın alma talebinde bulunup bulunmadığının, bulunmuşsa sonucunun merciinden sorulması, ondan sonra bir karar verilmesi gerekeceği-