Dava konusu taşınmazın, davacıların tapu kaydı kapsamında kalmadığı,taşınmazın orman sayılan yerlerden olduğu, bu gibi yerlerin zilyetlikle iktisap olanağı bulunmadığı anlaşıldığına göre davanın reddi gerekeceği-
Ormanların Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğu, bu gibi yerlerin zilyetlikle kazanılamayacağı, o halde geniş bir alanı kapsayan taşınmazın orman sayılan yerlerden olup olmadığının tespit edilmesi gerekeceği-
Kadastro sırasında bir yerin tespit dışı bırakılmasının da bir kadastro işlemi olduğu, tespit dışı bırakma işlemine karşı ilgililerin ancak tutanak düzenlenirken itiraz edebilecekleri, bu şekilde tespit dışı bırakmaya karşı itiraz yapılmadığı takdirde tespit dışı bırakma işleminin kesinleşeceği, somut olayda, davacının tapu kaydına değil, zilyetliğe dayanarak tescil isteğinde bulunduğu, Ula Gezici Arazi kadastro Mahkemesi kararının kesinleşme tarihi olan 31.7.1957 tarihi itibariyle tesis kadastrosu, orman kadastrosunca 8.7.1970 tarihinde gerçekleştirilen orman sınırlandırma işleminin ise ikinci kadastro niteliği taşıyacağı, hal böyle olunca, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 22/1.maddesi uyarınca, orman kadastrosunca yapılan orman sınırlandırılması işleminin yok hükmünde olacağı-
Orman içinde fiilen kullanılan ve taşınmazını genel yola bağlayan yollar bulunduğunu ileri sürmüş olan mutlak yol ihtiyacı içinde bulunan davacının genel yola bağlantısı sağlanarak bu ihtiyacının giderilmesi gerekli olduğundan mahallinde keşif yapılarak orman olan davalı taşınmaz içinde eylemli bir yolun bulunup bulunmadığı araştırılmalı ve eylemli bir yolun saptanması halinde davacının da herkes gibi bu yoldan yararlanma olanağı olacaktır; ancak bunun için öncelikle davacıya ait 850 sayılı parseli genel yola ulaştıracak eylemli yollar krokide işaretlenerek orman İşletme Müdürlüğüne gönderilmeli, davacının bu eylemli yollardan yararlanmasında sakınca olup olmadığı veya hangisinden yararlanabileceği sorularak sonucuna göre bir karar verilmesinin gerekeceği-
“Orman ağaçlandırma” faaliyetlerinin, tarımla ilgili ancak, tarım işi niteliğinde bulunmadığı-
Öncesi orman olmayan, yeşil kuşak oluşturulması için “ağaçlandırma alanı” olarak Milli Emlak Genel Müdürlüğü’nce Orman Genel Müdürlüğü’ne tahsis yapılmasına rağmen, yine aynı merci tarafından tahsisi iptal edilen davaya konu taşınmaz bakımından, idarece yapılan tahsis ve tahsisinin iptali yönündeki işlemlerin idari yargı denetiminden de geçerek, tahsis işleminin iptalinde ve yeniden belediyeye tahsis yapılmasında bir hukuka aykırılık bulunmadığı hususu idari yargı kararı ile saptandığından tahsisi kaldırılan davaya konu alanda başarılı ya da başarısız herhangi bir şekilde ağaçlandırmaya çalışması yapıldığına dair hiçbir bulgu elde edilememiş olmasına göre, bu gibi yerlerin sırf tahsis yapılmış olmakla orman sayılmasına yasal olarak olanak olmadığı-
Davacı parselin bir bölümünün kadastro sırasında bu parsele uygulanmamış olan Ağustos 1997 tarih 35 numaralı 919 m2 yüzölçümlü sınırları yol, mezarlık ve orman olan tapu sınırı içinde kaldığını iddia etmişse de, kayıt her yere uyabilecek nitelikte olduğu gibi, çekişmeli taşınmaz üzerinde 20-25 yaşlarında karaçam ağaçları ile eylemli orman niteliğini taşıması, her iki orman bilirkişi raporunda memleket haritasında yapraklı ağaç rumuzu ile işaretli bulunması karşısında, davanın reddine ve tespit gibi orman niteliği ile tesciline karar verilmesinin gerekeceği-
Ormanların zilyetlik yolu ile kazanılmasına olanak bulunmadığı, dava konusu olan taşınmazın içerisinde yer aldığı 101 ada 536 sayılı (45.986.818 m2 miktarlı) parselin kesinleşen orman tahdidi ile yörede 1985 tarihinde yapılan arazi kadastro çalışmalarına göre orman vasfı ile Hazine adına tapuda kayıtlı olduğu, Orman Yönetimi, davada davalı sıfatını almaksızın kesinleşen orman tahdidi içerisinde kalan yerlerde mahkemece tescil kararı verilmesinin yasal dayanağı bulunmadığı gibi tescil kararının verildiği tarih itibari ile tapuda (orman niteliği ile Hazine adına) kayıtlı olan taşınmaz ile ilgili hüküm kurulmasının da olanaksız olduğu-
Davalının, ormanda izinsiz çok sayıda kıl keçisi otlatma şeklindeki eyleminin, 6831 sayılı Orman Kanununun 95. maddesinde tanımlanan suçu oluşturması, otlatma sonucu sürgün ve filizlerin tamamının yenmesi suretiyle tahrip olunan ağaçların köklerinin tekrar sürgün verme özelliğinin, gerçekleşen tahribatı ortadan kaldırmayacağı ortada iken, tahrip olunan alan için ormanın tekrar kazanılmasını amaçlayan ağaçlandırma giderine karar verilmemiş olmasının isabetsiz olacağı-
Taşınmazın (B) ile gösterilen bölümünün orman; (A) ile gösterilen kısmının tarım toprağı niteliğinde olduğu, 6831 sayılı Yasanın 2/B maddesi uyarınca orman sınır dışına çıkarılan yerlerden olmadığı, davalının zilyet ve tasarruf ettiği; davalı yararına zilyetlikle iktisap koşullarının oluştuğu-