Orman ve orman toprağının zilyetlikle kazanılmasının ve özel mülkiyete konu olmasının mümkün olmayacağı-
Her ne kadar davaya konu olan bölüm orman kadastrosu ekiplerince yapılan idari çalışma sonucu orman sınırlandırma tutanağı ve haritaların dışında bırakıldığı ve bu sınırlandırma 13/8/1991 tarihinde kesinleştiği, orman sınırlandırmasının kesinleştiği bu tarih ile arazi kadastro tespitinin yapıldığı 22/6/2000 tarihleri arasında 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14.maddesi ile Türk Kanunu Medenisinin 639(Türk Medeni Kanununun 713) maddesinde öngörülen 20 yıllık kazandırıcı zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmakla hazinenin kayıt miktar fazlasına ilişkin açtığı bu davanın kabulünün gerektiği-
İstek sadece, Orman Kadastro Komisyonunca Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan dava konusu taşınmazın, davalıya ait tapusunun iptali ile Hazine adına tesciline ilişkin olduğu için isteğin aşılması suretiyle taşınmazın tapu kaydı üzerindeki “6831 sayılı Yasanın 2/B maddesi uyarınca orman dışına çıkarılmıştır” şerhinin silinmesine karar verilmesinin, H.U.M.K.nun 74.maddesine aykırı olacağı-
31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımımdan orman niteliğini kaybetmiş yerlerin, orman sınırları dışına çıkarılarak 2981 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanması suretiyle satışı ve devri olanağını getiren itiraz konusu kural Anayasa’nın 169 ve 170.maddelerine aykırı olduğu-
Davalı vekili, davaya karşı cevabında, davacının, müvekkiline olan borcu nedeni ile dava konusu senedi keşide ettiğini, ancak el alışkanlığı nedeni ile senedin "Malen" kayıtlı olarak düzenlendiğini savunarak, senedin ihdas nedenini talil etmiş olduğundan mahkemece, kanıt yükünün senet metnini talil eden davalı tarafta olduğu gözetilerek, davalıya ileri sürdüğü hususu ispat imkanı tanınıp tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesinin gerekeceği-
Taşınmazın makiye ayrıldıktan sonra, yeniden orman sınırları içine alınamayacağı kabul edilse dahi, 1967 yılında yapılan genel arazi kadastrosunda çekişmeli taşınmazın tesbitine esas alınan Ağustos 1325 tarih 165 sıra numaralı tapu kaydı, 1948 tarihinde kesinleşen orman tahdidi ile orman sınırları içinde bırakıldığından hukuki değerini yitirmiş olduğundan ve davacı Şirket ya da önceki malikler yararına 22/03/1996 gün ve 1993/3-1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile kabul edilen özel yasalar uyarınca oluşturulmuş bir tapu bulunmadığı ve kadastro tesbitinde 1967 yılında yapıldığı göz önünde bulundurulduğunda davacı Şirketin, Orman Yönetiminin açtığı tapu iptal ve tescil davası sırasında makiye ayırma işlemini ileri sürmesinin yararına herhangi bir hukuki sonuç doğurmayacağı-
Öncesi ve halen orman olan yerlerde orman yönetimi taraf olmadan oluşturulan tapu kaydının orman yönetimini bağlamayacağı, bundan ayrı dayanak tapu kayıtları tarla niteliğinde olup, çekişmeli parselin gerek resmi belgelerde gerek eylemli konumda orman niteliğinde bulunduğu açık ve çelişki olmasına, tapu ve zilyetlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 Sayılı Yasanın 45. maddesinin ilgili fıkraları Anayasa Mahkemesinin 1.6.1988 gün ve 31/13 E.K; 14.3.1989 gün ve 35/13 E,K ve 13.6.1989 gün ve 7/25 E.K.sayılı kararları ile iptal edilmiş bulunmasına rağmen resmi kayıtlara aykırı düşen tanık beyanlarına değer verilerek mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
6831 Sayılı Orman Yasasının 1/J maddesinde “funda veya makilerle örtülü orman ve toprak muhafaza karakteri taşımayan yerler orman sayılmaz” hükmünün getirildiği, ancak maki cinsinden olmakla birlikte 5653 sayılı Yasa hükümleri uyarınca muhafaza ormanı mahiyeti taşıdığı veya devamlı orman hasılatı verdiği fennen belirtilmiş olan makilik sahaların orman sayılacakları, bilimsel ve teknik olarak eğimi % 12’den fazla olan funda ve makilerle örtülü sahaların orman ve toprak muhafaza karakteri taşıyacağının kabul edildiği, arazinin bir, iki metrekare büyüklüğündeki taşlarla kaplı olmasının sonucu değiştirmeyeceği, kaldı ki; arazi üzerinde bulunan ağaç türlerine, kişiler arasında ağaç kesmeden dolayı mahkemece verilen tedbir kararlarına ve keşif sırasında yerleri belirlenen kömür ocaklarına göre, taşınmaz üzerindeki makiliğin ikincil nitelikte olduğunun, arazi üzerinde önceden bulunan orman ağaçlarının kesildiğinin anlaşıldığı, bilindiği gibi arazi üzerinde bulunan orman ağaçları budanmak, ke
6831 sayılı Orman Kanununun 17. maddesine göre orman sınırlama hattının dışında kalan bu tür orman içi açıklıklar, 1. madde hükmü uyarınca orman sayılmaz ise de, bu tür yerler üzerindeki tasarruf ve zilyetliğin sürdürülmesi, orman aleyhine genişletme kaydedeceğinden ve ormanın bütünlüğünü bozacağından bu tür yerlerin kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesinin ve tapuya tescil edilmesinin yasaklandığı-
Orman tahdidi ile orman dışında bırakılan devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmaz haline gelen tapusuz alanların, imar ihya ve buna bağlı zilyetlik yoluyla özel mülke konu olabileceği, çekişmeli taşınmazın, 20.11.1975 tarihinde orman niteliği ile tespit dışı bırakılmış olmakla, orman kadastro çalışmalarının yapıldığı 1995 yılına kadar orman sayıldığı, taşınmazın tahdit dışında kaldığı 1995 yılı ile dava tarihi arasında imar ihya ve zilyetlikle kazanmayı sağlayan 20 yıllık sürenin geçmediği, hemen belirtilmelidir ki, kural olarak usule ilişkin (özellikle husumette noksanlık, taraf teşkili gibi) bozma kararlarının yalnızca bu konuya hasredileceği, işin esasına yönelik incelenmenin ise “...şimdilik incelenmesine yer olmadığına...” sözcükleri kullanılarak bundan sonra verilecek karara bırakılacağı, öyle ise Dairenin ilk bozmasının yalnızca usule hasren yapıldığı, baş taraftaki ifadenin maddi bir yanılgıdan ileri geldiğinin kabul edilmesi gerekeceği, bilindiği üzere usul kuralları ka