İçerik Akışı
İmar ve ihya faaliyeti-Tarım arazisi-Kazandırıcı zamanaşımı-Zilyetlik
Öncesinde ekilemez arazi vasfı ile tespit harici bırakılıp sonrasında davalı Hazine adına tescil edilen ve imar uygulaması ile şuyulandırılan dava konusu taşınmazın bir bölümünün imar ve ihya faaliyeti sonucu tarım arazisi hâline getirilip getirilmediği ve davacıların kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yolu ile taşınmazı edinip edinemeyecekleri- İhyada bir kimsenin tabii durumunda tarım arazisi olarak kullanılması mümkün olmayan bir yeri zor ve zahmetli bir emek sarfı ile tarıma elverişli hâle getirmesi gerektiği, bir yerin taşlarının temizlenmiş olması veya o yere inşaat yapılması imar ve ihyanın kabulü için yeterli olmadığı- Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunup kamu hizmetine tahsis edilmeyen taşlık, sazlık, bataklık ve orman sayılmayan fundalık, delicelik gibi yerlerin masraf ve emek sarfı ile bağ, bahçe, meyvelik veya tarla hâline getirilmek suretiyle ihya edilmiş olacağı- "Davacıların imar ve ihya olgusunu ispat ettikleri, bu durumda dava konusu taşınmazın mahkemece kabul edilen kısmı yönünden kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yolu ile kazanımın gerçekleştiği" görüşünün HGK çoğunluğunca benimsendiği-
Geçit hakkı-En elverişli güzergah-Komşuluk hukuku-Taşınmaza en az zararı verecek alternatifler-Fedakarlığın denkleştirilmesi ilkesi-
Zorunlu geçit hakkının kurulabilmesi için mevcudiyeti aranan koşulların genel ve özel yasal koşullar olarak tasnif edilmesi gerektiği- Genel koşulların hakkın üzerinde kurulacağı taşınmazın özel mülkiyet konusu ve tapuya kayıtlı olması, geçit gereksiniminin zorunlu olması, tam bedelin ödenmesi şeklinde olduğu, özel koşulların ise taşınmazların önceki durumlarına ve mevcut yollara değer verilmesi, geçidin en az zarar verecek biçimde kurulması ve taraf çıkarlarının dengelemesi gerektiği-Geçit hakkı gibi komşuluk hukukundan doğan zorunlu irtifak haklarının kurulmasında, taşınmazındaki mülkiyet hakkı sınırlanan malik ile yararına zorunlu irtifak hakkı kurulan hak sahibi arasında eşyaya bağlı bir borç ilişkisinin doğduğu ve bu borç ilişkisinde her iki tarafın çatışan çıkarlarının dengelenmesi gerektiği- İki malikin çatışan eşya hukukuna özgü çıkarlarının dengelenmesi açısından fedakârlığın denkleştirilmesi ilkesinin önemli olduğu-Geçit hakkı tesisinde fedakârlığın denkleştirilmesi ilkesi gereği, alternatifli güzergâhlar içerisinde lehine geçit hakkı tesis edilecek taşınmaz maliki açısından en kısa ve en az giderli olanı değil; aleyhine geçit hakkı tesis edilebilecek taşınmaz malikleri açısından objektif olarak en az külfet yüklenecek ve en az zarar görecek olanının tercih edilmesi gerektiği- Genel yola çıkmak için davacının ihtiyacını karşılayacak seçenekler belirlenirken taşınmazların fiili durumunun yanı sıra ileride bu taşınmazların kullanılmasında meydana gelecek değişikliklerin de göz önünde tutulması gerektiği-Somut olayda, hâlihazır durumda zeminde kullanılmakta olan bir yolun bulunması, bunun yanı sıra Hazine taşınmazının tesis edilen geçitle bölünmesiyle oluşan krokide C ile işaretli yaklaşık bir dönümlük alanın, kalan yaklaşık 38 dönümlük alandan farklı olarak daha düz olması ve ağaçlandırılmamış, üçüncü kişilerce tarla olarak kullanılıyor olması da tek başına bu yolun tercih edilmesine yeterli olmadığı, zira bir bütün olan davalıya ait taşınmazdaki fiili yol ve sürülmek suretiyle ekim alanı olarak kullanım, fuzuli işgal teşkil eden üçüncü kişilere ait eylemlerle gerçekleştirildiği-Bu taşınmazın kullanımında meydana gelmesi muhtemel değişiklikler göz önüne alındığında, yüklü taşınmazın parçalara ayrılmasına ve iki ayrı sınırlı taşınmaz doğumuna neden olan hüküm, zorunlu geçit tesis edilirken en az zarar verme ve fedakârlığın denkleştirilmesi yönündeki değerlendirmede, ihtiyaç içinde bulunan taşınmazın daha fazla masraf yapmaması için irtifakın yüklü taşınmaz üzerinde yarattığı ağırlığın göz ardı edilmesi anlamına geleceği-Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmelerde; Mahkemenin uyulan bozma kararı gereklerini yerine getirir şekilde inceleme ve araştırma yaptığı, bilirkişiler eliyle zemindeki alternatif ihtimallerin taşınmaz başında değerlendirildiği, bu değerlendirmede komşu taşınmazların durumu ve bilhassa eğim gibi coğrafi özellikler ile kullanımlarında ekonomik bütünlüğün bulunmayışının göz önünde tutulduğu, hükme esas yolun da bu değerlendirme sonucunda en uygun yer olarak belirlendiği, bu nedenle direnme kararının yerinde olduğu-
Vade unsuru bulunmayan bono- Zamanaşımı süresi-
Vade unsuru bulunmayan bonoların görüldüğünde ödenecek bono vasfında olduğu- Takip borçlusu bonoyu düzenleyen (keşideci) olup, düzenlenme tarihinden itibaren 1 yıllık ibraz müddeti (ve onun bitiminden itibaren 3 yıllık zamanaşımı süresi) içinde takibe geçilmediğinden zaman aşımı süresinin bonoyu düzenleyen şikayetçi borçlu yönünden dolduğu- Borçlu şikayet dilekçesinde açıkça zamanaşımı itirazında bulunduğundan itirazda bulunan borçlu yönünden takibin durdurulmasına karar verilmesi gerektiği-
İşe iade- İşe başlatmama suretiyle feshe bağlı alacaklar- Arabuluculuk-
İşe iade davası açmadan önce işe iade ve işçilik alacakları yönünden arabuluculuk başvurusunda bulunmuş olsa da, işe iade davasından önce düzenlenen arabuluculuk tutanağı ile işe başlatmama suretiyle feshe bağlı alacakların dava konusu edilemeyeceği, bu alacaklar yönünden ayrıca arabuluculuk başvurusunda bulunulması gerektiği- (İşe iade talebi ile birlikte sözleşmenin sona ermesine veya feshe bağlı alacakları içeren arabuluculuk anlaşmama tutanağının, işe iade kararından sonra işçinin işe başlatılmaması suretiyle sözleşmenin feshi üzerine aynı taleplerle açılan alacak davasında dava şartını sağlamadığı)- (Samsun BAM 8. HD ve 9. HD'nin kesin nitelikteki kararları arasındaki uyuşmazlığın giderilmesine ilişkin Yargıtay 9 HD. kararı)-
Korkutma-Tapu iptali ve tescil-Terör örgütüne yardım iddiası-Aşırı yararlanma-Subjektif koşul
Korkutma eyleminin kişinin hayat, sağlık, vücut bütünlüğü, şeref, namus gibi kişilik değerlerine yönelebileceği gibi malvarlığı değerlerine de yöneltilebileceği- Korkutmanın sözleşmenin diğer tarafına ya da yakınlarına yönelik olması gerektiği ve yakın kavramı aile kavramından daha geniş olup önemli olan korkutma eylemine maruz kalan kişi ile olan yakınlık ilişkisi olduğu-Korkutmanın gerçekleşebilmesi için korkutmanın ağır ve yakın bir zarar tehlikesi oluşturması gerektiği ve korkutma ağır bir tehlike oluşturmasına rağmen yakın bir tarihte gerçekleşecek bir zarara ya da zarar tehlikesine yol açacak nitelikte değilse sözleşmenin geçersizliğinden bahsedilmeyeceği- Tehlikenin ciddiliği ise korkutulanın subjektif durumuna göre değerlendirilmesi gerektiği- Buna göre korkutulanın yaşı, yaşam tarzı, cinsiyeti, kültür düzeyi gibi hususların göz önünde bulundurulması gerektiği ve ayrıca korkutulanın, içinde bulunduğu durum bakımından kendisine veya yakınlarından birine karşı ağır ve yakın bir zarar tehlikesinin doğduğuna inanmakta haklı ise korkutma eyleminin gerçekleşmiş sayılacağı-Yine korkutmada kullanılan aracın değerlendirilmesi yönünden de korkutulanın subjektif durumunun esas alınması gerektiği-Korkutmanın hukuka aykırı olması gerektiği ve buna göre karşı tarafa yöneltilen korkutma eyleminin konusunu teşkil eden tehlike niteliği itibarıyla hukuk düzeninin izin vermediği bir kötülük ise hukuka aykırılık unsurunun gerçekleşmiş olduğu- Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılacağı-Korkutmanın ispat yükünün, korkutulan tarafa ait olduğu- Yanılma, aldatma ve korkutma senede bağlanması mümkün olmadığından senetle ispat edilmesinde maddi imkansızlık olduğu, sözleşme resmî senetle yapılmış olsa dahi resmî sicil ve senetler, belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluşturduğu- Bunların içeriğinin doğru olmadığının ispatı, kanunlarda başka bir hüküm bulunmadıkça, her hangi bir şekle bağlı değildir” hükmünü taşıdığından korkutma olgusunun tanık dâhil her türlü delille ispatının mümkün olduğu-..isimli şahsın dava konusu taşınmazın devredildiği 13.01.2017 tarihi itibarıyla 74 yaşında olan davacı ...'e karşı terör örgütlerine yardım ettiğinden bahisle ceza evine gireceği, yurt dışına çıkış yasağı koyulacağı gibi kişilik haklarına yönelik korkutma eyleminde bulunduğu, davacının subjektif durumu dikkate alındığında kendisine yönelik ağır ve yakın bir zarar tehlikesinin doğduğuna inanmakta haklı olduğu, hukuka aykırı olan korkutma eylemi sebebiyle taşınmazını davalıya sattığının anlaşıldığı-Bu itibarla somut olay bakımından üçüncü kişi tarafından gerçekleştirilen korkutma eylemi sebebiyle satış sözleşmesinin gerçekleştiğinin açık olduğu- Her ne kadar direnme kararında taşınmazın taraflar arasındaki pazarlık sonucu 450.000,00 TL'ye satışı konusunda anlaşıldığı, bu nedenle aşırı yararlanmanın objektif koşullarından edimler arasındaki aşırı oransızlık koşulunun gerçekleşmediği belirtilmiş ise de bilirkişi raporu ile de tespit edildiği üzere taşınmazın sözleşmenin yapıldığı tarih itibarıyla KDV hariç değerinin 750.000,00 TL (KDV dahil 885.000,00 TL) olduğu, buna göre neredeyse %50'lik bu farkın açık bir oransızlık teşkil ettiği-Davalı ve eşinin kollukta alınan ifadeleri, tanık beyanları ve dosya içeriği ile davacının korkutulması suretiyle içinde bulunduğu zor durum ve yaşı dikkate alındığında aşırı yararlanmanın subjektif koşulunun da gerçekleştiğinin kabul edildiği-
Görevsizlik kararı-Arabuluculuk- Görevsizlik kararından önce arabulucuya başvurulmaması-Dava şartı
Görevsizlik kararı üzerine görevli asliye ticaret mahkemesinde bakılan dava yeni bir dava olmayıp önceki davanın devamı niteliğinde olduğundan ve görevsiz asliye hukuk mahkemesinde açılan davadan önce arabuluculuğa başvurulmadığından davanın usulden reddi gerektiği- "Asliye hukuk mahkemesine verilen görevsizlik kararı üzerine, henüz dosya asliye ticaret mahkemesine gönderilmeden ve görevsizlik kararı kesinleşmeden dava şartı arabuluculuğun taraflarca yerine getirildiğine" ilişkin istinaf/temyiz sebeplerinin yerinde olmadığı-
Kıdem tazminatı- Evlilik tarihinden itibaren bir yıllık süre -Fesih hakkı- -Alacak istemi
İşçinin evlilik nedeni ile iş sözleşmesini feshederek kıdem tazminatına hak kazanabilmesi için bu hakkın, evlilik tarihinden itibaren bir yıl içinde kullanılması gerektiği- Fesih hakkının evlilik tarihinden sonraya ilişkin ve bir yıl içinde kullanılması gereken bir hak olduğu gözetildiğinde, somut olayda davacı işçi bakımından evlilik nedeni ile fesih şartlarının bulunmadığının açık olduğu- Buna göre davacının kıdem tazminatı talebinin reddi gerekirken kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğu-
Kanun yararına bozma- Tefrik- Vekalet ücreti- Yargılama gideri
Tefrik edilen davanın ayrı ve bağımsız bir dava olduğu, bu nedenle asıl dava ile birlikte yargılaması devam ederken asıl davadan tefrik edilen dava yönünden, yargılama giderlerinden olan vekalet ücretine ayrıca hükmedilmesi gerektiği-
Satış masraflarının peşin yatırılması- 7343 s. K. ile yapılan değişiklikten önce konulan hacizler-
7343 s. K. ile İİK m. 106 ve 110'da yapılan değişiklikler gereğince satış talebiyle birlikte kıymet takdiri ve satış giderlerinin tamamının peşin olarak yatırılması gerektiği- Daha önce satış talep etmiş ve satış giderlerinin tamamını yatırmamış alacaklının tarifede yer alan ücreti 08.03.2023 tarihine kadar yatırması gerektiği (İİK geçici m. 18)- Alacaklıya satış masraflarını tamamlaması için icra müdürlüğünce muhtıra çıkarılması gerekmediğinden ve satış masraflarının tamamlanması için alacaklıya süre verilmesine ilişkin bir düzenleme bulunmadığından yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 1 yıllık sürede (08.03.2023 tarihine kadar) satış masraflarını tamamlamayan alacaklının haczinin düşeceği-
Kanunilik İlkesi-Sendika hakkının ihlali-Basın açıklaması-İfade özgürlüğü
Başvurucunun; basın açıklamasını sendikal karara uyarak yaptığını, metnin hiçbir yerinde amir sayılan kişilerin adının geçmediği gibi hakaret sayılabilecek sözlerin de bulunmadığını belirterek ifade özgürlüğü ve sendika hakkının ihlal edildiğini ileri sürdüğü- Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan kanunilik ölçütü, sınırlamaya ilişkin kuralın erişilebilirliği ve öngörülebilirliği ile kesinliğini ifade eden belirliliğini garanti altına aldığı ve müdahalenin kanuna dayalı olması, iç hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların bulunması gerektiği-Başvuru konusu müdahale, eylemin kanunda tam karşılığının bulunmaması nedeniyle benzer eylemlere ilişkin hüküm kapsamında, farklı bir kanun hükmü üzerinden tesis edildiği, bu gibi müdahalelerin kanunilik şartını karşılaması ancak eylem ile müdahalenin dayanağı kural arasında hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır nitelikte objektif bir ilişkinin varlığının ortaya konulmasıyla mümkün hâle geldiği- Bu bağlamda başvurucuyu cezalandıran idarenin ve cezanın hukuka uygunluğunu denetleyen yargı mercilerinin gerekçeleri dikkatli bir şekilde ele alındığı, başvuru konusu açıklama metni ile müdahalenin dayanağı kural içeriğini benzer kabul ederek eşleştirmenin ve eylemin sübuta erdiğini belirtmenin dışında kullanılan ifadelerin hangi bağlam ve kapsamda ilgili kurala özgülendiğine yönelik herhangi bir açıklamada bulunulmadığından eylemin yöneldiği iddia edilen taraflar ile uygulanan kural arasında açık, net, anlaşılır nitelikte objektif bir ilişkinin bulunduğu söylemenin mümkün olmadığı ve başvuru konusu kurala ilişkin idare ve yargı mercilerince yapılan yorumların, başvurucunun davranışlarının sonuçlarını öngörmesini sağlayacak belirlilikte olmaması nedeniyle disiplin cezası şeklindeki müdahalenin kanunilik şartını karşılamadığı - Başvuruya konu müdahalenin kanunilik şartını taşımaması nedeniyle Anayasa’nın 51. maddesinde güvence altına alınan sendika hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerektiği-
