İçerik Akışı
Haksız fiil- TBK m. 19 uyarınca muvazaa iddiasına iptal davası- Hukuki yarar- Davacının davalı borçludan alacaklı olması gerekliliği-
TBK 19 uyarınca muvazaa iddiasına dayalı olarak dava açılabilmesi için davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek olmasa da davacının bu davayı açmakta hukuki yararı olması için diğer dava koşullarının yanında davacının davalı borçludan alacaklı olması gerektiği- Zimmet suçu nedeniyle oluşan zararın dava veya takip yoluyla haksız fiil faillerinden talep edilmesi, bu talebin karşılanmaması halinde haksız fiilden kaynaklanan alacağın tazminine yönelik TBK 19 uyarınca muvazaa iddiasına dayalı davanın açılması gerektiğinden, bundan önce davacının, sadece ceza yargılaması nedeniyle mahkum olan davalının taşınmaz ve araçları elinden çıkardığından bahisle dava açmasında hukuki yarar bulunmadığı-
Maden ruhsatı haczi- İşletmeyle bütünlük arz eden menkullerin haczi-
Maden ruhsatına haciz konulduktan sonra aynı dosyadan maden işletmesi ile bütünlük arz eden mahcuzların haczedildiği- Maden işletmesiyle bütünlük arz eden menkullerin haczinin aynı alacak için icra dosyasında yapılan tamamlama haczi niteliğinde olduğu, Maden Kanunu'nun 40. maddesinin hacze engel olmadığı- "Maden ruhsatından ayrı haczedildiği gerekçesiyle haczedilen menkul mallar yönünden haczin kaldırılmasına" karar verilmesinin hatalı olduğu-
Soruşturma kapsamında el konulan teknenin yediemine teslimi- Saklama hizmeti ve ücreti- Hapis hakkı-
Mahkeme kararıyla el konulan tekne saklanması için kendisine teslim edilen şikayetçi yedieminle Adalet Bakanlığı arasında genel anlamda saklama sözleşmesinin kurulduğu- Ücret ödenmesi konusunda sorumluluğun Adalet Bakanlığı veya tekne malikinde olup olmadığının işletenin hapis hakkına başvurması açısından sonuç doğurmayacağı- Sunulan saklama hizmeti nedeniyle borç ödenmediği takdirde TBK 580 uyarınca işletenin alacağını almak için hapis hakkının bulunduğu ve alacağını teknenin paraya çevrilmesi yolu ile alabileceği- TBK’da hapis hakkının bahsi geçen sözleşme açısından kullanılması yönünden taşıt maliki ile borçlunun aynı kişiler olması gerektiği yönünde bir düzenlemenin bulunmadığı-
Sıra cetvelinin iptali- Paranın nemalandırılması- Bedelin "Hazineye" mi "alacaklıya" mi ödenmesi gerektiği-
Sıra cetvelinin iptali davası sırasında nemalandırılan bedelin "Hazineye değil", mülkiyet hakkı gözetilerek alacaklıya ödenmesi gerektiği-
Kamu sözleşmeleri- Davacının hakedişleri ihtirazi kayıt koymadan imzalaması- Fazladan ödediğini iddia edilen bedellerin davalıdan talep edip edemeyeceği- İbra- Delil sözleşmesi- Genel işlem şartı-
"Kamu sözleşmelerinin taraflarının, sözleşme hükümlerinin uygulanmasında eşit hak ve yükümlülüklere sahip olduğu" yönündeki düzenleme olan Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu'nun (KİSK) 4/3. maddesi, Hizmet İşleri Genel Şartnamesi'nin (HİGŞ) 42/a bendinde yer alan hükmün iptali için bir gerekçe oluşturabilirse de, bu düzenlemenin, tarafların özgür iradesi ile imzalanmış bir özel hukuk sözleşmesi hükmünün eşitlik ilkesine aykırı olduğunu göstermeyeceği- İptal kararı öncesi şartnamede delil sözleşmesi hükmü mevcutken sözleşmenin imzalanmasıyla eki hâline gelen ve sözleşme hükmü niteliğini alan şartnamenin, sonradan ortaya çıkacak uyuşmazlıklarda da uygulanacağı, idari yargıda iptal kararı verilmiş olsa da mahkemelerce bu hükmün uygulanacağı, mahkemelerin bu hükmü şartnamede bulunduğu veya bulunmadığı için değil, sözleşmenin eki hâline gelen metne göre "delil sözleşmesi" niteliğinde olduğu için sözleşme hükmü olarak uygulayacağı ve bu durumda HİGŞ m. 42/a'da yer alan ve "geçici hakedişlere itiraz prosedürünü" düzenleyen ilgili hükmün iptal edilmesinin, iptal kararından önce taraflarca imzalanmış olan sözleşme ve dolayısıyla eldeki davaya etkisinin bulunmadığı- "HİGŞ m. 42/a'daki 'geçici hakedişlere itiraz prosedürünü' düzenleyen ilgili hükmün Danıştay kararıyla iptal edildiği, iptal gerekçesinde de belirtildiği üzere 'şartname hükmünün KİSK m. 4/3'de belirtilen eşitlik ilkesine aykırı olduğu', söz konusu şartname hükmünün 'genel işlem koşulu' niteliğinde olduğu, kamu ihale sözleşmelerinde iş sahibi idare ile yüklenici arasında müzakere imkânının bulunmadığı, HİGŞ m. 42'deki sözleşme hükmünün, delil sözleşmesi yapma özgürlüğünü sınırlayan HMK m. 193/2'ye aykırı olduğundan geçersiz sayılması gerektiği, Danıştay tarafından verilen iptal kararının, sadece idare bakımından değil bütün adli mahkemeler açısından da bağlayıcı olacağı, uygulama zorunluluğunun bulunduğu, iptal kararıyla düzenleyici işlemin hukuka aykırılığı tespit edilerek düzenleyici işlemin ortadan kalkacağı, bu sonucun sadece iptal davası açan kişileri değil herkesi etkileyeceği, geriye etkili sonuçlar doğuracağı" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Teminat senedi- İİK.m.170 - İİK.m.169, İİK.m.169/a
“Takip Konusu Kambiyo Senedinin Teminat Senedi Olduğu İddiası İle Takibin İptali Ya Da Borca İtiraz Edilerek Takibin Durdurulması İçin” Borçlu Tarafından İİK.m.170/a’ya mı yoksa İİK.m.169, İİK.m.169/a’ya mı Dayanılması Gerekir?
Kamulaştırmasız el atma- Kamulaştırma- Elektrik dağıtımı- Seri dava- Vekalet ücreti
Davaya konu taşınmazın da aralarında bulunduğu yüzlerce taşınmazla ilgili olarak davalı elektrik dağıtım şirketi ve bölgedeki vatandaşlar arasında kamulaştırma/kamulaştırmasız el atma olarak açılan davalarda ihtiyari dava arkadaşlığı bulunduğu ve bu sebeple davaların seri dava niteliğinde olduğu- Yargılamalar ayrı yürütülmekte ise de avukatların çoğunlukla birden fazla dosyada vekillik üstlendiği ve yargılamaların aynı dilekçeler/beyanlar üzerinden yürütüldüğü anlaşıldığından seri işler yönünden vekâlet ücretinin tespitinde AAÜT’nin 22 nci maddesinin dikkate alınması gerektiği-
Yüklenicinin tapu devrinden kaçınmak için tapu kaydına muvazaalı olarak haciz koydurması-
Yüklenicinin tapu devrinden kaçınmak adına muvazaalı olarak tapu kaydına haciz şerhi konulduğu iddiasına dayalı haczin fekki istemi- Dava dışı borçlu şirket aleyhine yaptığı takipte, borcun sebebini "15.07.2013 tarihli 150.000,00 TL" alacak olarak gösteren davalının alacağın sebebine, varlığına, haklılığına dair bir savunma yapmadığı, alacağın tarihi 15.07.2013 olarak bildirilmişken, takibin 07.03.2016 günü başlatıldığı, çalışmamakta olan davalının kira gelirleriyle geçindiği ve aylık 3.000 TL gelirle bakmakla yükümlü olduğu iki çocuğu bulunduğu, buna uyumsuz şekilde; aynı binada borçlu yükleniciye ait başka bağımsız bölümlerin tapu kayıtlarına da haciz şerhi tesis ettirdiği ve önceki şerhler nedeniyle kendisine pay kalmayacağını hesap edebildiği halde, yüksek miktarlarda masraf yaparak bağımsız bölümlerin cebri icra kanalıyla satışını gerçekleştirdiği anlaşıldığından, mahkemece, taşınmaza konulan haciz bakımından davalının iyiniyetli olmadığı ve davaya konu haczin muvazaalı olduğunun kabulü ile kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği-
Müteselsil kefil-Genel kredi sözleşmeleri- Defi-İhtarın sonuçsuz kalması-İtirazın iptali
Alacaklının doğrudan müteselsil kefile başvurabilmesi için borçlunun, ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması gerektiği ve alacaklının asıl borçluyu takip etmeden müteselsil kefil olan davalı şirket hakkında takip yapabilmesine ilişkin asıl borçlunun ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması yasal koşullarının somut olayda oluşmadığı, aynı zamanda alacak muaccel olmadan takibe girişildiği gerekçeleriyle davanın reddine karar verildiği- Müteselsil kefilin Borçlar Kanunu'nun ilgili maddesinden kaynaklanan savunmaları, defi niteliğinde olup kefilin ödemede geciken esas borçlu ihtar edilmeden kendisine başvurulamayacağını ileri sürmesi gerektiği ve bu hususu hakim re’sen dikkate alamayacağından kefile defi hakkı tanıyan anılan hükmün kamu düzeni ile ilişkili olduğunun kabulünün mümkün olmadığı-Davalı vekili tarafından dava dosyasına sunulan dilekçelerin incelenmesinden, Borçlar Kanunu'nun ilgili maddesinin birinci fıkrasından kaynaklanan defi niteliğinde herhangi bir savunmada bulunmadığı anlaşıldığından İlk Derece Mahkemesinin bu sebebe münhasır olarak verdiği red kararının kanun yararına bozulması gerektiği-
Avukatın özen yükümlülüğü- Hakların yarışması ilkesi- Zamanaşımı-
Davacının, avukat olarak icra ve dava dosyalarını takip eden davalının gerekli olan özeni yerine getirmeyerek dosyaları takip etmemesi nedeniyle zarara uğradığını, yapılan şikâyet üzerine görevi kötüye kullanma suçundan cezalandırıldığını ileri sürerek tazminat isteminde bulunduğu; İlk Derece Mahkemesince şikâyetinden iki ay öncesinde davacının durumu öğrenmiş olmasına rağmen Avukatlık Kanunu’ndaki bir yıllık sürenin geçirilmesinden sonra dava açtığı gerekçesiyle davanın zamanaşımından reddine karar verildiği, dava dilekçesinden davacının sözleşmeye aykırılıkla birlikte haksız fiili de belirtmesiyle buna da dayandığının kabulü gerekeceğinden hakların yarışması ilkesi gereği, zamanaşımı yönünden hangi hukuk kuralı lehine olacaksa onun uygulanması gerekeceği, Avukatlık Kanunu’nun 40. maddesinde özel zamanaşımı belirlenmek suretiyle sözleşmeye dayanılarak avukata karşı açılacak tazminat davalarında bu hakkın doğumunun öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl ve her hâlde zararı doğuran olaydan itibaren beş yıl geçmekle dava hakkının düşeceği belirtilmiş ise de fiilin aynı zamanda suç teşkil etmesi hâlinde uzun olan ceza zamanaşımının uygulanması gerektiği-