Dava konusu bononun bedel hanesinde rakamla yazılı bedel hanesi arasında farklılık olduğundan, yazı ile yazılan bölümün bononun bedeli olarak kabulü gerekeceği-
Kredi kartı üyelik sözleşmesindeki imzanın başkasına ait olması halinde davacının bu kredi kartından dolayı herhangi bir sorumluluğu bulunmamakla birlikte hukuka aykırı olarak kişilik haklarına verilmiş bir zarardan da söz edilemeyeceği-
İlk cironun namına keşide edilene ait olması gerektiği, ancak ilk cironun vekaleten başka biri adı yazılarak şirket kaşesi üzerine atıldığının anlaşıldığı, bu durumda çek lehdarı tarafından adı yazılmak suretiyle çekin ciro edilmediği anlaşıldığından ciro silsilesinin koptuğu, bu nedenle ihtiyati hacze itirazın kabul edildiği- Davanın menfi tespit davası oluşu, keşideci tarafından açılmış oluşu ve davanın reddini talep ettiği nedenle davalı yanında müdahale talebi olmakla niteliği gereği feri müdahale talebi olduğu, ciro silsilesinin kopmuş olması nedeniyle ilk derece mahkemesinin müdahale talebinin kabulüne dair ara karardan rücu ettiği, fer'i müdahilin yanında yer aldığı tarafın kararı istinaf etmemesi durumunda, tek başına kararı istinaf etme hakkı bulunmadığı-
Bölge Adliye Mahkemesince verilen temyize konu kararın gerekçesinde, davalı vekilinin davanın esasına yönelik istinaf talebinin yerinde olmadığı sonucuna ulaşıldığı belirtildiği halde hüküm fıkrasında davanın esasına yönelik istinaf başvurusu hakkında olumlu veya olumsuz hüküm kurulmamak suretiyle hüküm ve gerekçe arasında çelişki oluşturulduğu anlaşıldığından hükmün bozulması gerekeceği- İlk Derece Mahkemelerince yapılan vakıa incelemesi Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yerinde bulunmadığı takdirde İlk Derece Mahkemesi kararının bütünüyle ortadan kaldırılması ve infazda tereddüt oluşturmayacak şekilde yeniden bir hüküm kurulması gerekeceği, aksi halde, aynı dosyada infazı kabil birden fazla kararın ortaya çıkması tehlikesine ve HMK’nin 297. ile 359. maddelerine aykırı olarak infazda tereddüde sebebiyet verilebileceği-
Mahkemece, öncelikle borç hesap kartında gösterilen ............. yılına yönelik olarak davacının, davalı Belediyeye ecrimisil bedeli ödemesi gerekip gerekmediğinin araştırılması, buna yönelik olarak mahallinde keşif yapılarak Belediyece ecrimisil istenen dava konusu yerin niteliğinin belirlenmesi, davalı Belediyenin davacıya karşı böyle bir belge düzenleme hakkının olup olmadığının açıklığa kavuşturulması, sonrasında davacının ecrimisil ödemesi gerekiyor ise miktarının hesaplanması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği-
İpotek alacağa bağlı bir hak olduğundan, tarafların alacağı ipotekle teminat altına alma konusunda anlaşmaları ve bu yöndeki iradelerini resmî şekilde işlem yaparak yerine getirmeleri gerektiği- Ortada, davacının dava dışı babasının veya babasının kurucu ortağı olduğu şirketin borçlarının teminatını teşkil etmek üzere davalı lehine dava konusu taşınmaza ipotek tesis edildiğine dair resmî şekilde düzenlenmiş ipotek akdi bulunmayıp aksine, davacının davalıdan aldığı borcun teminatı olarak ipotek tesis edilmiş olduğu, davalının da davacıdan alacaklı olmadığının kendi beyanı ile sabit olduğu anlaşıldığından, davacı ile davalı arasında davaya konu ipoteğe temel teşkil eden borç ilişkisinin mevcut olmadığı ve davacının davalıya borcu bulunmadığı anlaşıldığından davacının ipoteğin kaldırılması ve borçlu olmadığının tespitine karar verilmesi yönündeki talebinin yerinde olduğu- Davacı vekilinin, "davalının davacının iradesine aykırı olarak ve davalı ile birlikte hareket ederek davacıya ait taşınmazda davaya konu ipoteği davacı adına vekâleten tesis ettiğini, tesis edilen bu ipoteğin dayanaksız ve temel ilişki yokluğu nedeniyle yolsuz olduğunu" ileri sürerek "ipoteğin terkini, borçlu olmadığının tespiti" taleplerinin yanında "tazminat isteği" de bulunduğu gözetildiğinde, eldeki davada taşınmazlara ipotek tesis etmeye dair vekil tayin edilen davalıya husumet yöneltilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı-
Davacı borçtan sorumlu değilse de, site yöneticisi olması nedeniyle davalı şirketle aralarında hukuki işlem bulunduğundan ve sorumluluk durumu da yargılama sonucu belirlendiğinden, menfi tespit davasında, davalı aleyhine kötüniyet tazminatına (hükümde icra inkâr tazminatı yazılmıştır) hükmedilmesinin hatalı olduğu-
Davanın, bonoda kayıtlı miktarın 15.500 TL'sinden dolayı borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkin olduğu, kural olarak bonoya dayalı iddiaların yazılı delille ispatının gerektiği, somut olayda davacı tarafından bononun geçersizliğine ya da bedelsizliğine ilişkin yazılı bir delil sunulamadığı, kaldı ki menfi tespit davalarının kısmi olarak açılmasının da mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekeceği-
Takibin kesinleşmesi öncesi veya sonrasında takibe konu senedin sahteliğinin iddia edilmesinin, HMK. mad. 209 uyarınca takibin durdurulması sonucunu doğurmayacağı, anılan hükmün, genel mahkemelerde açılan davalarla ilgili olarak senedin delil olarak kullanılamayacağını öngördüğü, icra takibine etkisinin olmadığı- Menfi tespit davasında, İİK. mad. 72 uyarınca ihtiyati tedbir talep edilmediğinden, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerektiği-
Takibe dayanak bonolardaki imzaların davacıya ait olmadığı, dosya kapsamından davalı bankanın kötüniyetli olduğuna dair delil bulunmadığı ve İİK'nın 72/5 maddesindeki yasal koşullar oluşmadığı gerekçesiyle davacının menfi tespit talebinin kabulüne, tazminat talebinin reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığı-