İlamsız icra takibine dayalı menfi tespit davasında, "takip ve dava konusu belgenin senet mahiyetinde olmadığını, senette alacaklı ve borçlu sıfatının birleşmiş olması nedeniyle kambiyo senedi mahiyetinin kalmadığını, bu belgenin ayrıca yazılı delil başlangıcı da sayılamayacağını" iddia eden davacı-borçlunun bir dilekçesinde "borçlu olduğunu kabul ederek, ödemelerinden ve mal iadelerinden sonra... TL borcu kaldığını" bildirdiği görüldüğünden, ilamsız icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında ispat yükü alacaklıda olmasına rağmen, borçlu davacının ispat yükünü üzerine aldığı, ticari defterlerinin incelenmesi sonucunda davacının davalıya .... TL borcu bulunduğunun bilirkişi raporu ile sabit olduğu, ancak davacının daha düşük miktarda borcu olduğunu kabul ettiğinden davanın kısmen kabulüne karar verilmesinin isabetli olduğu-
Menfi tespit davalarında alacaklının kötüniyet tazminatı ile sorumlu tutulabilmesi için takibin haksız ve alacaklının kötüniyetli olması gerekir, somut olayda; davacı ile davalı arasında akdi ilişki olmadığı ve akdi ilişkinin davalı şirket ile kurulduğu mahkeme aracılığı ile yapılan yargılama sonucunda ortaya çıktığından takip tamamen haksız olmadığı gibi, alacaklının kötüniyetli olduğu da kanıtlanmadığından koşulları oluşmayan kötüniyet tazminatı isteminin kabulünün usul ve yasaya aykırı olduğu-
Dava, menfi tespit istemine ilişkin olup; takibin davacının avalist olduğu bonoya dayanılarak yapıldığı somut olayda, davacı, davalıdan kredi kullananın, dava dışı şirketin ortağı iken sonradan ortaklıktan ayrılması sebebiyle sorumluluğunun kalmadığını iddia etmiş ve aynı zamanda, asıl borçlu ile davalı banka arasındaki kredi sözleşmeleri ve davacının bu sözleşmelere kefaleti incelenmek suretiyle sonuca gidilmiş ise de, davacının takibe konu bonoyu avalist sıfatıyla imzaladığı, TTK’nun 702. maddesi uyarınca da avalist asıl borçlu gibi sorumlu olduğundan, davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
İİK'nun 72. maddesi uyarınca icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında, uyuşmazlık ihtiyati tedbire itirazın reddi kararına yönelik olup, davalı vekilinin o dönem istinaf dilekçesi olarak sunduğu ve dairemizce itiraz dilekçesi olarak değerlendirilen dilekçenin alt kısmında da görüleceği üzere 23/03/2020 tarihinde UYAP'ta oluşturulduğu, dolayısıyla bir haftalık itiraz süresinin geçirildikten sonra verildiği, kaldı ki 27/02/2020 tarihli itirazın reddi kararının HMK'nun 396. maddesi uyarınca durum ve koşulların değişmesi nedeniyle verildiği, bu şekildeki kararların da istinaf kanun yoluna tabi olmayıp itiraz kanun yoluna tabi olduğu anlaşıldığından davalı vekilinin istinaf talebinin esasa dair istinaf talepleri incelenmeksizin usulden reddine karar vermek gerektiği-
Menfi tespit davaları sonucunda verilen hükümler esasa yönelik olarak cebri icraya konu edilip infaz edilemeyeceğinden, menfi tespit davalarının arabuluculuk dava şartına tabi olmadığı-
Mahkemece, davacının borcun tamamından sorumlu olmayı taahhüt etmesi sebebiyle ödediği bedeli kooperatiften isteyemeyeceğinden, istirdat davasının reddine karar verilmesi gerektiği-
Dönemin mütevelli heyetinden vakıf zararının tahsili için başlatılan ve davacı yönünden kesinleşen ilamsız icra takip dosyasında talep edilen alacak için davalı vakfa borçlu olmadığının tespiti istemi-
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 705. maddesinde düzenlendiği üzere, taşınmazın mülkiyetinin kazanılmasının tescille olacağı, mahkemece konusunda uzman bilirkişiden rapor alınmak suretiyle, davacının taşınmazın mülkiyetini kazandığı tarihe kadar tahakkuk eden ecrimisil ve faiz tutarının tespiti, davacının yapmış olduğu toplu ödemelerin bu tutarı geçip geçmediği, fazladan ödeme varsa bu tutar üzerinden davacının borçlu olmadığının tespitine ve fazla ödemenin istirdatına karar vermek gereceği-
Her ne kadar, dava dışı paydaş ile yapılan kira sözleşmesi pay ve paydaş çoğunluğu sağlanamadığından geçersiz ise de, dosya içinde yer alan ortaklık tasfiye sözleşmesinin 4. maddesi ve davaya konu yerin kullanımının birleşen davada davacı ile dava dışı paydaşa bırakıldığı bağımsız bölüm listesi dikkate alındığında, birleşen davada davacının, asıl dava davacısı şirketin dava konusu taşınmazdaki kullanımına muvafakatinin bulunduğu, buna göre asıl davada davacı şirket ile dava dışı paydaşın imzaladığı kira sözleşmesinin geçerli hale geldiği anlaşıldığına göre, birleşen davada davacının taşınmazı kullanımı geçerli kira sözleşmesine dayandığından asıl davanın (menfi tespit) kabulüne, birleşen davanın (itirazın iptali) reddine karar verilmesi gerekeceği-
Borçlunun sahtelik nedenine dayalı olarak açtığı menfi tespit davası, İİK. mad. 72 kapsamında bir dava olduğundan, anılan maddedeki usule göre mahkemeden alınacak ihtiyati tedbir kararı ile icra takibinin durdurulabileceği- Sahtelik nedeniyle açılan menfi tespit davası gibi, cumhuriyet savcılığına aynı nedenle yapılan şikayet ve ceza mahkemesinde açılan davanın da kendiliğinden icra takibini durdurmayacağı ve bekletici mesele yapılamayacağı- Cumhuriyet savcılığı veya ceza mahkemesince tedbir kararı verilirse icra takibinin durdurulabileceği- Takibin kesinleşmesi öncesi veya sonrasında takibe konu senedin sahteliğinin iddia edilmesinin HMK'nun 209. maddesi uyarınca takibin durdurulması sonucunu doğurmayacağı, bu hüküm, genel mahkemelerde açılan davalarda, senedin delil olarak kullanılamayacağını öngördüğü, icra takibine etkisinin olmadığı-