İnançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil olmadığı takdirde bedel istemi-
Kendisini ehil bir kişi gibi gösterip hukuki işlem yapan ve bu suretle karşı tarafı zarara uğratan ehliyetsiz kişinin bu zarardan sorumlu olacağı- Hacir altındaki kişinin karşı tarafın aleyhine olacak şekilde kendi mal varlığında meydana gelen sebepsiz zenginleşme oranında sorumlu olduğu; zira sebepsiz zenginleşme hükümleri gözetildiğinde, zenginleşenin iade borcunun doğması bakımından fiil ehliyetinden yoksun olmanın sonuca etkili olmadığı-Tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde alacaklının, asıl borçlu aleyhine icra takibi yapıp, takip semeresiz kalmadıkça kefillerden borcun ifasını isteyemeyeceği-
Davalı Kurum tarafından, davacı hakkında 2005 yılı itibari ile tescil edilen 1479 Sayılı Yasa kapsamındaki sigortalılık tescil işleminde davacıyı yüksek basamaktan tescil edip, bu basamak seyri üzerinden prim tahsil etmesi, alınan fazla primlerle orantılı bir biçimde aylıkların arttırılması sonucunu doğurmayacağı gibi, eldeki davada davacı hakkında ödediği bu primlerin isteğe bağlı olarak geçerli sayılmasına imkân da bulunmaması karşısında, mahkemece kabul edilen şekilde davacının yüksek basamakta iken ödediği primlerin TMK'nun 2. Maddesi hükümlerinden faydalanma hakkı vermeyeceği belirgin olup, mahkemece bu esaslar dikkate alınarak yeniden bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar tesisinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin davada, mahkemece iyi niyet ilkesi ve dürüstlük kuralı gereğince araştırma ve inceleme yapılması gerekirken, uyuşmazlığın irade sakatlığından kaynaklandığı şeklinde hatalı değerlendirme yapılmasının isabetsiz olduğu-
Genel boşanma sebebinin düzenleme altına alındığı TMK’nın 166. maddesine dayalı boşanma davalarının evlilik birliğinin temelinden sarsılması ilkesine bağlı olduğu, burada hâkimin evlilik birliğinin temelinden sarsıldığına kanaat getirdiği durumlarda boşanmaya karar verebileceği, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda tespit edilen kusur belirlemesinin ise sadece boşanmanın değil, boşanmanın feri sonuçlarını kapsayan velayet, tazminat ve nafakalar yönünden de sonuca etkili olduğu, bu nedenlerle genel boşanma sebebine dayalı davalarda tarafların kusur belirlemesine ilişkin gerekçe ile boşanma hüküm fıkrası arasında sıkı sıkıya bir bağlılıktan söz edilemeyeceği- Hüküm fıkrasının boşanmaya ilişkin bölümünün istinafa konu edilmeyerek kesinleştiği buna bağlı olarak da hükmün gerekçe bölümünün artık kesin hüküm etkisinde olduğundan söz edilemeyeceğinden, davada haklı çıkan tarafın dahi hukuki menfaati olduğu takdirde temyiz hakkı olduğu gözetildiğinde, tarafların ilk derece mahkemesince yapılan kusur belirlemesine karşı hükmün boşanma fıkrasına yönelik bölümünden bağımsız şekilde istinaf kanun yoluna başvurabilecekleri-Bu durumda; bölge adliye mahkemesince yapılacak olan işin; tarafların kusurlu davranışlarına ilişkin tüm deliller birlikte değerlendirilerek tarafların kusur durumunun belirlenmesi ve bu belirlemeye bağlı olarak boşanmanın fer'i niteliğinde bulunan talepler hakkında karar vermesi gerektiği-
Davalı ile davacı arasında sözleşmesel ilişkiye dayanan araç takip cihazlarının satışı ve montajı işinin bulunduğu olayda, davacıya bildirimde bulunmadan, davalının müşterilere internet sitesinde "bilgilendirme" başlıklı bir duyuruda bulunması üzerine, "haksız rekabetin tespiti ve önlenmesi" isteminde bulunulmuş olup; anılan bu duyuruda yer alan açıklamaların, davacının faaliyetlerini veya ticari işlerini yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici açıklamalarla "kötüleme" niteliğinde olup olmadığı hususu tespit edilerek haksız rekabetin oluşup oluşmadığına karar verilmesi gerektiği-
Limited şirket genel kurul kararının yok hükmünde olduğunun tespiti istemine ilişkin (6762 s. TTK hükümlerinin uygulanması gereken) davada, taraflar arasında 2012 yılında niza başladığı, davalı şirkette büyük hissedar olan davacı şirketin ve onun yetkili temsilcisi olan kişinin, müdürün görev süresi 2010 yılında bittikten sonra davanın açıldığı 2014 yılına değin ticari ilişkilerinin de devam ettiği yaklaşık 4 yıllık süre zarfında şirkete yeniden temsilcisi tayin edilip edilmediği hususunda bilgi sahibi olmamasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı ve basiretli bir tacirden beklenemeyeceği- Tüm yazışmalarda dava dışı kişinin muhatap alındığı ve bu nedenle davalı şirketin müdürü olduğunu bildiği gözetilerek ve ayrıca batıllığın ileri sürülmesi kural olarak herhangi bir süreye tabi değilse de, dava konusu 01.04.2010 tarihli toplantıda alınan kararların dört yıl sonra yokluğunun ileri sürülmesinin hakkın kötüye kullanılması olduğu ve hukuken korunamayacağı-
Davalının önceki beyanının aksine olacak şekilde hareket ederek yetkili yer beyanında bulunmasının dürüstlük kuralı ile bağdaşmadığı ve hakkın kötüye kullanımı mahiyetinde olduğu-
Soybağı davaları ile nüfus düzeltim davaları arasında davanın tarafları, dava açması süresi ve ispat kuralları bakımından ciddi ayrımlar bulunduğu- Ana ile soybağının kurulması (doğuran kadının tespit edilmesi) hâlinde, çocuk ve doğuran kadın arasında soybağı doğrudan kurulacağına göre, davalıyı doğuran annenin öncelikle belirlenmesi gerektiği- Gerçek annenin tespit edilmesi sonrasında ise babalık karinesine dayalı olarak babanın belirlenmesinin mümkün olduğu- Babalık karinesinden faydalanma söz konusu olmaksızın kocanın nüfus kütüğüne kaydedilen çocukla koca arasında soybağının kurulması söz konusu olmadığı için böyle bir durumda çocuk ile koca arasında soybağının bulunmadığının tespitine yönelik olarak açılacak davanın "soybağının reddi" davası değil, yanlış kaydın düzeltilmesi amacına yönelik kayıt düzeltme davası olduğu- Davalının anne ve baba isimlerinin değişmesi durumunda miras durumunun da değişikliğe uğrayacağı, bir başka anlatımla davalının mirasçılıktan çıkarılması durumunun gündeme geleceği, bu itibarla ortaya çıkacak hukuki sonuçlar ve kamu düzenine ilişkin bu tür davalarda doğru sicil oluşturulması zorunluluğu dikkate alındığında gerektiğinde DNA testinin yaptırılmasında yarar bulunduğu- Davanın açıldığı asliye hukuk mahkemesince "görevsizlik kararı" verildiği ve temyiz edilmeksizin kesinleştiği, dosya kendisine gönderilen aile mahkemesince de görevsizlik kararı verilerek temyiz edilmeksizin kesinleşmesi üzerine görev uyuşmazlığı yönünden Yargıtay 17. HD'nce; davanın niteliğine göre aile mahkemesinin yargı yeri olarak belirlenmesine karar verildiği, mahkemece merci tayini kararı sonrasında hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine dair verilen kararın Yargıtay 8. HD.'nce bozulduğu ve mahkemece merci tayini kararı gereğince davanın soybağının reddi davası olarak kabulünün zorunlu olduğu gerekçesiyle direnme kararı verildiği uyuşmazlıkta mahkemece davacı tarafından açılan davanın "nüfus kayıt düzeltim" davası olarak kabul edilerek işin esasına girilmesi ve davaya nüfus müdürlüğünün de katılımı sağlanarak deliller toplandıktan sonra karar verilmesi gerektiği-
Taraflar arasındaki akdi ilişki, asıl işveren alt işveren ilişkisini doğrulamıyor, ya da bu sözleşmelerin muvazaaya dayandığı saptanmış ise, bunun doğal sonucu olarak, işçi işveren ilişkisinin hukuksal statüsünden kaynaklanan ve işçilik hakları olarak da adlandırılan; kıdem, ihbar tazminatı gibi alacaklardan, gerek doğrudan ve gerekse dolaylı olarak, işveren sıfatını taşımayan davalının sorumlu tutulmasının mümkün olmayacağı- Tarafların bilerek ve isteyerek iradeleri ve beyanları arasında böylesi bir uygunsuzluğu yaratmaları halinde muvazaanın söz konusu olacağı- Muvazaalı sözleşme tarafların gerçek iradelerini yansıtmadığından başlangıçtan beri geçersiz sayılacağı ve sözleşmenin geçersiz olması sebebiyle taraflar bir zarara uğramış olsalar bile bunu birbirlerinden talep edemeyeceği- Dava konusu olayda davacı; 'davalı ile aralarında hizmet alım sözleşmeleri bulunduğunu' öne sürerek 'davalı şirkette çalışan dava dışı işçilerin işçilik alacaklarının ödenmediğinden bahisle yapılan ödemelerin rücuen tahsilini istediği' davada davalı 'davacı arasında gerçek bir asıl-alt işveren ilişkisi olmadığını' ve ' taraflar arasındaki sözleşmenin muvazaalı olduğunu' savunduğundan 2011-2014 dönemine ait taraflar arasındaki tüm hizmet alım sözleşmeleri, ihale şartnameleri, getirtildikten sonra davalının muvazaa iddiası üzerinde durularak, taraflar arasındaki sözleşmelerin muvazaalı olup olmadığı tespit edilerek, dava dışı işçilerin işten çıkarıldığı tarihte işçilik alacaklarını hak edip etmediği ve miktarı belirlendikten sonra sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-