Belirli süreli iş sözleşmesi yapılmasını gerektiren objektif koşullar mevcut olmasa da, taraflar arasında belirli süreli iş sözleşmesi yapılmış olup davacı işçi sözleşmenin belirli süreli olduğuna güven duymak suretiyle bakiye süreye ait ücretlerini talep ettiğinden, iş sözleşmesinin belirsiz süreli olduğunun işverence ileri sürülmesinin işçiyi koruma amacına aykırı olduğu gibi, hakkın kötüye kullanılması olarak da değerlendirilmesi gerektiği-
Vekaletin kapsamının, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirleneceği, vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil ilgili kanun uyarınca sorumlu olacağı, bu sorumluluk TBK.'de benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin sorumluluğunun esas alınacağı, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK.'nin ilgili maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmesi gerektiği, açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan BAM kararının onanması gerektiği-
Teslim yeri gösterilmediğinden ve teslim alma ve malın sevkiyatını sağlama edimi de davacı alıcıya yüklendiğinden, teslimin satıcının adresi olan Türkiye'de yapılması gerektiği- "...120 gün içerisinde mal sevkiyatı alıcı tarafından gerçekleştirilmezse, peşinat olarak ödenen 75.000 USD'nin satıcıya gelir olarak kaydedilececeği ve alıcının paranın geri ödenmesini talep edemeyeceği” şeklindeki hüküm ve sözleşmenin iç savaş H.p’te sürerken taraflar arasında imzalandığı gözetildiğinde, Suriye’deki iç savaş nedeniyle davacının davalıya ödediği bedeli mücbir sebebe dayalı olarak talep edemeyeceği- "İç savaşın önceleri bastırılabilecek seviyedeyken ülkenin bir çok yerine sıçrayıp kontrolden çıktığı, mücbir sebep hâllerinden biri olan iç savaş nedeniyle davacı tarafın protokol nedeniyle ödemiş olduğu bedelin iadesine karar verilmesi gerektiği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Avukatın, süreli vekaletnamesiyle süre sonuna çakışan işler için sözleşmede belirtilen şekilde ücret kararlaştırılmasının, süreli sözleşmenin amacına uygun düşmediğinden takdiri indirim yapılması gerektiğine ilişkin kabulün hatalı olduğu- Anılan sözleşme hükmünün genel işlem koşulu olarak ve dürüstlük kuralına aykırı hazırlandığı kabulünün mümkün olmadığı ve taraflar arasında imzalanan vekalet ücret sözleşmesinin tarafları bağlayıcı nitelikte olduğu değerlendirilerek sözleşmedeki "avukata verilen işlerin asgari ücret tutarı kadarının ödeneceğine" ilişkin hükme göre uyuşmazlığın çözümü gerektiği-
Dosyada mevcut kurumlar arası yazışmalardan eğitim alan personellerin davacının (yüklenicinin) elemanları (kursiyerleri) olduğu anlaşıldığından Özel Şartname ve İdari Şartname uyarınca alınan eğitimlerin bedeli teklif fiyata dahil olup ayrıca ücrete hak kazanılamayacağı-
Kooperatif üyeliğinin tespiti talebine ilişkin davada, mahkemece, davalı kooperatifin defter, kayıt ve belgelerinin öncelikle kooperatiften istenilmesi, ibraz edilmezse kooperatifin adresinde defter ve kayıtların incelenmesi için keşif yapılması, buna rağmen inceleme yapılamaz ya da defter ve belgelere ulaşılamaz ise Ticaret Sicil Memurluğundan, mümkün olmazsa kooperatif anasözleşmesinin 41. maddesi uyarınca ilgili bakanlık il müdürlüğünden, kooperatifin bilançosu, gelir gider cetvelleri, yönetim ve denetim raporları, genel kurul tutanakları, ortaklık cetvelleri celbedilip kooperatif konusunda uzman bilirkişi aracılığı ile inceleme yapılarak, genel kurul kararları ile aidat alınmasına ilişkin karar alınıp alınmadığı ve davacının varsa kooperatifin banka hesabına aidat yatırıp yatırmadıkları, diğer anlatımla kooperatifin aidat toplayan bir kooperatif olup olmadığı, davacının varsa ödeme yükümlülüklerini yerine getirip getirmediği, davalının davacıyı genel kurul toplantılarına çağırıp çağırmadığı, hazirun listelerinde isminin yer alıp almadığı, kooperatif ile ilişkisini devam ettirip ettirmediği hususunda rapor alınıp, anasözleşme ya da alınan bir genel kurul kararı uyarınca ortağın kooperatifle bağlantı kurmasını zorunlu kılan başka bir yükümlülüğü varsa, bunun üzerinde de durularak, sonuç olarak davacının 1999 tarihli üyeliğinin durdurulduğuna ilişkin yönetim kurulu kararı ile dava tarihi arasında geçen süre itibariyle davanın TMK'nın 2. maddesine uygun olup olmadığının ve davanın bu nedenle reddi gerekip gerekmediğinin yeterince tartışılması, sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekeceği-
Anataşınmazın yönetim tarzı, kullanma maksat ve şekline ilişkin anlaşmazlıkların çözümünde öncelikle yönetim planında mevcut hükmün uygulanması gerektiği- Yönetim planında "yüksek katlı binalarda köpek beslenemeyeceği" düzenlendiğinden, köpeğin site ve daireye girişinin önlenmesi talepli davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği- "Evde beslenen köpek nedeniyle diğer apartman sakinlerine rahatsızlık verilip verilmediği, gürültü sınırlarının aşılıp aşılmadığı, komşuluk hukuku kapsamında önlenmesi gereken aşırılık ve aykırılık bulunup bulunmadığının yönetim planı dışındaki delillere göre değerlendirilmesi gerektiği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-
Haksız azledilen davacı avukatın Avukatlık Kanunu m. 164/4 çerçevesinde vekâlet ücreti alacağının tahsilini istediği eldeki davanın belirsiz alacak davası niteliğinde olduğu ve bu nedenle dava değerini arttıran talep dilekçesindeki alacak miktarı yönünden zamanaşımının işlemeyeceği- "Vekâlet ücreti talebine konu tapu iptal ve tescil davasının değerinin belli olduğu, bu değer üzerinden önce 164/4 uyarınca %20 oranında vekâlet ücreti hesaplayarak davalıya iki ayrı ihtar gönderen davacının sonra fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğunu belirterek yüzde onu üzerinden hesapladığı tutar üzerinden icra takibi başlattığı gözetildiğinde, artık söz konusu ücret iddiasını HMK. m. 107. maddesi çerçevesinde talep edilemeyeceği, aksini kabulü halinde, mahkemenin takdir hakkını kullandığı her davanın belirsiz alacak davası olarak sayılabileceği" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Poliçelere esas kredi borcunun artan kısım için bankanın onayına ihtiyaç bulunmadığı gibi, kalan kredi borcu için dava dışı bankanın poliçe teminat bedelinin tahsili için girişimde bulunmaması ve davacıların taleplerinin öncelikle kredi borcunun karşılanmasına yönelik olduğu gözetildiğinde bankanın davaya muvafakat edip etmemesinin geçerli olup olmadığının TMK'nın 2. maddesi çerçevesinde tartışılması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı-
Davacı tarafından kullanılan ticari kredi nedeniyle dönemsel hizmet komisyonu adı altında tahsil edilen paranın istirdadı istemi- Kredi sözleşmesinde davalı banka tarafından kullandırılan kredi dolayısıyla faiz, komisyon ve masraf alınabileceğine dair hüküm olmakla birlikte, miktar ya da oran belirtilmediği, ancak davalı bankanın -Merkez Bankası tarafından yayınlanan Mevduat ve Kredi Faiz Oranları ve Katılma Hesapları Kâr ve Zarara Katılma Oranları ile Kredi İşlemleri Faiz Dışında Sağlanacak Diğer Menfaatler Hakkında 2006/1 sayılı Tebliğ uyarınca- hizmet komisyonu bedeli ile ilgili olarak Merkez Bankası'na bildirimde bulunduğu ve davacının, sözleşme metnini imza tarihinden önce edinerek incelediği ve banka personelince bilgilendirildiğine dair, imzalı beyanı bulunduğu uyuşmazlıkta, mahkemece, TBK 20 vdd.ndaki genel işlem koşullarına ilişkin hükümlerin uygulanmasına dair ilkeler doğrultusunda, sözleşmenin genel işlem koşulu denetimine tabi tutulması ve sözleşme hükmünün bu nitelikte olduğunun tespiti ile bu hükmün yazılmamış sayılması halinde oluşan boşluğun TTK 20. maddesi ile yukarıda belirtilen 2006/1 sayılı tebliğ gereğince davalı banka tarafından Merkez Bankası'na bildirilen oran ve her halükârda TBK 25. madde bağlamında TMK 2. hükümleri çerçevesinde bir değerlendirme yapılması, sözleşme hükümlerinin genel işlem koşulu içermediğinin kabulü halinde ise, yine de TBK 25. maddesi bağlamında dürüstlük kuralı çerçevesinde inceleme yapılıp bir karar verilmesi gerektiği-