Davalının yetkilisi olduğu dava dışı şirketle olan cari hesabına dayalı olarak açılmış olan alacak davasında, davalının cevap dilekçesindeki beyanları ile yetkilisi olduğu şirketin borcu olduğunu kabul ettiği ve bu borcu şirket ile birlikte üstlendiğinin anlaşıldığı, borcu üstlenen davalının aynı zamanda borçlu şirket yetkilisi olduğu, cevap dilekçesindeki beyanının TBK.’nin 195. maddesi uyarınca bir iç üstlenme sözleşmesi niteliğinde bulunduğu gibi, davacının bu üstlenmeye zımnen rıza gösterdiği dolayısıyla TBK.’nin 196. maddesi uyarınca dış üstlenilme sözleşmesinin de mevcut olduğunun kabul edilmesi gerektiği, davalının cevap dilekçesindeki borcun ikrarı mahiyetindeki beyanının, işbu davada kesin delil teşkil edeceği, davalının ödeme savunmasında bulunmadığına göre, tarafların ticari defterlerinin incelenmesine gerek görülmediği gerekçesiyle davanın kabulünün gerektiği-
Tescille kazanılan tasarım hakkının, tasarım üzerindeki ve tasarımdan doğan inhisari yetkilerle donatılmış mutlak bir hak olduğu ve herkese karşı ileri sürülebileceği- Davacıya karşı açılan davada davacının eyleminin davalının tasarım hakkına tecavüz teşkil ettiği mahkeme kararıyla sabit olursa, ihtarname gönderilen şirketlerin eylemleri de davalının tasarım hakkına tecavüz teşkil edeceğinden, davalı tarafından davacının müşterilerine gönderilen ihtarnamelerin içeriğinde yer alan hususların davacıyı kötüleme boyutunda olmadığı, ihtarname gönderilen şirketlerin taraflar arasındaki çekişmeyi bildiği ya da bilmeleri gerektiği dikkate alındığında dava konusu ihtarnamelerin uyarı niteliğinde olduğu ve şikâyet hakkı kapsamında kaldığı, dava konusu ihtarnamelerin haksız rekabet oluşturmadığı-"Davalının açtığı dava derdestken dava konusu ihtarnamelerin davacının müşterilerine gönderilmesinin yasal hakkı kullanma erkini ziyadesiyle aştığı, anılan mahkemece davanın reddine dair verilen kararın kesinleştiği, davacının davalıya yönelik eyleminin tasarım hakkına tecavüz teşkil etmediğinin kesinleştiği, dolayısıyla dava konusu ihtarnamelerin içeriğinin yanlış, yanıltıcı ve incitici beyanlardan oluştuğu" şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-
Dava, menfi tespit istemine ilişkin olup; takibin davacının avalist olduğu bonoya dayanılarak yapıldığı somut olayda, davacı, davalıdan kredi kullananın, dava dışı şirketin ortağı iken sonradan ortaklıktan ayrılması sebebiyle sorumluluğunun kalmadığını iddia etmiş ve aynı zamanda, asıl borçlu ile davalı banka arasındaki kredi sözleşmeleri ve davacının bu sözleşmelere kefaleti incelenmek suretiyle sonuca gidilmiş ise de, davacının takibe konu bonoyu avalist sıfatıyla imzaladığı, TTK’nun 702. maddesi uyarınca da avalist asıl borçlu gibi sorumlu olduğundan, davanın reddine karar verilmesi gerektiği-
Davalıların, dava dışı borçlu şirketin ne ortağı, ne kefili, ne de yöneticisi oldukları, icra dosyalarında alacakların temlik alınması, akrabalık bağı, dava dışı şirket ortağı ve kefilinin bir dönem davalı şirkette çalışması, dava dışı borçlu şirket ile davalı şirketin faaliyet konularının benzer olması, dava dışı şirket borcundan dolayı hacizli taşınmaz üzerinde davalı şirket unvanına benzer bir şirketin faaliyet göstermesinin "tüzel kişilik perdesinin kaldırılması" ya da "organik bağın" varlığının kabulü için yeterli olmadığı- Temlik işlemleri nedeniyle zarara uğradığını iddia eden davacının her bir işlemin iptalini talep edebileceği-
İnançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil olmadığı takdirde bedel istemi-
Kendisini ehil bir kişi gibi gösterip hukuki işlem yapan ve bu suretle karşı tarafı zarara uğratan ehliyetsiz kişinin bu zarardan sorumlu olacağı- Hacir altındaki kişinin karşı tarafın aleyhine olacak şekilde kendi mal varlığında meydana gelen sebepsiz zenginleşme oranında sorumlu olduğu; zira sebepsiz zenginleşme hükümleri gözetildiğinde, zenginleşenin iade borcunun doğması bakımından fiil ehliyetinden yoksun olmanın sonuca etkili olmadığı-Tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde alacaklının, asıl borçlu aleyhine icra takibi yapıp, takip semeresiz kalmadıkça kefillerden borcun ifasını isteyemeyeceği-
Davalı Kurum tarafından, davacı hakkında 2005 yılı itibari ile tescil edilen 1479 Sayılı Yasa kapsamındaki sigortalılık tescil işleminde davacıyı yüksek basamaktan tescil edip, bu basamak seyri üzerinden prim tahsil etmesi, alınan fazla primlerle orantılı bir biçimde aylıkların arttırılması sonucunu doğurmayacağı gibi, eldeki davada davacı hakkında ödediği bu primlerin isteğe bağlı olarak geçerli sayılmasına imkân da bulunmaması karşısında, mahkemece kabul edilen şekilde davacının yüksek basamakta iken ödediği primlerin TMK'nun 2. Maddesi hükümlerinden faydalanma hakkı vermeyeceği belirgin olup, mahkemece bu esaslar dikkate alınarak yeniden bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar tesisinin usul ve yasaya aykırı olduğu-
Vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkin davada, mahkemece iyi niyet ilkesi ve dürüstlük kuralı gereğince araştırma ve inceleme yapılması gerekirken, uyuşmazlığın irade sakatlığından kaynaklandığı şeklinde hatalı değerlendirme yapılmasının isabetsiz olduğu-
Davalı ile davacı arasında sözleşmesel ilişkiye dayanan araç takip cihazlarının satışı ve montajı işinin bulunduğu olayda, davacıya bildirimde bulunmadan, davalının müşterilere internet sitesinde "bilgilendirme" başlıklı bir duyuruda bulunması üzerine, "haksız rekabetin tespiti ve önlenmesi" isteminde bulunulmuş olup; anılan bu duyuruda yer alan açıklamaların, davacının faaliyetlerini veya ticari işlerini yanlış, yanıltıcı veya gereksiz yere incitici açıklamalarla "kötüleme" niteliğinde olup olmadığı hususu tespit edilerek haksız rekabetin oluşup oluşmadığına karar verilmesi gerektiği- 
Limited şirket genel kurul kararının yok hükmünde olduğunun tespiti istemine ilişkin (6762 s. TTK hükümlerinin uygulanması gereken) davada, taraflar arasında 2012 yılında niza başladığı, davalı şirkette büyük hissedar olan davacı şirketin ve onun yetkili temsilcisi olan kişinin, müdürün görev süresi 2010 yılında bittikten sonra davanın açıldığı 2014 yılına değin ticari ilişkilerinin de devam ettiği yaklaşık 4 yıllık süre zarfında şirkete yeniden temsilcisi tayin edilip edilmediği hususunda bilgi sahibi olmamasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı ve basiretli bir tacirden beklenemeyeceği- Tüm yazışmalarda dava dışı kişinin muhatap alındığı ve bu nedenle davalı şirketin müdürü olduğunu bildiği gözetilerek ve ayrıca batıllığın ileri sürülmesi kural olarak herhangi bir süreye tabi değilse de, dava konusu 01.04.2010 tarihli toplantıda alınan kararların dört yıl sonra yokluğunun ileri sürülmesinin hakkın kötüye kullanılması olduğu ve hukuken korunamayacağı-