Uyuşmazlık konusu sözleşmenin, davacı tüketicinin "iki haftalık ücretsiz kullanım hakkının kullanabileceği ve sonrasında sözleşmeyi sonlandırabileceği" şeklinde davalı yetkilisinin beyanıyla kurulmuş ancak daha sonra davacının bu hakkını kullanmasına fırsat verilmeyip ücret tahsili istenen olayda sözleşme davacı tüketicinin iradesi hile yoluyla sakatlanarak kurulduğundan ve sahip olması gereken nitelikleri taşımadığından davacının sözleşmeyle bağlı olmadığı-
Davalıya güvenen davacının, davaya konu 24 parça taşınmazını ölünceye kadar bakma akti ile davalıya devrettiği, ne var ki; taşınmazın tapuda devri sağlandıktan sonra davalının, davacı ve eşine karşı olumlu davranışları değişmiş olup, davacı ve eşiyle artık ilgilenmediği, davacının bu şekilde iradesi yanıltılarak hileye düşmesinin sağlandığı- Davacının, temlikten sonra kendisine ve eşine bakılmaması üzerine hileye düşürüldüğünü anladığı, resmi akit esnasında aldatıldığını bilmesine olanak olmadığı gibi, bu durumu bilmesinin hayatın olağan akışına da ters olduğu- Kendisine ve eşine bakılmayacağını bilse idi zaten temlik işlemini yapmayacağı kuşkusuz olup, bakıp gözetileceğine inandırılarak temlik yapılmasını sağlama hâlinin hile olarak kabul edilmesinin gerektiği- Hâl böyle olunca; davalı adına kayıtlı taşınmazlar yönünden davanın kabulüne karar verilmesi, yargılama sırasında davalı tarafından 3. kişilere temlik yapıldığının saptanmasını halinde ise HMK'nun 125. maddesi gözetilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
Davacı şirket ile davalı avukat arasında imzalanan ve davacının da kefil olarak imzaladığı iflas erteleme davası için imzalanan avukatlık hizmet ve ücret sözleşmesi ile yine aynı şekilde imzalanan hukuk müşavirliği sözleşmelerinin de davalı avukatın gördüğü lüzum üzerine 'şeklinde bir beyanla vekillikten istifa etmesi nedeniyle mahkemece bu istifanın lüzum sebepleri sorulup, bunun haklı olup olmadığı araştırılarak' davalı avukatın her iki sözleşme ile kararlaştırılan ücreti hak edip etmediği, hak etmiş ise ne kadar ücret hakettiği saptanıp varsa haketmediği bölüm yönünden menfi tespit davasının kabulü gerekeceği- Tehdit nedenine dayalı menfi tespit davasının bir yıllık (hak düşürücü) süre içinde açılması gerekeceği-
Hilenin (aldatma), genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlandığı- Hatada yanılma, hilede ise yanıltmanın söz konusu olduğu- Taraflardan birinin, diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmesi halinde; yanılma(hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşmenin bağlayıcı sayılmayacağı- Aldatılan tarafın hukuki ilişkiyi geçmişe etkili olarak ortadan kaldırıp, verdiği şeyi geri isteyebileceği- Hilenin, her türlü delille ispat edilebileceği gibi, iptal hakkının kullanılmasının hiçbir şekle bağlı olmadığı- Hilenin, öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla kullanılabileceği-
Hile hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemi-
Taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla, sözleşme yapmaya yöneltilmiş ise, yanılma(hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşmenin bağlayıcı sayılmayacağı- Aldatılanın, hukuki ilişkiyi geçmişe etkili olarak ortadan kaldırıp; verdiği şeyi geri isteyebileceği- Hilenin (aldatma) her türlü delille ispat edilebileceği- İptal hakkının kullanılmasının hiçbir şekle bağlı olmadığı- Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabileceği-
Hile, her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılmasının da hiçbir şekle bağlı olmadığı; davacının iddialarının ispatı açısından tanık dinlenmesi mümkün olduğu halde, yanılgılı değerlendirme ile tanık dinletme talebinin reddine karar verilmesi ve taraf delilleri toplanmadan sonuca gidilmesinin hatalı olduğu-
İradesi sakatlanan tarafın hata veya hileyi öğrendiği andan itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşmeyle bağlı olmadığını bildirmesi veya verdiği şeyi geri istemesi gerektiği- Sözleşme resmî senetle yapılmış olsa dahi hata ve hile olgusu her türlü delille ispatlanabileceği- "Yanılma (hata) ve aldatma (hile) hukuksal nedenlerine dayalı olarak (kira yerine) bağış suretiyle (davacı tarafından davalı bakıcısına) yapılan temlikin (yaklaşık 3 yıl sonra) iptaline yönelik açılan davada, hak düşürücü sürenin, sözleşmenin yapıldığı tarihten itibaren başlayacağı ve resmî senedin aksinin de yine aynı derecede bir belge ile kanıtlanması gerektiği" yönündeki gerekçeyle "davanın reddine" karar verilmesinin isabetli olmadığı-
Sözleşme yapılırken hataya düşen tarafın kusurlu bulunmasının, sözleşmenin iptaline engel olmadığı ancak hatayı bilmeyen veya bilecek durumda bulunmayan ve kusursuz olan karşı tarafın menfi, gerektiğinde müspet zararının ödenmesinin gerekeceği- Hilenin her türlü delille ispat edilebileceği; iptal hakkının kullanılmasının hiçbir şekle bağlı olmadığı- Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde, sözleşmenin karşı tarafına yöneltilecek tek taraflı bir irade açıklaması ile bildirilebileceği gibi def'i veya dava yoluyla da kullanılabileceği-
Taraflardan birinin, diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltmesi halinde, yanılma (hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşmenin bağlayıcı olmayacağı, aldatılan tarafın hukuki ilişkiyi geçmişe etkili olarak ortadan kaldırıp, verdiği şeyi geri isteyebileceği- Hilenin, her türlü delille ispat edilebileceği gibi iptal hakkının kullanılmasının da hiçbir şekle bağlı olmadığı- Aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da bu hakkın kullanılabileceği-