Tebligat Kanununun 10. maddesi gereğince; tebligatın tebliğ yapılacak kişinin bilinen “en son adresi”nde yapılacağı–
Muhatabın tebligat sırasında adreste bulunmamakla beraber “daimi işçisi”ne yapılan tebligatın geçerli olacağı–
Usulsüz tebligatı öğrenme tarihinin aksinin tanık beyanı ile ispat edilemeyeceği, şikayetçinin tebligattan hangi tarihte haberdar olduğunun yazılı belge ile kanıtlanabileceği–
Tebligat Kanunu (ve Tebligat Tüzüğü)nün ‘tebliğ belgesindeki işlemin aksinin iddia edilmesi halinde bunun araştırılma şekli ve yöntemi’nin gösterilmemiş olduğu, bu durumda hakimin her somut olayın özelliğinin ve gerçekleşen maddi olguların en ufak ayrıntılarına kadar göz önünde bulundurup iddiayı araştırması gerekeceği–
Borçluya gönderilen tebligata ilişkin tebligat evrakında (tebligat parçasında) tebliği yapan memurun ad ve soyadının yazılı olmaması halinde yapılan tebligat işleminin usulsüz olacağı–
İşyerinde yapılan tebligatta ‘muhatabın geçici olarak başka yere gittiği’ tespit edilmeden ve mazbataya bu konuda şerh verilmeden ‘borçlunun çalışanı’na yapılan tebligatın geçerli olmayacağı–
‘Ödeme emri tebliğinin usulsüz olduğuna’ ilişkin icra mahkemesine yapılan başvurunun ‘şikayet’ niteliğinde olduğu–
Borçlu, yapılan satış ilanı tebliği ile takipten haberdar olduğunu beyan ettiğine göre, tebliğ tarihinin 7201 Sayılı Yasanın 32. maddesi uyarınca anılan tarih olarak tespitine karar verilmesi gerekeceği-
Tebligat Kanununda bilgi alınan ve haber bırakılan komşunun ad ve soyadı dışında ayrıntılı kimlik bilgilerinin de bulunması gerektiğine dair bir hüküm bulunmadığı-
İcra mahkemesinin aksine hüküm bulunmayan hallerde duruşma yapılmasına gerek olup olmadığının takdir edileceği, duruşma yapılması uygun gördüğü takdirde ilgililerin en kısa zamanda duruşmaya çağrılarak gelmeseler bile gereken kararın verilebileceği, HUMK.’un 409. (yeni HMK’nun 150. maddesini) uygulayarak dosyayı önce işlemden kaldırıp daha sonra da “davanın açılmamış sayılmasına” karar veremeyeceği–