Anonim şirketlerde bölünmenin, şirketin mal varlığı ile yükümlülüklerinin bölümlere ayrılarak diğer şirketlere devredilmesi olarak tanımlanabileceği- Bölünme sırasında şirketin bölünen mal varlığı ile yükümlülüklerinin, tasfiyesiz olarak devralan şirkete intikal ederek karşılığında devreden şirketin ortakları yahut bizzat devreden şirketin kendisi, devralan şirketlerde ortaklık ve diğer hakları tek işlemle ve kendiliğinden kazanacağı; bu anlamda bölünmeye konu mal varlığına bağlı bütün hak ve yükümlülükler devralan şirkete geçmekle bu geçiş, tek bir işlem ile kendiliğinden gerçekleşeceği- Kanun koyucunun bölünme kararına karşı açılacak iptal davasını, özel bir hüküm ile düzenleyerek pay sahiplerini bu hususta genel hükme ve dolayısıyla “genel kurul kararının kanuna veya esas sözleşmeye, ayrıca özellikle dürüstlük kuralına aykırı olarak alınmış olması koşuluna” mecbur bırakmamış olması; pay sahiplerinin iddia olunan menfaat zedelenmelerine yahut bölünme usulsüzlüklerine karşı hızlı sonuç almalarını sağlayıcı nitelikte olduğu- İptal davasında ileri sürülebilecek yegâne sebeplerin, 6102 sayılı TTK’nın 134-190 maddeleri arasında düzenlenen hususlara aykırı biçimde veya noksanlar ile bölünme kararı verildiği yönündeki iddialar olacağı- Bölünme kararına karşı iptal davası açmak üzere hak düşürücü sürenin iki aylık hak düşürücü süreye bağlandığı ve sürenin bölünme kararının tescil edildiği tarihten itibaren başlayacağı- Bölünme kararına karşı açılacak özel iptal davasının davacısının, bölünme kararına olumlu oy vermemiş ve bunu tutanağa geçirmiş olan pay sahipleri olduğu davalısının ise tam bölünme hâlinde tam bölünen şirket kendiliğinden sona erip ticaret sicilinden silineceğinden devralan veya yeni kurulan şirket/şirketler olduğu- Ancak kısmî bölünmede ise bölünen şirket sona ermeyeceğinden devralan şirket veya şirketler ile birlikte bölünen şirketin de davalı olabileceği- Somut olayda; bölünme kararına karşı açılacak özel iptal davasının (6102 sayılı TTK md. 192) veya genel iptal davasının (6102 sayılı TTK md. 445) davalısı tam bölünme hâlinde tam bölünen şirket kendiliğinden sona erip ticaret sicilinden silineceğinden (6102 sayılı Kanun md. 159/1-a; 179/3) devralan veya yeni kurulan şirket/ şirketler olup, devralan şirket veya şirketler külli halefiyet gereğince önceki şirketten kaynaklanan tüm hukuki ihtilaflar yönünden de pasif husumet ehliyetine sahip olmakla, somut olayda ek tasfiyeye (6102 sayılı TTK md. 547) gerek kalmadığı gibi HMK'nın 124. maddesinin şartlarının da değerlendirilmesine gerek olmadığı-
Dava dışı işveren aleyhine açılan ve kesinleşen iş kazasından kaynaklanan tazminat davasında tespit edilen %37,2 meslekte kazanma güç kaybı oranı esas alınarak sürekli iş göremezlik geliri bağlanması istemiyle açılan eldeki dava- Sürekli iş göremezlik geliri bağlanması istemine ilişkin dava sonucunda mahkemece verilecek hükmün, Kurumun yanı sıra işverenin hak alanını ilgilendirdiği ve işveren yönünden birtakım sorumluluk ve yükümlülükler doğurabileceği belirgin olup bu itibarla işverenin davaya taraf olması ve kendisine husumet yöneltilmesi gerektiği ve bu nedenle işverene de HMK'nın 124. maddesi kapsamında husumet yöneltilerek davaya katılımı sağlandıktan ve işverenin göstereceği deliller toplandıktan sonra yapılacak değerlendirme sonrası karar verilmesi gerektiği-
Tüzel kişiliği bulunmayan şirkete 'ölü şirkete' vekil aracılığıyla açılan davada tarafın yanlış gösterilmesinin kabul edilebilir bir yanılgıya dayandığı ise söylenemeyeceği-
İflas sıra cetvelinde alacaklı olarak gösterilen davalının öldüğü tarihten yaklaşık üç ay sonra davanın açıldığı, davacı tarafından dava açılırken davalının öldüğüne dair bir kayda rastlanılmadığı, davalının ölüm tarihi ile dava tarihi arasında kısa bir sürenin geçtiği, açılan davanın hak düşürücü süreye tâbi olduğu ve ölenin mirasçılarına karşı tekrar dava açılmasının mümkün olmayacağı da göz önünde bulundurulduğunda, davacı tarafından sıra cetvelinde alacaklı görünen ancak dava tarihinde ölen kişiye karşı dava açılmasının HMK'nın 124. maddesi uyarınca kabul edilebilir bir yanılgıya dayalı olduğu-
Kazanın meydana geliş şekli dikkate alındığında davalı sigorta şirketinin sorumluluktan kurtulmasını sağlayan bir durum bulunmadığı-
İİK'nın 149. madde hükmüne göre, icra takibinin asıl kredi borçlusu (lehine ipotek verilen) aleyhine açılmasının asıl olduğu-Takip sonunda üçüncü kişinin taşınmazının paraya çevrilmesi söz konusu olduğundan, o kişi hakkında da takip yapılması gerekeceği- Şu hale göre ipotek veren üçüncü kişi ile asıl borçlu arasında zorunlu takip arkadaşlığı olduğu- Bu husus kamu düzeni nedeniyle mahkemece re'sen gözönünde bulundurulması gerekeceği-
Somut olayda, dava konusu dava konusu taşınmazı 12.01.2015 tarihinde satın alan ...'ın davanın açıldığı 22.01.2019 tarihinden önce 06.04.2018 tarihinde vefat ettiğinin anlaşıldığı, mahkemece, davanın niteliği itibariyle taraf teşkilinin sağlanabileceği mümkün olup bu yönde de karar verilmiş ve ... mirasçıları davaya dahil edilmiş olduğu halde, mecburi dava arkadaşı olduğu hususu göz önünde tutulmaksızın yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğu-
Kamu düzenini ilgilendiren hizmet tespitine ilişkin davada davacı adına ihtilaf konusu dönem içerisinde dava dışı işverenler tarafından yapılmış bildirimler bulunmakta olup yapılan yargılama sonucunda verilecek hükmün sözü edilen işverenlerin hak alanını etkileyebilecek mahiyette olduğu da gözetildiğinde; hüküm mahkemesi sıfatıyla hareket eden Bölge Adliye Mahkemesince uyuşmazlık konusu çalışma döneminde farklı işverenler yanından bildirim olması karşısında bu işverenler yanından yapılan bildirimlerin iptalinin istenip istenmediği davacıdan sorularak davalı işyerinde çalıştığını iddia ettiği dönemde başkaca işverenler tarafından yapılmış olan sigorta bildirimlerinin iptalinin de istendiğinin anlaşılması halinde bu işverenlere de kapsamında husumet yöneltilerek davaya katılımları sağlandıktan ve ilgili işverenlerin göstereceği deliller toplandıktan sonra sonucuna göre yapılacak irdeleme ile karar verilmesi gerektiği-
Davanın davalı sıfatı ile Y. Kaymakamlığına yöneltildiği, yargılama sırasında vekalet verilen vekilin İçişleri Bakanlığını temsil görevi bulunduğuna veya İçişleri Bakanlığını temsilen hareket ettiğine dair dosyada bilgi bulunmadığının anlaşılması karşısında, taraf sıfatının İçişleri Bakanlığına ait olduğu gözetilerek bu konudaki eksikliğin HMK 124. madde hükümlerine uygun olarak giderilmesi suretiyle karar verilmesi gerekeceği-
Vakıf evladı olduğunun tespiti davasının, çekişmeli yargı işi olduğu- Hasımsız olarak açılan davanın ilk derece mahkemesince yapılan yargılamasında yasal hasım sıfatı bulunan davalıların davaya eklendiği, dava konusunun vakıflar hukukuna ilişkin olması ve bu alanın karmaşık bir niteliğe sahip olması dikkate alındığında davacının "yasal hasım" konumunda bulunan davalıları eldeki dava dilekçesinde davalı olarak göstermemiş olmasının aynen 6100 sayılı Kanun'un gerekçesinde işaret edildiği üzere "haklı bir yanılma" olarak kabul edilmesi gerektiği; bu yanılmanın dürüstlük kuralına aykırı bir yönünün bulunmadığı- Davacının yargılamayı uzatmak yönünde bir niyeti olamayacağı gibi bunda hukuki bir yararının da bulunmadığı, eksikliğin giderilmiş olduğu ve yargılamaya gerçek tarafla devam edilerek esas hakkında karar verildiği, gelinen aşama dikkate alındığında davanın sırf bu nedenle usulden reddine karar verilmesinde daha üstün bir yararın bulunmadığı-
