Kural olarak, dere yataklarının Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğu, aktif dere yatakları ile derenin etki alanında kalan yerlerin kazanılmasının mümkün bulunmadığı, ancak, aktif dere yatağında ve etki alanında kalmayan bir yerin, koşulları mevcut olduğu takdirde, niteliğine göre zilyetlik ve imar-ihya yoluyla kazanılabileceği, bu nedenle, taşınmazların çevresinde bulunan dereler gözetilerek, uzman bilirkişi jeoloji mühendisinin keşifte dinlenilmesi, dava konusu yerlerin dereden elde edilen ya da etki alanında kalan yerlerden olup olmadığının, derelerin aktif niteliğinde bulunup bulunmadıklarının, dereyle aralarındaki kot farkının saptanmasının ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesinin gerekeceği-
TMK.nun 701 ve 702 maddeleri uyarınca murisin ölümü ile terekesinin elbirliği mülkiyet hükümlerine tabi olduğu, elbirliği mülkiyetinde mirasçıların belirlenmiş payları olmayıp her birinin payının taşınmazın tamamı üzerinde söz konusu olduğu, şayet, murisin ölümünden sonra tüm mirasçıların katılımı ile yapılmış bir paylaşım, satış ya da bağış söz konusu değil ise, TMK.nun 702. maddesi uyarınca tasarrufu işlemlerde oybirliği arandığından ve dava da üçüncü kişi durumunda bulunan Hazine’ye karşı açılmış olduğundan bir veya birkaç mirasçının kendi başlarına üçüncü kişilere karşı aktif dava açma hukuki sıfat ve ehliyetleri bulunmadığı gözetilerek dava koşulundan davanın reddine karar verilmesinin düşünülmesinin gerektiği, dava da bir tasarrufi işlem olup tüm mirasçıların birlikte üçüncü kişilere karşı dava açmalarının gerekeceği-
Davacı vekilinin verilen iki haftalık kesin süre henüz dolmadan söz konusu parayı mahkeme dosyasına göndermek üzere PTT’ ye yatırdığı ve buna bağlı olarak üzerine düşen görevini yerine getirdiği gözetilerek, mahkemece, iddia ve savunma doğrultusunda gerekli işlemlerin yapılması gerektiği halde, yazılı gerekçeyle dava şartı yokluğundan yani usulden davanın reddine karar verilmesinin usul ve kanuna aykırı olduğu-
10.05.2011 tarihli keşif günü tayin edilen yargılama oturumunda, yerel bilirkişilerinin keşif yerinde hazır edilmeleri için müzekkere yazılmasına ve davacı dinletmek istediği tanığı varsa keşif mahallinde hazır etmesine şeklinde ara kararın kurulduğu, bu durumun, HUMK.nun 258 ve 259. (HMK. m. 243, 244, 259 ve 290/2) maddelerine aykırı olduğu, yine, mahkemece, davada tanık dinlemeksizin, keşifte yerel bilirkişilerin zilyetlik konusunda verdiği bilgi ile yetinilerek hüküm kurulduğu, bu tür davalarda, iktisabı sağlayan zilyetliğin ispatının gerekeceği, zilyetlik olaylarının maddi olaylardan olduğu, maddi olayların, tanık dahil her türlü delille ispat edilebileceği-
Davada kazanmayı sağlayan zilyetliğe dayanıldığına göre, kazanmayı sağlayan zilyetliğin davalıya karşı kanıtlanmasının gerekeceği, hukuki niteliği yanında maddi olaylardan sayılan zilyetliğin, tanık dahil her türlü delille kanıtlanmasının mümkün olduğu-
Uyuşmazlık konusu taşınmazın fen bilirkişisi raporuna göre tapulama harici yerlerden olduğu ve taşınmazın kuzeyinden Çermik-Ergani Devlet yolunun geçtiği anlaşıldığına göre MK.nun 713/3. maddesi gereğince davanın Karayolları Genel Müdürlüğü’ne yöneltilmesinin,davaya katıldığı takdirde delillerini bildirmesi konusunda kendilerine süre ve imkan tanınmasının gerekeceği-
Kazanmayı sağlayan zilyetlik ve muristen intikal hukuksal sebeplerine dayalı olarak TMK. mad. 713/1 ve 3402 s. Kadastro Kanununun 14. maddesi gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasında, paylaşımın yapıldığı görüşüyle davanın reddine karar verilmiş ise de, yapılan araştırma ve inceleme hüküm vermeye yeterli olmadığı gibi, paylaşımın yapılıp yapılmadığı konusunda alınan beyanların da sonuca ulaşmak bakımından yeterli görülmediği- HMK.nunda tanıklar hakkında yer alan hükümlerin aynı zamanda yerel bilirkişiler hakkında da uygulanacağı- HMK.nun 261. maddesi uyarınca tanıkların ayrı ayrı dinlenmesi öngörüldüğüne göre, yerel bilirkişilerin de ayrı ayrı dinlenilmesinin zorunlu olduğu- Kendiliğinden çağrılan ve keşifte dinlenilen tespit bilirkişisinin tanık sıfatıyla dinlenilmesinin usule aykırı olduğu-
3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesi hükmüne göre; zilyetliğin bu kanunda yazılı belgelerden birisi ile ispatı yoluna gidilmeyen hallerde, zilyedin aynı çalışma alanı içinde kazanabileceği miktarın sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönümü geçmeyeceği-
Kök murisin ve öncesinde de babasının zilyetliğinin hangi tarihte başlayıp hangi tarihte sona erdiğinin açıklanmadığı, dava konusu taşınmaza ait belirtme tutanağı ile tablendikatif belgelerine göre taşınmaz, kök murisin işgalinde ise de, diğer taşınmazlarla birlikte şagillerince zaman zaman meradan açmak suretiyle işleyegeldikleri ve 10-12 yıldan beri üzerinde çiftçilik yapıldığından Tapu Kanunu’nun 35. maddesine göre Hazine adına tescil edildiği, taşınmazın belirlenen bu niteliğine göre meradan açıldığı gözetilerek yöntemine uygun bir biçimde kadim ve tahsisli mera araştırılmasının yapılmasının zorunlu olduğu-
Dere yatağı, kayalık gibi yerlerin üzerine dışarıdan toprak taşınarak o yerin tarım arazisi haline getirilmeye çalışılmasının imar ve ihya sayılmadığı-