Dava, mirasçılar arasında açılıp yürüyen bir dava olup, bir mirasçının diğer mirasçıya karşı her zaman miras payı oranında iptal ve tescil isteğinde bulunmasının mümkün olduğu, her ne kadar TMK.nun 701 ve 702. maddeleri gereğince muristen kalan taşınmazın elbirliği mülkiyet hükümlerine tabi olduğu ve aynı Kanun’un 702. maddesinde öngörülen tasarrufi işlemlerde oybirliği aranır ilkesi söz konusu ise de, mirasçılar arasında açılıp yürüyen davalarda bu kuralın uygulanmadığı, bu ilkenin TMK.nun 702. maddesinde açıklanan oybirliği ilkesinin bir istisnasını oluşturduğu-
Keşif için verilecek ara kararının hak ve borçları doğuracak biçimde tek tek bentler halinde tüm isteklerin ara kararında belirtilmesi lazımdır. Kesin süre içeren ara kararlarının doğuracağı sonuçların taraflara hatırlatılması ve bu konuda uyarı yapılması gerekir. Mahkemece, mahalli bilirkişi tespit edilmediği gibi tanıklarla ilgili ara kararında nasıl hazır edilecekleri hususunda açıklamaya yer verilmemiştir. Bu nedenle verilen bu ara kararının HMK.’nun m.94 maddesine uygun olduğu söylenemez. Öte yandan HMK.’nun 243, 244 ve 259.maddeleri gereğince yerel bilirkişi ve tanıkların davetiyeyle keşif yerine çağrılmaları esastır. Uyuşmazlığın taşınmaza ilişkin bulunması nedeniyle yerel bilirkişi ve tanıkların açıklanan hükümler uyarınca keşif mahallinde dinlenmeleri gerekmektedir. Davalı bildirdiği tanıklardan vazgeçmediğine göre mahkemece, herhangi bir gerekçe gösterilmeden tanıklarının dinlenilmemesi kanuna aykırıdır. Bu gerekler yerine getirilmeden oluşturulan kararın hükmün bu nedenlerle bozulmasına sebep olacağı-
Zilyetlik maddi olaylardan olup, yerel bilirkişi ve tanık dahil her türlü delille kanıtlanmasının mümkün olduğu, bu nedenle davetiye ile gelmeyen mahalli bilirkişi ve tanıkların kolluk gücü aracılığı (HMK. M.245, HUMK m.253) ile getirtilip zilyetliğin başlangıç ve sürecinin taşınmazın öncesinin ne ve kime ait olduğunun, kimler tarafından ne şekilde kullanıldığının, uyuşmazlık konusu olan bu yerin, halen kimler tarafından zilyet ve tasarruf edildiğinin kendilerine sorularak açıklığa kavuşturulmasının gerekeceği-
Tapu kayıt maliki değişmiş bulunduğundan davanın yeni malike yöneltilerek neticelendirilmesinin gerekeceği, bu bakımdan HMK.nun 125 (HUMK.nun 186. m.) maddesi gereğince davacıya seçimlik hakkının sorulmak suretiyle davanın ya mülkiyet hakkı bakımından yeni malike ya da davanın tazminat isteğine dönüştürülüp önceki malikine karşı devam ettirilip sonuçlandırılması gerekir ise de, eldeki davanın kıyı kenar çizgisi nedeniyle kamu düzenini ilgilendirmesi sebebiyle, davanın mülkiyet hakkı yönünden yeni kayıt malikine yöneltilerek, davaya katıldığı takdirde delillerini sunması konusunda kendisine süre ve imkan tanınması, ondan sonra toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir karar verilmesinin gerekeceği-
Dava konusu taşınmazın vakıf malı olduğu kabul edildiğine göre, TMK.’nun yürürlüğe girmesinden önce kurulan ve mülhak veya mazbut vakıf niteliğinde bulunan vakıf yönünden 2762 sayılı Eski Vakıflar Kanununun 40 ve 5737 sayılı Yeni Vakıflar Kanununun 76.maddesi gereğince ilgisi nedeniyle davanın öncelikle Vakıflar Genel Müdürlüğüne yöneltilmesi, davaya katıldıkları takdirde delillerini sunmaları konusunda süre ve imkân tanınması, ondan sonra davanın yürütülmesi gerekmektedir. Bu bakımdan öncelikle taraf teşkilinin sağlanması zorunludur. Öte yandan bir taşınmazın vakfiyenin genel sınırları içerisinde kalması dava konusu taşınmazın vakıf malı olduğunu göstermez(1.Hukuk Dairesi 03.07.2000 tarih 2000/8702-8953 sayılı kararı.) Aynı zamanda vakfedilen mallar arasında çekişmeli taşınmaz malın bulunup bulunmadığının da belirlenmesi gerekmektedir. Bu eksiklikler giderilmeden kurulan kararın hükmün bu nedenle bozulmasına sebep olacağı-
Dava konusu parselin kadastro çalışmaları sırasında tarla niteliği ile senetsizden davalı adına tespiti yapılmışsa da, bilimsel içerikli uzman bilirkişi raporları esas alınarak bu tür yerlerin TMK. nun 715, 999 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 16/C maddesi uyarınca, nitelik itibarı ile özel mülkiyete konu edilemeyeceği gözetilerek davanın reddi yerine takdiri delil niteliğinde olan mahalli bilirkişi ve tanıkların beyanlarına üstünlük tanınarak kabulüne karar verilmiş olmasının doğru olmadığı-
Mahkemece vazgeçme olmadığı halde herhangi bir gerekçe gösterilmeden davacı tanıklarının dinlenmediği ve tespit bilirkişisinin ise resen dinlendiği, davalıya tanık ve delil bildirmek için süre ve imkân tanınmadığı dosya kapsamından görülmekle; Genel mahkemelerde görülen davalarda Hâkim tarafların gösterdikleri tanık ve delillerle bağlı olup onun dışında kendiliğinden tespit bilirkişisi ve tanık dinleyemezler. Çünkü genel mahkemelerde taraflarca hazırlama kuralı geçerlidir. Bundan ayrı, zilyetlik maddi olaylardan olup 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14/1. fıkrası uyarınca yerel bilirkişi ve tanık dâhil her türlü delil ile kanıtlanması mümkündür. Davacı taraf tanık listesini sunduğu ve tanıklardan vazgeçme olmadığı halde, mahkemece davacı taraf tanıkları bakımından herhangi bir gerekçe gösterilmeden dinlenilmemiştir. Eksik soruşturma ve inceleme dayanan mahkeme hükmünün hükmün bu nedenle bozulmasına sebep olacağı-