Mahkemece, dava konusu 283 parsel sayılı taşınmazın bir bölümü üzerinde davacıların üstün zilyet oldukları kabul edilerek taşınmazın 17.284 m2'lik bölümü yönünden davanın kabulüne karar verildiği, ancak kabul edilen bu kısmın 283 parsel alanının hangi bölümünü kapsadığı hükümde belirtilmediği gibi hangi bilirkişi raporunun esas alındığı da hükümde açıklanmadığından, hükmün bu hali ile infaza elverişli olmadığı gibi açık da olmadığı-
Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının talebinin Maliye Hazinesi adına tapuya kayıtlı taşınmazların kullanımına, yani zilyetliğine ilişkin olduğu, ortada idari bir işlem veya idari bir eylemin söz konusu olmadığı anlaşıldığından, TMK. mad. 981 vd.nda yer alan zilyetliğin korunmasına ilişkin hükümlerin uyuşmazlığa uygulanması ve davanın "adli yargı"da görülmesi gerektiği, mahkemece talebe ilişkin olarak "idari yargı"nın görevli olduğundan söz edilerek yargı yolu yönünden görevsizlik kararı verilmesinin isabetsiz olduğu-
Davanın zilyetliğin korunması amacıyla açıldığına ve uyuşmazlığın zilyetlik hükümleri çerçevesinde çözümlenip sonuçlandırıldığına göre; zilyetler arasında görülen davaya tapu maliki olan Maliye Hazinesi'ne husumet düşmediği-
Müdahalenin öğrenilmesinden sonra açılan tecavüzün meni ve zilyetliğin korunması davasının o haksız eylemin sonlandırılmasına yönelik olduğu, o haksız eylem sona erdikten sonra yeniden meydana gelecek bir tecavüzün yeni bir davanın konusunu oluşturduğu, önceki müdahalenin yeni dava bakımından kesin hüküm olmayacağı gibi derdestlik itirazına da konu edilemeyeceği-
Uyuşmazlık, TMK'nun 973 ve devamı maddeleri uyarınca, zilyetliğin korunmasına ilişkin olup, zilyetlik eşya ile şahıs arasında eylemli (fiili) bir bağ, yani ilişki olup ve buna bağlı olarak da fiili hakimiyet altında bulundurmaktan doğan hukuki yetki ve vecibeleri de gösteren ve düzenleyen hukuki bir müessese olduğu, kanunda sözü edilen fiili hakimiyetin meydana geliş şeklinin önemli olmadığı, bu korumanın sosyal huzur ve sükunun korunması ve sağlanması için kabul edilmiş olduğu gözden uzak tutulmaması gerekeceği-Zilyetliğin hukuki fonksiyonlarından biri de fiili durumun başkaları tarafından keyfi olarak bozulmasını önlemek olduğu, hukuk düzeni, böylece toplumun esenliğini korumak istediği-
Dava, güncelleme çalışması sonucu oluşan tapu kaydının beyanlar hanesine davacı tarafın fiili kullanıcı olduğu bölümde davalılar adına yazılı şerhin iptali ile davacı adına şerh verilmesi istemine yönelik olup, kayıt maliki hazine ve lehine kullanım şerhi olan kişilere karşı açıldığı, davacının TMK'nun 981 vd. maddelerinde düzenlenen yalnızca zilyetliğin korunmasına yönelik bir talebi bulunmadığından, bu nitelikteki davalar, kayıt maliki Hâzine'ye ve varsa lehine kullanım şerhi olan kişilere karşı fiili kullanım iddiasının ispat yükümlülüğünü içerdiği ve zilyetliğin korunması davasından farklı olarak tapu kaydının beyanlar hanesinde esaslı değişiklik yapılması sonucunu doğurduğundan, 6100 sayılı HMK’nın 382. maddesi anlamında çekişmesiz yargı işi olduğu kabul edilemeyeceği gibi 6100 sayılı HMK'nın 4. maddesindeki Sulh Hukuk Mahkemesi'nin görevine giren işler kapsamındaysa olmadığından bu nedenle somut olayda görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu -
Hazine adına kayıtlı olup 40 yılı aşkın bir süreden beri murislerinin kullanımında olan davacılara kaldığını ve davacıların zilyetliğinde olduğu söylenen taşınmaz üzerinde bulunduğu belirtilen naylon seraların, mahkemece emsal olarak kabul edilen ve hükme dayanak yapılan Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 2009/8-518 Esas 2009/573 Karar sayılı ilamında kişisel hakka konu olduğu belirtilen ''sabit ve hafif nitelikte olmayan yapı'' olarak kabulü mümkün olmadığından davacının ne ayni ne de kişisel hakkı söz konusu olmadığına göre, uyuşmazlığın zilyetliğin korunmasına yönelik TMK'nun 981 vd. maddeleri hükümleri çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği, zilyetliğin korunmasına ilişkin davalarda da görevin; sulh hukuk mahkemesine ait olduğu-
Tapuda beyanlar hanesindeki şerhin terkini ve zilyedinin davacılar olduğunun tespiti ile zilyetliklerinin korunması isteğine ilişkin davaların çözüm yerinin Adli Yargı Mahkemeleri olduğu-
TMK'nun 981 ve devamı maddeleri uyarınca, zilyetliğin korunması isteğine ilişkin olan davalar, zilyetliğe saldırının öğrenildiği tarihten itibaren 2 ay, her halde 1 yıllık hak düşürücü süreye tabi olduğundan, somut olayda tanığın anlatımları ve davacı ile olan ilişkisi dikkate alındığında tanığın davalılarla taşınmaz başında yaşanan olayı davacıya anlatmamış olması" hayatın olağan akışına" aykırı olduğundan köy yerinde yaşanan bu olaydan davacının haberinin olmaması da mümkün olmadığından, 2 aylık hak düşürücü süre de geçtiğinden,davanın hak düşürücü süreden reddi gerekeceği-
Zilyetliğin korunması ve zilyetliğe saldırı nedeniyle tazminat isteğine ilişkin davada, taşınmaz bölümünün kim tarafından kullanıldığının tespiti, böylelikle davalının taraf sıfatının bulunup bulunmadığının araştırılması gerektiği-