Kadının kocasından şiddet görmesi sebebiyle müşterek evden ayrılıp baba evine İstanbul'a döndüğü ve dava açmadan önce Adres Kayıt Sistemindeki yerleşim yeri adresini de İstanbul'a aldırdığı anlaşıldığından kadının yerleşim yerinin İstanbul kabul edileceği-
Mahkeme davada tarafların istekleriyle bağlı olup başka bir şeye hükmedemeyeceğinden (HUMK.m.74, HMK.m.26), mahkemece davacının evliliğin iptali isteği konusunda olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi gerekirken istek olmadığı halde Türk Medeni Kanununun 165. maddesi uyarınca boşanmaya karar veremeyeceği-
Hakkın suistimali niteliğinde olmadıkça tanık adedini hakim belirleyemeyeceği,gösterilen tanıkların hangi vakıalar için dinletilmek istenildiği hususunda mahkemece davalıdan bir açıklama istenilmediğine ve davalı tarafından da dinlenilmeyen tanıklar konusunda açık bir vazgeçmesi bulunmadığına göre davalı kocanın dinlenmeyen tanıklarının usulüne uygun çağrılıp dinlenilmesi ve tüm deliller birlikte değerlendirilip sonucu uyarınca karar verilmesi gerekeceği-
TMK.nun 328/1. maddesi gereği çocuğun reşit olduğu tarihten sonra tedbir nafakasının kendiliğinden kalkacağı ve bu tarihten sonrası için dayanak ilamla nafaka talep edilemeyeceği, alacaklının, TMK.nun 328/2. maddesine dayanarak yeni bir ilam alması halinde bu ilamı adına takip konusu yapabileceği, ayrıca 18 yaşından önceki dönemlere ait nafaka alacağı ilamda çocuğun bakım ve gözetimi için anaya katkı payı olarak hükmedildiğinden çocuk tarafından kendi adına takibe konulmasının mümkün olmadığı-
Davalının hüküm kesinleşmeden önce ölmesi durumunda; evlilik birliği ölümle sona ermiş ve boşanma davası konusuz kalmış olacağından; mahkemece, bu konuda bir karar verilmesi gerektiği-
Davacı, boşanma davasında talebini, davalının genital rahatsızlığı nedeniyle cinsel ilişkiden kaçındığı iddiasına dayandırdığına göre; mahkemece, davalının cinsel rahatsızlığının niteliği ve tedavi edilebilir nitelikte olup olmadığı konusunda tıbbi araştırma yapılması gerektiği-
Tarafların TMK. nun 166/3 maddesi çerçevesinde “anlaşmalı olarak” boşanmışdıkları, aralarında yaptıkları protokolün, hukuki niteliği itibariyle Medeni Kanun hükümlerinden kaynaklanmakta ise de; genel sözleşme hükümlerine tabi olduğu, böylece kanunun, emredici nitelikte kamu düzeni ve genel ahlaka aykırı saymadığı hususlarda tarafların serbest iradeleriyle sözleşme yapabilecekleri- TMK. mad. 176/4 uyarınca tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın arttırılması veya azaltılmasına karar verilebileceği- İrat biçiminde ödenmesine karar verilen nafakanın, tarafların yaptıkları sözleşmeyle dayansa bile şartları oluştuğu takdirde artırılabileceği veya azaltılabileceği, aksi düşüncenin “güven” ilkesine aykırı düşeceği, zira davalının (nafaka alacaklısının) sözleşme (protokol) ile elde ettiği “statü”ye beslediği güvenin, davalı (nafaka yükümlüsünün) sosyal ve ekonomik durumunun bu özel statüyü koruyacak seviyeden daha aşağı düşmediği (kötüleşmediği) veya hakkaniyet bunu gerektirmediği sürece sarsılıp boşa çıkarılamayacağı ancak sözleşmeyle kararlaştırılmış ve hâkim tarafından onaylanmış olan iradın aradan çok az bir zaman geçtikten sonra indirilmesi isteminde bulunmanın, hakkın kötüye kullanılması mahiyetini de arzedebileceği, bunun gibi sırf boşanmayı sağlayabilmek için, bilerek ve isteyerek mali gücünün üzerinde bir yükümlülüğü protokolle üstlenen kişinin, sonradan bu yükümlülüğün kaldırılması ya da azaltılması yönünde talepte bulunmasının da iyiniyet, doğruluk-dürüstlük ve sözleşmeye bağlılık ilkeleri ile bağdaşmayacağı, çünkü kendi kusuru (basiretsizliği vb.) ile mali imkânlarını zorlayan tarafın TMK. nun 2.maddesinden yararlanmasının söz konusu olamayacağı- Karşılıklı sözleşmede, edimler arasındaki denge, umulmadık gelişmeler yüzünden sonradan bozulacak olursa (örneğin olağanüstü dalgalanmalarda edimler arasındaki denge alt-üst oluyor ve bu yüzden ifa aşırı derecede zorlaşıyorsa) güven sorumluluğu ve ivazsız iktisabın korunmazlığı ilkesi (TMK.mad.2) gereğince sözleşme koşullarının değişen maddi koşullara uyarlanacağı, buna göre, sözleşenlerin eğer gelişmeleri baştan kestirebilselerdi, sözleşmeyi bambaşka koşullarla kurmuş olacakları söylenebiliyorsa, ayrıca, beklenmeyen gelişme yüzünden sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla olduğu gibi katlanmak taraflardan biri için özveri sınırının aşılması anlamına geliyorsa, nihayet, yasal ve sözleşmesel risk dağılımı çerçevesinde taraflardan sözleşmeye baştan kararlaştırılmış koşullarla bağlı kalmaları beklenemiyorsa, sözleşmeye Hâkimin müdahalesinin gündeme geleceği- Somut olayda davacının (nafaka yükümlüsünün) işinden çıkartılmış olmasının mahkemece önemli değişiklik olarak kabul edildiği, bu hususun, davacının tüm gelirini kaybettiği işinden elde etmesi halinde geçerli bir neden olarak kabul edilebileceği, ne var ki, taraflar arasında daha önce görülmüş olan davalarda; davacının taşınmazlarından (işyerleri ve tavuk çiftliğinden) kira geliri elde ettiğinin belirlenmiş olup mahkemece bu yönde bir araştırma yapılmadığı, bundan ayrı, işinden çıkartılmış olan davacının, bu nedenle dava dışı işyerinden işçilik alacaklarına karşılık bir tazminat alıp almadığı veya bu tazminatı almak amacıyla dava açıp açmadığı hususlarının da açıklığa kavuşturulmadığı, buna göre mahkemece; davacının tüm gelir kalemleri, gerekirse bilirkişi incelemesi yaptırılarak tespit edilmesi, davacının elde ettiği kira gelirlerinin, toplam geliri içindeki oranı belirlenmesi, ayrıca davacının dava dışı işyerinden işçilik alacakları nedeniyle tazminat alıp almadığı açıklığa kavuşturulması, bundan sonra davacının ekonomik ve sosyal durumunda önemli ölçüde bir değişiklik olup olmadığı kararının yerinde tartışılması ve ortaya çıkacak sonuca göre uyuşmazlığın esası hakkında bir hüküm tesis edilmesi gerektiği-
Davalının aynı sağlık kurumuna veya bir başka resmi sağlık kuruluşuna yeniden sevk edilerek, muayenesi yapılıp, vücudunun muhtelif yerlerinde bulunan "skar ve stür izleri" şeklinde tarif edilen hastalığın tıbbi yönden tanımlanması, başka bir ifade ile hastalığın teşhis edilmesi, tedavisinin ve geçmesinin mümkün olup olmadığının ve bulaşıcı nitelikte bulunup bulunmadığının raporla tespiti ile tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği-
Islahla mevcut olan davanın, niteliğine aykırı düşmedikçe başka bir davaya dönüştürülebileceği veya davanın hukuki sebebinin değiştirilmesinin mümkün olduğu, bu yolla mevcut olan davaya yeni bir dava ilave edilmesi veya davacının davalıya karşı birbirinden bağımsız birden fazla talebini aralarında aslilik ve fer'ilik ilişkisi kurmak suretiyle terditli davaya dönüştürmesi olanaklı olmadığından, ıslahın geçerli kabul edilemeyeceği, bu husus gözetilmeden tarafların boşanmalarına karar verilemeyeceği-
Evlilik birliğinin ölümle sona ermesi sonucu konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği-