Kural olarak mirasçıların murislerinden intikal eden taşınmaza ilişkin olarak 3402 sayılı KK'nun 12/3 maddesinde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü süre içinde dava açmasının mümkün olacağı ; ancak bu davanın iptal talebiyle birlikte taşınmazın halen mirasçılardan biri adına kayıtlı olması halinde kendi adlarına ve taşınmazın üçüncü kişi adına kayıtlı olması halinde ise bütün mirasçılar adına tescil istemiyle açılmasının zorunlu olacağı-
3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 46. maddesine göre; kadastrosu yapılacak veya daha önce tapulama veya kadastrosu tamamlanmış bulunan yerlerde, 766 sayılı Kanun'un 37'nci maddesi veya 4753 sayılı Kanun ile ek ve tadilleri uyarınca Hazine adına kaydedilen taşınmaz mallar bu Kanun hükümlerine göre doğan iktisap şartlarına istinaden zilyetleri adına tespit ve tescil olunacağı, Hazine adına tescil edilmiş taşınmaz mallardan iskan suretiyle veya toprak tevzii suretiyle verilen yerler (işlemleri tamamlanmamış olsa dahi) başka bir şart aranmaksızın, hak sahipleri adına tespit ve tescil olunacağı, bu şekilde hak sahipleri adına tespit ve tescil işlemleri gerçekleşinceye kadarki süre içinde evvelce tahakkuk ettirilenler de dahil olmak üzere ecrimisil alınamayacağı-
İptal ve tescil davalarının, taşınmazın kayıt maliki aleyhine açılmasının zorunlu olduğu, ancak dava konusu olayın özelliği gereği, taşınmazın son malikleri bakımından iddianın incelenebilmesi için davacı ile ilk el durumundaki dava dışı şahıs arasındaki hukuki ilişkinin inançlı işleme dayalı olup olmadığının açıklığa kavuşturulması gerekeceği-
3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. fıkrasında yer alan 10 yıllık hak düşürücü sürenin yaylak, kışlak, genel harman yeri ve mera gibi benzeri kamu malları hakkında uygulanamayacağı-
Tapu iptali ve tescil davalarında kural olarak; dava kayıt maliklerine veya paydaşlarına yöneltilerek açılması gerekeceği-
Tapu iptali ve yıkım davasında, taşınmazın tapu kaydının iptaline karar verilmesi istenilmiş, Mahkemece 136 parselin tapu kaydının iptaline karar verilmiş ise de tapu kaydı iptal edildikten sonra taşınmazın kıyı olarak terkinine karar verilmemiş olup, bu hususta karar verilmemiş olması maddi hataya dayanmakta olup, tapu sicilinin düzgün tutulmasına dair kararlar kamu düzenine ilişkin bulunması nedeniyle kendiliğinden göz önünde tutulması gerekeceği-
Uyuşmazlığın özü itibariyle Hazine'ye ait tarım arazilerinin satışı 4070 sayılı Yasa hükümleri uyarınca düzenlendiğine ve bu Yasa'ya göre yapılması gereken işlemler veya ilgili kararların iptali yönünde İdari Yargı Mahkemeleri görevli olduğuna göre, gerek zilyetliğin tespitine ilişkin olarak bağlayıcı hüküm kurulamayacağı, gerekse davada talebin ıslahla değiştirilmiş olması nedeniyle buna ilişkin isteğin de reddine karar verilmesi gerekeceği-
Bakanlığın asgari tarımsal arazi büyüklüklerini günün koşullarına göre artırabileceği, tarım arazilerinin Bakanlıkça belirlenen büyüklüklerin altında ifraz edilemeyeceği, hisselendirilemeyeceği, Hazine taşınmazlarının satış işlemleri hariç olmak üzere pay ve paydaş adedinin arttırılamayacağı-
Taşınmazların tapusuz olduğu dönemde tapuda devir mümkün olmadığından sözleşme hükümlerinin yerine getirilmesinin hukuken mümkün bulunmadığı; hükmen tapuya tescil edildiği dönemde ise, tapuda yapılan devrin tarafların katılımı ile resmi şekilde yapılması gerektiğinden ve davacılar tarafından sözleşmenin ifası için davalılara yöneltilmiş bir istek ya da ihtar bulunmadığından, diğer bir anlatımla; davalıların temerrüde düşürülmesi söz konusu olmadığından, sözleşme gereğinin yerine getirilmemesinden sadece davalıların sorumlu tutulmaması gerekeceği-
Hazine ile A. aralarındaki tapu iptali ve tescil davasında, keşif yerine davetiyeyle çağrılarak dinlenecek yerel bilirkişi ve tanıklardan alınacak imar-ihya ve zilyetliğe ilişkin bilgilerinin de değerlendirilerek, imar ve ihyanın tamamlandığı tarihten dava tarihine, taşınmaz daha önceden imar kapsamına alınmış ise imar planının kesinleştiği tarihe kadar 20 yıllık kazanma süresinin dolup dolmadığının hesaplanması gerekeceği-