3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. fıkrasında yer alan 10 yıllık hak düşürücü sürenin yaylak, kışlak, genel harman yeri ve mera gibi benzeri kamu malları hakkında uygulanamayacağı-
Tapu iptali ve tescil davalarında kural olarak; dava kayıt maliklerine veya paydaşlarına yöneltilerek açılması gerekeceği-
Tapu iptali ve yıkım davasında, taşınmazın tapu kaydının iptaline karar verilmesi istenilmiş, Mahkemece 136 parselin tapu kaydının iptaline karar verilmiş ise de tapu kaydı iptal edildikten sonra taşınmazın kıyı olarak terkinine karar verilmemiş olup, bu hususta karar verilmemiş olması maddi hataya dayanmakta olup, tapu sicilinin düzgün tutulmasına dair kararlar kamu düzenine ilişkin bulunması nedeniyle kendiliğinden göz önünde tutulması gerekeceği-
Uyuşmazlığın özü itibariyle Hazine'ye ait tarım arazilerinin satışı 4070 sayılı Yasa hükümleri uyarınca düzenlendiğine ve bu Yasa'ya göre yapılması gereken işlemler veya ilgili kararların iptali yönünde İdari Yargı Mahkemeleri görevli olduğuna göre, gerek zilyetliğin tespitine ilişkin olarak bağlayıcı hüküm kurulamayacağı, gerekse davada talebin ıslahla değiştirilmiş olması nedeniyle buna ilişkin isteğin de reddine karar verilmesi gerekeceği-
Bakanlığın asgari tarımsal arazi büyüklüklerini günün koşullarına göre artırabileceği, tarım arazilerinin Bakanlıkça belirlenen büyüklüklerin altında ifraz edilemeyeceği, hisselendirilemeyeceği, Hazine taşınmazlarının satış işlemleri hariç olmak üzere pay ve paydaş adedinin arttırılamayacağı-
Taşınmazların tapusuz olduğu dönemde tapuda devir mümkün olmadığından sözleşme hükümlerinin yerine getirilmesinin hukuken mümkün bulunmadığı; hükmen tapuya tescil edildiği dönemde ise, tapuda yapılan devrin tarafların katılımı ile resmi şekilde yapılması gerektiğinden ve davacılar tarafından sözleşmenin ifası için davalılara yöneltilmiş bir istek ya da ihtar bulunmadığından, diğer bir anlatımla; davalıların temerrüde düşürülmesi söz konusu olmadığından, sözleşme gereğinin yerine getirilmemesinden sadece davalıların sorumlu tutulmaması gerekeceği-
Hazine ile A. aralarındaki tapu iptali ve tescil davasında, keşif yerine davetiyeyle çağrılarak dinlenecek yerel bilirkişi ve tanıklardan alınacak imar-ihya ve zilyetliğe ilişkin bilgilerinin de değerlendirilerek, imar ve ihyanın tamamlandığı tarihten dava tarihine, taşınmaz daha önceden imar kapsamına alınmış ise imar planının kesinleştiği tarihe kadar 20 yıllık kazanma süresinin dolup dolmadığının hesaplanması gerekeceği-
S. Şehir ve Çevrecilik İl Müdürlüğü'nün yazısında, davalı taşınmazın bulunduğu alanda, 3621/3830 sayılı Kıyı Kanunu esaslarına göre geçirilen kıyı kenar çizgisinin onaylandığı, Belediye Başkanlığı tarafından ilan edildiği bildirilmiş olup; ilgililere bizzat bildirim yapılmadığı için bağlayıcılık niteliği taşımayan kıyı-kenar çizgisi karşısında 3621 s. Yasa'nın 9. maddesine göre oluşturulacak bilirkişi heyeti vasıtası ile kıyı kenar çizgisinin belirlenmesi gerekeceği-
İşin esasının ve dava konusu taşınmazın, belirlenen veya belirlenecek olan kıyı kenar çizgisine göre değerlendirilmesi ve ayrıca 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa(nın 16. maddesiyle 3402 sayılı Yasa'nın 36. maddesine bazı ilaveler getiren 36/A maddesi hükmüne göre kadastro işlemleri sebebiyle açılan davalar nedeniyle yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulmaması gerekeceği-
Dava konusu parselin ada ve parsel numarası yeniden belirlendiği pay ve paydanın da yanlış hesaplandığı, bu haliyle hükmün icra edilemeyeceği; doğru, düzgün ve sağlıklı sicil tutulması kamu düzenini ilgilendirdiğinden tavzih dilekçelerinin kapsamları doğrultusunda ve yapılan açıklamalar gözetilerek dosya konunun uzmanı bir bilirkişiye tevdii edilerek yeniden kayıt maliklerine ait pay oranlarının belirlenmesi ve buna göre pay ve payda eşitliğini sağlayan raporun alınması ve buna göre infaza ve icraya elverişli hüküm kurulması gerekeceği-